
Başlığa Cécile Brafman’ın erotik gerilim polisiye romanı “Bilinmeyenler Balosu”nu yazmak istiyordum. Malum, bir cinayet işlenmiştir. Dört karakter, dört bakış açısı, dört gerçek; okuyucuyu hem şaşırtacak hem de yol gösteremeyecek kadar çok bilinmeyenin olduğu ilginç bir cinayet romanı.
Ülkesinde artık pek sevilmeyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 21 aydan beri altıncı hükümetini kurmaya çalışıyor ve hâlâ parti kırıntıları hariç en az üçe bölünmüş ve hiçbir grubun istikrarlı bir çoğunluğa sahip olamadığı bir parlamentoda destek toplayabilecek bir başbakan bulmayı umuyor. Beyhude görünen bu çabasını, istifa etmiş Başbakan Sébastien Lecornu’yu yeniden görevlendirerek devam ettirmeye çalışıyor. Aslında tek bir amacı olması gerekiyor, o da ülkesine 2026 yılı için iyi kötü bir bütçe oluşturmak. Ancak yöntemi ve tutumu, siyasi partilerin kutuplaşmasına ve Macron’a karşı cephe oluşturmasına neden oluyor.
New York Times’ın Berlin’de mukim olan ve uzun zaman Fransa’da görev yapmış yazarı Steven Erlanger, “Fransa’nın iç istikrarsızlığı diplomatik nüfuzunu zayıflattı” başlıklı haberinde, “Macron’un yeni bütçeyi geçirecek bir hükümet bulamaması, Avrupa’nın gündemini etkileme çabalarını sekteye uğratıyor” diyor ve ekliyor: “Bir ülkenin liderinin dünya sahnesindeki performansı ne kadar mükemmel olursa olsun, ülke içindeki istikrarsızlık o ülkenin küresel etkisini azaltmaya devam eder.”
Almanya’da Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi de AB’nin başat gücü olan Fransa-Almanya arasındaki ilişkilere önem verdiği için Fransa’yı tarihi sebeplerden dolayı eleştirmekten imtina ediyor ancak dolaylı yoldan da olsa Macron’a yönelik eleştirilere yer vermek mecburiyetinde kalıyor. Nitekim ülkenin önde gelen akil adamı, deneme yazarı ve yorumcu Alain Minc’in BFMTV’ye verdiği demece yer veren gazete, “Macron’un artık o kadar sevilmediğini ve ‘siyasi olarak radyoaktif’ olduğunu söylediğini” ifade ediyor. The Guardian gazetesinin Paris muhabiri Angelique Chrisafis de Fransa’nın aşırı sağcı Ulusal Cephe partisinin sözcüsü Laure Lavalette ile devrimci solcu Boyun Eğmeyen Fransa koordinatörü Manuel Bompard’ın sözlerine yer vermekle yetiniyor. Lavalette “Başkanın ülkenin çöküşünü istediği açık” derken, Bompard da “Fransızlara yeni bir tokat” olarak nitelendiriyor.
Neticede Fransa’nın karşı karşıya kaldığı buhran, sadece Macron’un inadından ve egosundan değil, aynı zamanda Avrupa’daki genel trendin bir aynası olan medyokratik siyasetçilerin niteliksizliğinden de kaynaklanıyor. Olan Fransızlara, Fransa’ya ve müttefiklerine oluyor.
***
Almanya’nın Nazi mirası ve İHA’lar
Başlığı biraz provokatif bulabilirsiniz. Ancak ortada hukuki ve jeopolitik bir gerçek var. Polonya, Estonya, Belçika, Danimarka ve Almanya’nın hava sahalarında Rus kökenli İHA’lar bir sorun teşkil ediyor. Avrupa Komisyonu, kıtanın doğu sınırında İHA’lara karşı bir elektromanyetik duvar örme vaadinde bulundu. Bu, bugünden yarına olacak bir mesele değil. Danimarka, Belçika ve Polonya ordularını hava sahasını güçlendirmek için seferber etti. Alman ordusu, ülkenin iç hava sahasındaki İHA’ları gökyüzünde vuramaz. Bu, ülkenin Nazi geçmişinin tekrarlanmasını önlemek için var olan uygulamalardan kaynaklanıyor.
Hatırlanacağı üzere, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde kabul edilen Alman Anayasası, ordunun ya da Bundeswehr’in ülkenin iç güvenliğinde kilit bir rol üstlenmesini açıkça engelliyor. Dolayısıyla Nazi mirası, Almanya’nın Rus İHA’larıyla mücadele çabalarını zorlaştırıyor; anayasal hükümler ülkeyi Kremlin’in saldırılarına karşı daha savunmasız bırakıyor. Moskova da bunun bilincinde.
Alman polisi, gerekli gördüğü takdirde bu tür araçlarını düşürmek için yasal hakka sahip, ancak teknik kapasitesi yok. Federal Meclis Savunma Komisyonu Başkanı ve Şansölye Friedrich Merz’in muhafazakâr bloğunun bir üyesi olan Thomas Röwekamp, “Yasaları değiştirmeliyiz ki bu işi yapabilecek olanlara, yani Bundeswehr’e de bu yetki verilsin” dedi. Konu da artık ciddi bir şekilde Alman kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
NATO kararları çerçevesinde bugün GSYH’sının yüzde 2’sini, yarın da %3.5’ini savunmaya harcama kararı alan Almanya’nın silahlı kuvvetlerinin ateş gücü nereye kadar artacak? Ve bu güç nasıl denetlenecek? Asıl mesele bu.