Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Cuma gecesi 1. Ordu Komutanlığı'ndan emekli olan Çetin Doğan Paşa'nın "Veda Daveti"nde bulundum.
Davet Fenerbahçe'deki Komutanlık Konutu'nun bahçesindeydi.
Girişte sıralanmış çiçeklerden biri dikkatimi çekti.
Üzerinde, "1960 Harp Okulu Arkadaşların" yazılı bir kurdele vardı.
Onlarla 27 Mayıs 1960 sabahı kucaklaşan Ankaralılar arasındaydım.
"Cesur - kurtarıcı abiler" diye görüyorduk.
İhtilalciler sokağa çıkma yasağı koymuşlardı ama Atatürk Bulvarı ve bizim evin de bulunduğu Karanfil Sokak'takiler yasağa aldırmamışlardı. Ellerinde ayran, limonata, buzlu su dolu sürahiler ve bardaklarla, termoslar dolusu çayla, çöreklerle genç Harbiyelilere ikramda yarışıyorlardı.
İhtilali yapanlar, en duyarlı yerleri Harbiyelilere bırakmışlardı. Güvenliği onlar sağlıyordu.
Radyolar sonuna kadar açılmıştı. Sık sık Harbiye Marşı çalıyordu.
Bu sevgi selinin ortasındaki Harbiyeliler ciddi, ölçülü ve özenliydiler.

Konuta gönderilen çiçek üzerindeki kurdeleden anlıyorum ki Çetin Doğan Paşa da o günün genç Harbiyelilerinden biriymiş.
Harekatın provasını daha önce, başlarındaki okul komutanı Sıtkı Ulay Paşa'yla Atatürk Bulvarı'na kadar toplu halde yürüyerek ve Zafer Meydanı'ndaki Atatürk Heykeli'ne çelenk bırakarak yapmışlardı.
Çetin Doğan Paşa aradan geçen yıllar boyunca parlak bir askeri kariyer yaparken 27 Mayıs'ın zihniyetini de bugünlere taşımış olmalı.
Örneğin... Necmettin Erbakan - Tansu Çiller ittifakını ve Refah Yol hükümetini noktalayan ünlü "Batı Çalışma Grubu'nun" başkanıydı. Batı Çalışma Grubu, elbette sadece Erbakan - Çiller ve hempalarına endekslenmiş değildi.
Atatürkçü - laik zihniyet ekseninde bir oluşumdu.
Bu oluşumun hala var olduğuna kimse kuşku duymasın.
Çetin Doğan Paşa'nın emekli olması nedeniyle sevinenler, bu nedenle yanılıyorlar.
Çünkü 28 Şubat ve bu oluşum, "silahsız kuvvetler"in tavır koyuşu ve sonuç alışıdır.

Davetin kapısındaki bir çelenk, bizi geçmişlere götürdü. Bunları anlattık.
Şimdi içeri girelim. Bir Avrupa Büyükelçisi'nin daveti inceliğinde düzenlenmiş bir gece...
Yemyeşil çimlere yerleştirilmiş 100 dolaylarında yuvarlak masa...
Örtüler ve sandalyelerin arkasına fiyonk yapılmış kılıflar aynı renk ve pırıl pırıl.
Hiç abartılmamış şamdanlar, iki tarafından da servis yapılan açık büfe... Makul yerli ve yabancı içkiler...
Konutun balkonunda üç kişilik orkestra ve bir kadın solist... Ilık yaz gecesine uyumlu hafif bir müzik yapılıyor.
İngilizlerin "Less Is More" söylemi gibi "az ve sadeyle, çoğun" üretildiği bir gece.

27 Mayıs, 28 Şubat sürecinin 43 yıllık serüveninde çatık kaş, postal izi arayanlar yanılırlar.
Zaten sadece bu veda görüntüsü değil, Çetin Doğan Paşa ile daha el sıkışırken başlayan uygar kişilik izlenimi onu tanıyan herkesin paylaştığı bir özellik.
Elbette bu "her söylemine katılıyoruz" demek değil.
Örneğin Irak'a asker gönderilmesine karşı olduğu yolundaki iddialar.
Yahut...
27 Mayıs'ın üzerine kan lekeleri düşüren Menderes'in, Zorlu'nun, Polatkan'ın idamları nasıl onaylanabilir?
Ne yazık ki televizyonlar R. Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal'in düğününden manzaraları yansıttı ama, veda yemeğinden görüntüler, kamuoyundan gizli kaldı.
Eğer birincisi Türkiye toplumundan bir sosyal hadisenin belgeseli ise diğeri de Türkiye'den başka sosyal dokuların belgeselidir.
Aslında...
Türkiye ne tam olarak birincisidir... Ne tam olarak ikincisi...
Ama ikisinin de varlığı bilinmelidir.
İkincisinin kalıcı olduğu da öyle...