
“İngiltere’de strafor bir kaptaki dönerden daha iyi bir yemek yoktur” - Ali Rosen
Bir İngiliz’in kalıplaşmış özellikleri nedir diye düşününce aklıma ilk gelenler şunlardır: ailecek dışarı çıkıldığına Hint restoranına gitmek, evde kalındığında Çin yemeği sipariş etmek, gece eğlencesinden sonra kebap yemek. Bunlara, Alman süpermarketlerden alışveriş yapmak, haftanın belirli bir günü Fransız pazarına gitmek, Amerikan şarkıları söyleyerek karaoke yapmak, Jamaika figürleriyle dans etmek eklenebilir. Varmaya çalıştığım sonucu anlamışsınızdır; İngiltere çokkültürlü bir toplumdur. Bunda bir zamanlar güneş batmayan bir imparatorlukları olmasının etkisi büyüktür elbette. Sömürge olarak yıllarca hükmettikleri ülkelerden göç etmiş milyonlar, İngiliz kültürünün modern yapısını oluşturmuşlardır. Buna rağmen göç politikası hep siyasetin göbeğinde olmuş, özellikle son 10 yıldır neredeyse en önemli konu haline gelmiştir. İngiltere’nin AB’den çıkmasının en büyük sebebi de göçmen karşıtlığı olarak öne sürülebilir.
Anketlerde aşırı sağcı Reform UK birinci parti
Geçtiğimiz hafta İngiltere’de iktidardaki İşçi Partisi’nin konferansı vardı. Partinin son günlerdeki en büyük gündem maddesi Reform UK’e karşı nasıl mücadele edileceğidir. Reform UK lideri Nigel Farage son yıllarda İngiltere siyasetine damga vurmuş, belirli bir kesim tarafından ırkçı olmakla suçlanan sağcı bir siyasi figürdür. İlk olarak United Kingdom Indepence Party (UKIP) ile adından söz ettiren Farage, İngiltere’nin AB’den çıkmasında belki de en büyük rolü oynamıştır. Brexit sonrası UKIP yerini Brexit Party’ye bırakmış, son olarak da Reform UK şekline bürünmüştür. Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan yerel seçimlerde büyük kazanımlar gösteren parti, anketlerde de birinci parti olarak gözükmektedir. Farage karizmatik bir karakter ve gerçekten de iyi bir hatiptir. Trump’ın da desteklediği popülist lider, son olarak yasal olarak İngiltere’de bulunan göçmenlere beş yıl sonra süresiz oturma izni (indefinite leave to remain, IRL) verilmesini kaldıracaklarını açıklamıştı. Reform UK’in hızlı yükselişi İngiltere ve dünya için ciddi bir tehlikedir.
Çok değil daha bir yıl önce İşçi Partisi lideri Keir Starmer büyük bir seçim zaferi kazanarak başbakanlık koltuğuna oturmuştu. 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarını sona erdiren Starmer, ülkeyi kaostan çıkarabilecek sakin güç olarak görülüyordu. Ancak belirgin bir ideolojik temeli ve net bir vizyonu olmaması eleştiriliyordu. Farage gibi kuvvetli bir liderle yarışabilecek nitelikte olup olmadığı her geçen gün daha yüksek sesle tartışılır hale geldi. Bu yüzdendir ki zaten İşçi Partisi konferansında en büyük gündem maddesi Farage ve Reform UK idi. Starmer konferanstaki konuşmasında ayrıştırıcı değil birleştirici olduklarının vurgusunu yaptı. Ancak Başbakan Farage karşıtlığı dışında belirgin bir vizyon ortaya koymayı başaramazsa ABD’de Trump, anti-Trump kutuplaşmasına benzer bir şekilde İngiltere’de de Farage, anti-Farage ayrımı olacak gibi öngörüyorum.
Muhafazakâr Parti’nin sonu mu geliyor?
Böyle bir ayrım İngiltere’nin son yüz yıllık siyasi geleneğinin değişmesi anlamına gelecektir. İngiltere’de en son benzer bir değişim 20. Yüzyılın başında olmuştur. Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti’nin dominant olduğu iki-partili sistem, İşçi Partisi’nin Liberal Parti’nin yerini almasıyla yeni bir temel oturmuştur. Gelgelelim Mayıs 2025’teki yerel seçim sonuçlarını hem Reform UK, hem de Liberal Demokrat Parti, artık ana muhalefet partisinin kendileri olduklarını iddia ederek yorumlamışlardır. Bir başka deyişle Muhafazakâr Parti’nin siyaset arenasından silindiğini öne sürmüşlerdir.
Son 120 yıldır ekseriyetle İngiltere’yi yöneten Muhafazakâr Parti, iki-partili sistemde dominant pozisyonunu kaybetme tehdidi altındadır. Muhafazakâr Parti’nin akıbeti ne olursa olsun, bana sorarsanız Reform UK yıllardır çokkültürlü yaşamaya alışmış bir ülkede iktidara gelemez. Gece vakti o yağlı, sarımsak soslu dönerin yerini hiç fish&chips tutar mı?..