
New York’taki BM Genel Kurulu’nun, bu yıl, Filistin krizinin gölgesinde ve ayrışmanın belirginleştiği bir havada geçmesi bekleniyor. Gündemin en önemli konusu ise Filistin’in tanınması olacak.

Her yıl bir “diplomatik baleye” sahne olan, dünyanın dört bir yanından gelen liderlere kürsüsünü açan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul salonu, dünyanın en önemli sorunlarının dile getirildiği platforma dönüşürken, liderlerin ülkelerine dönmesinin ardından genelde “hoş bir seda”nın kaldığı mekana dönüşür. Ancak Filistin sorunu, bu yılki Genel Kurul’u farklı bir yere taşıyacak gibi görünüyor.
Gazze’de akan kan, sadece Doğu Akdeniz’i değil transatlantik topluluğun damarlarını da ikiye ayırdı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammet Bin Salman’ın (MBS), Filistin’in tanınması için başlattıkları imza kampanyası geniş yankı uyandırdı. Nitekim Avrupa Birliği (AB) içindeki bazı ülkeler, “Artık yeter” diyerek Filistin’i tanıma yoluna gidiyor. Buna destek verenler arasında Belçika, İrlanda, Hollanda İspanya, İrlanda, Norveç bulunuyor...
Buna karşılık, Almanya, ABD, Macaristan, Avusturya ve birkaç başkent, daha halen İsrail’in güvenliği parantezinden çıkmak istemiyor. Ortaya şu soru çıkıyor; Batı, kendi içinde ortak bir ses bulamıyorsa, dünyaya “çok taraflılık” dersi verebilir mi?
Derin çatlaklar
Gazze’deki savaş, Atlantik’in iki yakası arasında derin çatlaklar açtı. Washington’da İsrail’e “koşulsuz destek” söylemi sürerken, Avrupa kamuoyunun vicdanı başka bir açıdan bakıyor. Brüksel’deki diplomatların da kafası karışık. ABD’nin stratejik gölgesinde mi kalınmalı, yoksa kendi ahlaki pusulasını mı izlemeli? Felsefeye meraklı olanlar bilir; Aristoteles “Orta yol erdemdir” der. Ama Gazze’de ne orta yol var ne de erdemin kolay tarifi. Zira insanların ölümü karşısında diplomatik kelime oyunları, biraz trajikomik görünüyor.
İlginçtir, Batı’nın yaşadığı bu çatlaklar, Moskova ve Pekin’in işine geliyor. Onlar, İsrail-Filistin meselesini kullanarak “Batı’nın ikiyüzlülüğü”nü hatırlatıyor. Ukrayna konusunda “uluslararası hukuk” diyenlerin Gazze’de sessiz kalmasını her fırsatta gündeme getiriyor, Batı’nın kendi içindeki bölünmüşlüğünden yararlanmaya çalışıyor.
İroni karnavalı
BM Genel Kurulu, genelde insanlığın vicdan aynası. Gazze ise, transatlantik topluluğun ortak değerlerini test ediyor. Filistin’in tanınması, sadece Orta Doğu değil, Batı’nın kendi iç bütünlüğü açısından da kritik bir sınav. BM kürsüsünde konuşmalar bitip, liderler ülkelerine döner ama Gazze’de ölümler sürerse, insanlığın vicdan aynasında insani bir yüz değil, mevcut jeopolitik bölünmeleri yansıtan kırık bir ayna göreceğiz.
Üç kutbu ayıran konular
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun son toplantısı ışığında, Avrupalılar, Amerikalılar ve küresel güney ülkeleri arasında birkaç ayrılık noktası ortaya çıkıyor. İşte başlıca konular:
1.Gazze krizi: ABD; İsrail’e neredeyse koşulsuz destek verirken, Hamas’la mücadelede ısrarcı. Avrupa da bölünmüş durumda... İspanya, İrlanda, Norveç ve Slovenya, Filistin Devleti’nin tanınması için baskı yaparken, Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti daha çok ABD’nin pozisyonuna yakınlaşıyor. Güney yarımküredeyse, Filistin davasına yönelik geniş çaplı dayanışma, Batı’nın “çifte standardını” kınama var.
2.Ukrayna: ABD ve Avrupa, Rusya’ya karşı resmi olarak ortak cephe oluştursa da, farklılıkları var. Avrupa, enerji ve sosyal maliyetleri doğrudan üstlenirken, bazı ülkeler (Macaristan, Slovakya) frenleyici bir rol oynuyor. Güney yarımküredeyse, birçok Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkesi Moskova’ya yönelik yaptırımları reddediyor, diyalogun gerekliliğini vurguluyor.
3.Çin’le ilişkiler: ABD, Pekin’i sistematik olarak en büyük rakibi olarak görürken, Çin’in etkisini sınırlamak istiyor. Avrupa’ysa, Çin’e karşı “bağımlılığın azaltılması”nı konuşsa da doğrudan çatışmaya girmekten çekiniyor. Ancak Güney yarımküre, Pekin’i vazgeçilmez ekonomik ortak (altyapı, finansman, ticaret) olarak görüyor.