Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök'e, "genç subaylar tedirgin" yolundaki yayınlar tepki patlamaları yaptırdı.
Doğaldır. "Genç subaylar" söyleminin etimolojisi, sadece demokrasi eksenindeki sivil kamuoyunda değil, komuta kademelerinde de tüyleri diken diken eder.
27 Mayıs 1960 sabahı "genç subaylar" ihtilal yaptılar.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'u tutukladılar. Cumhurbaşkanı Bayar'ı, Başbakan Menderes'i, bakanları ve iktidar partisi DP'nin tüm milletvekillerini, DP'ye yakın valileri ve diğer bürokratları, hatta bazı polis memurlarını bile tutukladılar.
Tutuklananlar, iki sıra halindeki silahlı görevlilerin arasından geçerken tekmeleniyor, tokatlanıyordu. Küfür ve tükürük yağmuru altındaydılar..
İhtilali yapan genç subayların en yüksek rütbelisi albaydı.
Örneğin Türkeş ve Kabibay...
Aralarında üsteğmen, yüzbaşı, binbaşılar vardı.
Bunlardan en gençleri ihtilalin teorisyen beyin takımlarıydı.
İhtilal sabahı Orgeneral Fahri Özdilek'i aralarına katılmaya son anda razı etmişlerdi.
DP Hükümeti ile bir süredir arası açık olan ve İzmir'de izinli bulunan Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel den ihtilal başarıya ulaştıktan sonra, "evet" yanıtı koparılmıştı.
Cunta 38 genç subayla Milli Birlik Komitesi'ni kurdu.
Ülkeyi de, orduyu da onlar yönetecekti.
Başlarına Devlet ve MBK Başkanı olarak Orgeneral Gürsel'i getirdiler.
Ama ipler onun elinde değildi.
Albay Türkeş, Albay Kabibay, Binbaşı Erkanlı, Yüzbaşı Numan Esin, Üsteğmen Muzaffer Özdağ egemendiler.
O dönemde, MBK üsteğmenleri, yüzbaşıları, binbaşıları, albayları generallerin önünde yürürlerdi.
Silahlı Kuvvetler'de ilkelerin, törelerin ağır yaralar aldığı bir süreçti.
DP'liler hukukla ilgisi olmayan Yassıada Mahkemesi'nde yargılandılar.
Bir Başbakan ile iki bakan asıldı.
Sonra MBK ikiye bölündü.
Taraflardan biri, diğerlerini etkisiz hale getirdi. O devrin deyimiyle "paketleyip" yurtdışına gönderdi.
Sonra...
Taşlar yeniden yerlerine oturmaya başladı.
Kurucu Meclis...
Anayasa... (ki belki de Türkiye'nin en iyi Anayasa'sı cuntanın günah çıkarmasıydı.)
Genel seçimler...
Aydemir'inki dahil, birkaç ihtilal girişiminin çöküşü.
Demokrasiye nekahet dönemi.
.....
İşte "genç subaylar" söyleminin çağrışımları.
Tepkiler haksız mı?
27 Mayıs 1960 ihtilalinin 43. yıldönümünde, Genelkurmay Başkanı'nın "darbe kelimesini duymak bile istemiyorum" söylemini yazabilmek bile, ne mesafeler aldığımızın kanıtıdır.
43 yıl öncesinin dersleriyle gelen geçen Genelkurmay başkanları bir Rüştü Erdelhun olmamaya olağanüstü özen göstermişlerdir.
Komutanlar asker ocağının her kademesiyle sürekli ilişkide olmuşlar, tavırları, bütünü temsil etmiştir.
Gençleri - yaşlıları her kademeden subay, emir ve komuta zinciri içinde kalmışlardır.
28 Şubatçılar dahil, konuştuğum en üst düzey komutanlar "ihtilali" akıldan geçirmenin bile çağa aykırı olduğunu söylemişlerdir.
Ama...
Askerin sürekli nabzını tutmaktan uzak kalmamışlardır. Yasanın kendilerine verdiği Cumhuriyetin temel ilkelerini korumak - kollamak görevi bağlamında elbette sessiz, ağırlıksız, duyarsız olmamışlardır.
Anayasa'nın sunduğu meşruiyet platformlarında ses duyurmuşlardır.
Şimdi de, "genç subaylar tedirgin" yayımlarına Orgeneral Özkök karşı duruyor ama "tedirginlik varsa bu bütün TSK'nındır" diye de uyarmaktan geri durmuyor.
"İrtica ve irtica bağlamında kadrolaşma" nedeniyle 8 Ocak'ta dile getirdiği kaygıların daha da yükseldiğini belirtiyor.
Asıl altı çizilmesi gereken de bunlardır.
1 - Asker demokrasiye ve Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlıdır.
2 - Demokrasiye ve başta laisizm olmak üzere Cumhuriyetin temel ilkelerine her kurumun da bağlı olmasını beklemektedir.
3 - Demokrasi, sivil toplum örgütleri ile olduğu gibi Anayasal kurumlarla da uzlaşmayı gerektirir.