Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ölüm orucu ve doktorlar
Ölüm orucu ve doktorlar

Cezaevlerinde ölüm orucu var.
205 mahkum adım adım ölüme yaklaşıyor.
DHKP - C, TKP (ML), TKİP davaları sanıkları tarafından F tipi cezaevleri, DGM'lerin kapatılması ve Terörle Mücadele Yasası'nın tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması ve işkencecilerin yargılanması istemiyle başlatılan ölüm oruçlarına yeni katılımlar da oluyor.

Yaşam hakkı kutsaldır
Ölüm orucunun nedenleri bir yana; oruca başlayan ve sürdürenler her şeyden önce birer insan ve bu insanların bir bölümü ölmek üzere, o zaman ilk yapılacak olan nedir?
Onları bu ölüm tehlikesi sınırından uzaklaştırmak.
Yaşam hakkı kutsalsa adı mahkum da olsa bu insanların da yaşam hakkı kutsaldır ve kurtarılmaları gerekir.
Oysa bazı doktorlar örneğin TV'de konuşan Dr. Metin Bakkalcı kendisinin ve birçok meslektaşının bu görüşte olmadığını söylüyor.
Ona göre; ölümü seçen kişinin seçimine doktorun saygı duyması gerekir. Yani doktor ölüme göz yummalı, müdahale etmemelidir. Şuur kaybı başladıktan önce de, sonra da.
Bu kabul edilebilir mi?

İşte, doktor yemini
Doktorlar mesleğe başlarken özetle, şu yemini ederler:
"Hayatımı insanlık hizmetine vakfedeceğimi alenen ve resmen taahhüt ediyorum.
Hastamın sağlığını baş kaygım olarak telakki edeceğim.
Din, milliyet, ırk, parti ve içtimai sınıf kaygılarının vazifemle hastam arasına girmesine müsaade etmeyeceğim. İnsan hayatına, ana karnına düştüğü andan itibaren mutlak bir surette hürmet edeceğim.
Tehdit altında bile olsa tıp bilgilerimi insanlık kanunları aleyhinde kullanmayı kabul etmeyeceğim.
Bunları resmen ve alenen, serbestçe ve namusum üzerine yapmaya ant içiyorum."
Bırakalım ölsünler, tavrı bu yeminle bağdaşır mı?

"Bırakın ölsünler" yanlış...
İnsanın kendi hayatına yönelttiği şiddet savunulamaz.
Hele hekim tarafından hiç savunulamaz. Hele hele bu şiddet ölüme varacaksa.
Öyleyse bu 205 gencin öncelikle doktor tarafından ikna edilmesi gerekir.
Tabii Adalet Bakanlığı tarafından da.

Gel de komünist olma!..
MİT Müsteşarı ne demişti:
"Televole seyreden komünist olur."
Oysa komünist olmak söz konusu ise, Türkiye'de bunun daha güçlü nedenleri de bulunabilir.
Bir haber vardı dün. Türkiye'nin ismi duyulmuş ailelerinden biri düğün yeri olarak Paris'i, Şanzelize'yi seçmiş. Davetliler bugünlerde özel uçaklarla Paris'e taşınacakmış. Nikah orada kıyılacak, peri masallarındaki gibi bir düğünde misafirler ağırlanacakmış.
Siz istediğiniz kadar ekonomi çökmüş deyin. Memur, işçi maaşlarını kesin, onları sokağa dökün. El oğlu her şeye rağmen Türkiye'ye sığmıyor, Paris'te düğün yapıyor.
Şair ne demiş: "Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya?"
Gel de komünist olma...