Gerçektir - şöyle dedi:
"Bir siyasi partinin en yüksek oyu, seçimleri kazandığı günkü oylarıdır. Sonra inmeye başlar."
Gerçekten...
Türkiye siyasetinde, tek başına iktidar olan partiler, en az iki dönem seçimleri alırlar.
1950 genel seçimlerini kazanarak Anadolu "beyaz" ihtilalini yapan Demokrat Parti, 1954 ve 1957 genel seçimlerini de kazanmış, tek başına iktidarı sürdürmüştü. 1960 ihtilali olmasaydı, dörder yıllık 3 dönem iktidarda kalacaktı.
Adalet Partisi, 1965 genel seçimlerini kazanmış, tek başına iktidar olmuştur. Fakat 1969 genel seçimlerini de kazanmış olmakla beraber oyları yüzde 53'ten, yüzde 49'a düşmüştür.
ANAP da, 1983 ve 1987'de tek başına iktidar olmuştur ama oy oranı ikinci seçimde - tek başına iktidarı korumakla beraber - çok aşağılara düşmüştür.
Şimdi...
AKP, tek başına iktidarda...
Ancak...
AKP gene tek başına iktidar çoğunluğunu koruyor olmakla beraber oy oranı yüzde 8 artmış görünüyor.
Düşme yok.
O halde, AKP, tıpkı ANAP gibi üçüncü dönem de iktidar olabilir.
Üstelik, ANAP gibi oylarını aşağılara çekmeden. ANAP, siyaset minderinde ne galibiyetler almıştı.
Şimdi sıfır virgül küsurlarda.
Oysa AKP gibi ANAP da dört eğilimin toplamını yansıtıyordu.
Bütün partiler oy yitirirken hepsini kapsayan yükselişti.
Dr. Yalçın Akdoğan'a göre, AKP, "din ve demokrasinin uyumudur."
Yani öyle bir siyaset gezegeni ki... Bir kutbunda din, diğer kutbunda siyaset olan eksen etrafında dönmekte.
Bu ilk özellik...
Ama asıl önemli özellik, bu tek başına iktidarın sınırlı güç olması için toplumsal iradedir. Tıpkı tarihteki ilk örnekleri gibi...
1950'de Milli Şef İnönü yönetimindeki sınırsız CHP iktidar gücüne karşı DP beyaz ihtilali, halkın tavır koyuşudur. 1965'te tek başına AP iktidarı ise 27 Mayıs 1960 askeri iktidarı ile başlayan sınırsız asker gölgeli iktidar gücüne karşı sivil başkaldırıdır.
AKP iktidarı da, 28 Şubat'ın abartılmış sürecine tepkidir. 28 Şubat'ın uzantısı olan beceriksizler koalisyonuna karşıtlıktır.
Bütün partilerden eğilimler AKP oylarına yansımıştır.
Ne ilginçtir ki..
Sıraladığım tarihteki üç partinin tek partili iktidarlarında da din motifi egemendir.
ABD'de şimdi, benzeri bir eğilim var.
Onlara "New Con" yani "Yeni Muhafazakarlar" adı veriliyor. Türkiye'deki AKP de kendine bu etiketi yapıştırmakta.
AKP, İslama değer vermekle İslamcılık... Milli ve yerel değerleri benimsemekle milliyetçilik arasındaki "ince çizgiyi" izliyor.
Dr. Yalçın Akdoğan şöyle yazıyor:
"Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Bayatlı, Nurettin Topçu, Cumhuriyet'in ilk kuşak yeni muhafazakarlarıdır.
Onların ortak özellikleri modernleşmeye açık, milli kültüre de yabancı olmayan paradigmadır. İslamcılığı vurgulamayan, ırkçı Türkçülüğü tırmandırmayan, köktenci değişimi benimsemeyen ve değişimin kademeli olmasını savunan siyaset felsefesini oluştururlar."
AKP'nin böyle felsefeler temeli olduğunu sanmıyorum.
AKP, spontane bir eylemdi.
Eylem, teorisini henüz oluşturuyor.
İkinci yıldönümünde, iktidar olan ve anayasa değiştirecek çoğunluğa sahip bulunan bir parti, bu siyaset "Formula 1" yarışında, hızın teorisini üretemezdi.
Sadece hızı yaşardı.
Şimdi teorisini üretiyor.
Bizler de yarış sonrası hadiseyi yorumlayanlarız.
Yorum da teori gibi sonradan geliyor.
Pistten çıkıp takla atsalardı, yorum başka olurdu...
Böyle bilimsel olma iddialarında yorumlara, en çok Formula 1'in yarışçıları gülümser.
"Vay vay be... Meğer ben neler yapmışım" derler. "Beni neler bekliyormuş" diye siyaset fallarını izlerler.
Oysa gerçek şudur.
Bir şeyler yaşanır.
Teorisi tıpkı istim gibi arkadan yakıştırmalarla gelir.
Yaşanacaklar da böyle olacaktır.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025