Yazarlar Guggenheim mucizesi

Guggenheim mucizesi

22.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Guggenheim mucizesi

Guggenheim mucizesi


Nilgün CERRAHOĞLU

BİLBAO


KAYITSIZ kalmanız mümkün değil. "Bilbao - Guggenheim Müzesi" göreni anında çarpıyor. Modern ve soyut sanatla başı hoş olmayanlar için kent ortasında başka gezegenden gelmiş bir "UFO" gibi konuşlandırılan bu iddialı yapı insanın gözüne atılan koca bir yumruk gibi de algılanabilir gerçi. İspanya'nın muhafazakar Başkanı Jose Maria Aznar'ın ilk tepkisi böyle olmuştu: "Tanrım bunu ancak Bilbao'da (Basklar) yapabilirlerdi!"
Ben ilk bakışta vurulanlardanım. Bina kentin en yüksek merkezlerinden birinde hiç beklemediğiniz bir yer ve anda karşınıza çıkıyor her şeyden önce. Geçen yüzyıldan kalma, köhne, yıpranmış karanlık yapılar arasından, gökyüzüne layık bir katedral gibi yükseliyor. Yüzyıllık bir sıçrama yaptığınızı hissediyorsunuz ve birdenbire gelecekle karşılaştığınızı, buluştuğunuzu düşünüyorsunuz.
Taş, metal ve camın iç içe geçtiği bir bulut, düş, yelkenleri fora edilmiş heybetli bir gemi ya da 32 bin metrekareye yayılan devasa, süreel bir çiçek gibi duruyor karşınızda Bilbao Guggenheim Müzesi.
Kentin ortasından geçen nehir kenarında, "titanium"dan yapılan binanın dalga dalga kavisli cephesi, ışığın yansımaları ya da hava şartlarına göre değişebiliyor. Gün batımında bakır oluyor örneğin. Yağmur altında platin ve reflektör ışıklarının altında geceleri altın rengine dönüşüyor.
Önündeki meydan, cepheyle yer yer bütünleşen aynı taştan yapılmış. 50 metre yürüyorsunuz ve girişin tam önünde, "Guggenheim"ın kendisi kadar aykırı duran "çiçekler bezenmiş köpek başı bir heykelle" karşılaşıyorsunuz. Bunun da adına "Puppy" diyorlar.
Mevsimlere göre değişen begonya, sardunya, boruçiçekleri ve menekşelerden oluşan 12.5 metre yüksekliğindeki heykeli (İtalyanların eski porno milletvekili Cicciolina'nın kocası) Jeff Koons yapmış. ABD'nin bir numaralı "kitch" sanatçısı olarak tanınan Koons, "Puppy" için 60 bin çiçek kullanmış. Çiçekler her an, her daim bakımlı. Asla çürüyüp dökülmüyorlar. Sofistike, en ileri teknolojiyle yapılmış bir otomatik sulama sistemi yerleştirmişler içine.
Müzenin mimarı da, Frank Gehry adında Yahudi asıllı bir Amerikalı. Riskli ve tutkulu projeleriyle tanınan mimarı, dünya çapında üne bu eser kavuşturmuş. Adı artık Frank Lloyd Wright gibi bu yüzyıla damga basan en büyük mimarlar arasında anılıyor bundan böyle.
Bilbao Guggenheim, öyle basit, sıradan bir kültür ya da sanat projesi değil. Bunu hemen farkediyorsunuz çünkü binanın kendisi, içinde sergilenen tüm sanat eserlerinden çok daha görkemli ve önemli. Ve de Bask ülkesinin, İspanya'nın gerisinden ayrı, gelecekle iddialaşan farklı duruşunun en çarpıcı simgesi. Estetik seçimlerin ötesinde; Aznar'ın bundan hiç mi hiç hoşlanmamasının ardında yatan temel kaygı muhtemelen bu.
Binanın kendisine, 500 milyon dolar harcanmış. Bunun tek kuruşu Madrid'den gelmemiş ve tüm maliyet vergilerin yüzde 99'unu toplayan özerk Bask yönetimi tarafından karşılanmış. Yalnız Avrupa değil ABD standartlarında da "avangard" sayılan projeyi gerçekleştirmek için yapılan bu fedakarlık, şehircilikte "yeniden canlandırma" vizyonu olarak anılıyor.
Birmingham, Glasgow gibi Atlantik yöresinde insanın içini kapatan eski sanayi yapılarının olduğu gri bir yağmur kenti olan Bilbao'ya yeni bir "uluslararası imaj" biçmek istemiş Basklar. Yalnız projelerine, mimara değil, tanıtıma da bir servet akıtmışlar. Dünyanın en ünlü gezi, sanat ve aktüalite dergilerinde yazan bellibaşlı gazetecileri Bilbao'ya çağırmışlar. Ve yedirip, içirip ağırlamışlar.
Müzenin açılışından bu yana geçen 1.5 yıl içinde alınan sonuç inanılmaz. Dünyanın en manasız ve çirkin kentlerinden biri olan Bilbao, sihirbaz eli değmişçesine bir turizm merkezi olmuş. Sırf Guggenheim'ı görmek için Bilbao'ya gelen zengin turistleri çekmeyi hedeflemiş çünkü Basklar.
James Bond'un son filmi "The World Is Not Enough" (Dünya Yetmiyor), burada çevriliyor örneğin. Guggenheim'la açılan filmin ilk sahnelerini çekmek için Bilbao'ya gelen İrlandalı aktör Pierce Brosnan (son Bond) ile İtalyan lokumu Maria Grazia Cuccinotta'nın kentte yarattığı heyecanı görmelisiniz. Bugüne dek kimsenin adını anmadığı bir taşra kentinde yaşayanların birdenbire bir kozmopol olduklarını keşfetmelerinin coşkusu bu.
Bu yeni hava, yeni oksijen, bir yıl içinde Bilbao'da yeni oteller, iddialı yeni restoranlar yaratmış. Yeni bir uluslararası havaalanı inşaatı başlamış. Metroların girişi, camdan yapılmış, şeffaf salyangoz ağızları gibi duran yepyeni kapılarla süslenmiş. Metro ulaşımına çekicilik katan bu atılım bıçakla kesilmiş gibi trafik yoğunluğunu yarı yarıya indirmiş ve gene çok modern bir yeniden yapılanmayla kentin en eski gemi tersanesi Guggenheim'dan ilham alan bir kültür merkezine dönüştürülmüş.
Kentleri - tek tek heykel, havuz, fıskiye alt geçitten öte bir bütün içinde algılayan - tüm belediye başkanı adayları, mimar ve şehircilerin kaçırmaması gereken bir modernizm randevu Guggenheim. Bilbao'ya gidemiyorsanız, sanal bir geziyle bu rüyaya ulaşabilirsiniz. Internet adresi: http:www.bm30.es




Yazara E-Posta: nilcer@milliyet.com.tr