TÜRKİYE'de bir yeni sayfa açmak gerekiyor.
Bunu bugün hasbelkader Türkiye'ye hakim olanlar yapmalı.
Çünkü demokratik olan o, usulüne uygun olan o.
Asgari müştereklerde birleşme, konsensüs ve sonra dürüst bir yarış.
Başka çare yok.
Bunun dışında çareler aramak darbeye, müdahaleye davetiye çıkartmak demektir.
Öyleyse; önce şu politikanın zirvesindekiler başlarını iki ellerinin arasına alıp düşünecekler, sonra karar verecekler.
"Bir araya gelelim bazı fuzuli tartışma konularını defterden silelim. Mücadelemizin anayasasını sil baştan saptayalım..."
Bunun ilk adımını atsa atsa Cumhurbaşkanı atabilir diye birkaç kez yazıldı, çizildi...
Siyasi partilerden, çeşitli çevrelerden, kamuoyundan aynı arzu ve istek doğrultusunda sesler yükseldiği halde Çankaya "kurallar içinde çare tükenmez." "Ben ikinci hükümet olmam" diyerek tabir yerindeyse topu hep taca attı.
Oysa bunda ülke yararı yok.
* * *
HÜKÜMET Basın Yasası diye bir şey tutturdu.
Ne zamanı uygun ne zemini...
Herkes görüyor. Çiller'in sözleriyle sabit, bu bir intikam girişimidir.
Mevzuatta yeterli müeyyide var, ama bunları uygulamayan, yargıya hız kazandırmayan, rekabet kurulunu kurup çalıştıramayan bu hükümet değil mi? Böyle olduğu halde, durumdan şikayetçi olup yeni yasalar çıkartılmasını aynı hükümet nasıl isteyebilir?
Bu, çelişki sayılmaz mı?
Dünyanın her yerinde medya büyük sermayeye ihtiyaç duymaktadır. Teknolojideki hızlı gelişme, yeni yatırımlar, dünyaya yayılması gereken haber ağı bunu gerektirmektedir.
ABD'de Times Mirror şirketi, Paramount Communications şirketi, General Electric, medya faaliyetinin yanında çeşitli sınai ve ticari işlerle meşguldür.
Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da, İngiltere'de, Belçika'da durum aynıdır.
Yayıncılığın çağımızda büyük yatırımlar gerektiren bir sanayi dalı haline gelişinin bir sonucudur bu.
Oysa hükümetin hazırlığı bu normal gidişin tersinedir.
Medyanın küçülmesi, yok edilmesi, ya da mafyanın, kara para sahiplerinin eline geçmesini doğuracak bir gelişmenin habercisidir.
Neyse ki, Meclis'teki genel görüşme sonu bu konuda yumuşama sinyalleri alınmıştır.
Yanlışı savunmakta, yanlışta ısrarda yarar olmadığını görenler çoğalmıştır.
* * *
GENEL görüşmeye katılımın yok denecek kadar azlığı milletvekillerinin hükümetin gerekçelerinin ciddiyetine inanmadıklarının göstergesidir.
İktidar doğru olmayanı, çağdaş olmayanı, gerekli olmayanı savunmakla inanırlığını kaybetmiştir.
İnanılırlık kaybı yalnız basın yasasıyla da sınırlı değildir.
Her konuda aşağı yukarı durum böyledir.
Türkiye'de her konu dejenere olmuştur, dejenere edilmektedir.
Politikacılar bu açıdan adeta yarıştadır.
Başbakan Yardımcısı, Başbakan'a eroinci dediği için mahkum oluyor.
Ana muhalefet liderine atılan yumruk için "takdiri ilahi" diyebiliyor.
Saptırmalar, yalanlar, yanlışlar, maksatlı ve kasıtlı söylemler, çamur atmalar gırla gidiyor.
Sıradan vatandaş doğruya, dürüste, doğru konuşana adeta hasret...
Nedir bu?
Çıldırıyor muyuz?
İşte onun için, üstüne basa basa tekrar ediyoruz.
Cumhurbaşkanı, Türkiye'de şu andaki kaosu olağan kabul edemez.
Sayın Cumhurbaşkanı gereğini yapmalı, liderleri toplamalı, bir konsensusun ilk adımını atmalıdır.
"İş olacağına varır" demek çıkar yol olamaz.
Demokrasi her şeyden önce ahlak rejimidir.
Bugün ise Türkiye'deki durum ve liderlerin tutum, söylem ve davranışları küçücük çocuklara bile kötü örnek olacak bir görüntü sergilemektedir.