İslam Ülkeleri Konferansı ve AB üyeleri arasında "küresel uzlaşma" mesajı veren toplantıda Prof. Bernard Lewis'in şu sözleri ile nasıl da mutlu olmuştum ve nasıl da kaygı duymuştum... Çırağan Oteli salonlarındaki, Arapları göstererek "Bakınız" demişti... "Bunlar daha 50 yıl sonra bile bir Türkiye olamazlar. Hangisine bir Atatürk daha gelebilir? Hangisinin kabukları kırılarak içinden Türkiye örneği çıkabilir?"
Aradan birkaç yıl geçti. Sözcüklerden bazıları farklı olabilir ama mesaj buydu.
Prof. Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu adlı kitabın yazarı... ABD'nin saygın bilim adamlarından biri.
Türkiye için gurur duymuştum.
Kaygıma gelince...
Türkiye Ortadoğu coğrafyasının ülkesi.
Lewis'in "daha en az 50 yıl bir Türkiye olamazlar" dediği ülkelerle komşu.
Onlarla sürekli ilişki sürdürmek zorunda.
AB üyesi olma sürecindeki laik Atatürk Türkiye'si bir yanda... "İçtihat kapısı kapanmıştır" hükmüyle şeriat hukukunun zaman tünelinde sıkışmış İslam ülkeleri öte yanda... İkisi arasında "ortak dil" nasıl bulunacak?
Kral, şeyh, diktatör yönetimlerindeki bu şeriat ülkelerinin laik, demokratik Türkiye'yi "mayın" gibi gördüğü bir gerçektir.
Halklarının akıllarını çelecek fesat ve nifak kaynağı gibi bakıyorlar Türkiye'ye.
Prof. Bernard Lewis, "önce Osmanlı, sonra Avrupa ülkelerinin egemenliği altındaki Arap toplumlarının, bağımsızlıklarını kazanırken, özgürlüklerini kaybettikleri" görüşündedir. Çünkü, bağımsızlıklarını kazanan Arap toplumları, bu kez de despot, kral, şeyh ve mollaların devlet teröründe eziliyorlar.
Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmışlardır.
Irak'taki ABD varlığı da yağmura dönüş mü?
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Tahran İslam Konferansı'nda İslam ülkelerine modernleşme çağrısı "tarihi ve en radikal konuşma" olarak nitelendi...
10 yüzyıldır düşünme olgusu - neredeyse - dumura uğramış ümmete, "değişen zaman içinde değişen hükümler" ilkesini hatırlatmıştır.
Yani...
İslam dini kurallarıyla yönetimler sürerken, şeriatın çağın gereklerine göre yorumlanması gerektiği mesajını vermiştir.
Gül'ün söyleminde, din ile devlet işlerinin ayrıldığı laisizm, küresel normlarda hukuk ve bu bağlamda insan haklarına dayalı, çoğulcu demokratik parlamenter rejim önerisi yok.
Sadece "kapanmış içtihat kapısının yeniden açılması, akılcı yorumlar" mesajı var.
Hicri 4. yüzyıla kadar Kuran, değişen zamana göre değişen hükümler ilkesi gereği, müçtehit denilen İslam bilgeleri tarafından yorumlanıyordu.
Kuran - ı Kerim'in ifade ettiği hükümler, bu hükümlerin esası olan ve bizim telaffuz ettiğimiz kelimelerle sınırlıdır. Sınırlı hükümler, sınırsız olayları anlatamayacağına göre, Kuran - ı Kerim'den yeni olaylara paralel hüküm üreten kaynaklara gerek vardı. O da içtihattır.
Hicretin 4. yüzyılında El - Kaffal gibi bir grup din adamı, "içtihat kapısının kapandığını" ilan etti.
İslam dini dar kalıplara sıkıştı.
Abdullah Gül, işte bu kapının yeniden açılması sonucuna ulaşabilecek İslami kuralların çağdaş yorumu ve İslami yaşam ekseninde kendine özgü demokrasiler için çağrıda bulunmaktadır.
ABD'nin bölge için öngördüğü bu model bile tutucu ve belalı coğrafyamızda, Türkiye için olumlu bir gelişme olabilir.
Türkiye normlarıyla örtüşmese de bazı ortak değerler oluşabilir.
Ancak...
Türkiye, fiziki coğrafyada bu ülkelerle komşu olsa bile, zihniyet coğrafyası Batı demokrasileridir.