Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Masamın üzerinde bir not:"Devrim Sevimay, HAFTALIK adlı dergi için röportaj yapmak istiyor, bu konuda Ercan Arıklı sizinle görüşmüş.
Devrim Sevimay'ın cep telefonu numarası... Tarih, 03 Haziran 2003."
Yani, Ercan'ı yitirdiğimiz gün.
Gerçekten HAFTALIK dergisinin sahibi ve Hürriyet'in manşetindeki tanımıyla, dergilerin efendisi Ercan Arıklı'yı en son geçen hafta cuma akşamı görmüştüm.
Yayımlamakta olduğu HAFTALIK'tan geleceklerini, bana kadınlar konusunda soru soracaklarını söyledi.
"Sen varken bu konuda kim konuşabilir" diye takıldım.
"Yok yok... Konuşursun artık" derken eli omzumdaydı.
Gülümseyerek, gene dostça bakıyordu.
Ayaküstü biraz özel konulardan, biraz HAFTALIK'tan söz ettik.
Onunla son konuşmamızmış...

Mayıs 1974... Antalya - Kemer'de ilk ve tek tatil köyü İtalyanlar tarafından açılıyor. Bir grup dost, biz de oradayız. Kızlar, bir genç adamın peşindeler.
Uzun boylu, gözlüklü, dik ve zarif yürüyen, nezaket - ilgi - ironiyle harmanlanmış gülümseyişli o adam, Ercan Arıklı.
Çok satan ansiklopedileriyle, yayıncılıkta devrim yapmış.
Birkaç yıl önce çok büyük bir acı geçirdiğini de dinlemiştim.
İsmail Cem ve her cuma bir araya geldiği arkadaş grubundan merhum Haluk Ferhatoğlu gibi ortak dostlarımız vardı.
Tanıştık...
Arkadaşlık çeyrek yüzyıl boyunca sürdü.
Sık görüşmedik ama sıkı dost olduk.

Ercan Arıklı az sayıda "yaşam bilgesinden" biriydi.
Sorunu dinler, netleştirir, akılcı çözümler önerirdi.
Konuşulanlar kesinlikle iki kişi arasında kalırdı.
Kimiyle bu değeri paylaştığım, kimilerini başkalarından dinlediğim böyle birkaç isimden biri kaybettiğimiz Feyyaz Tokar'dı.
Başka?
Bizim dünyamızdan Türker İnanoğlu.
Can Kıraç ve İshak Alaton...
Ercan, en zorlu konuların üzerine yükselebilirdi.
Dostluğunu karşılıksız verirdi.
Sağlıktan yaşam mühendisliğine... Estetikten, yayımladığı dergilere kadar, her konunun kitaplarını okur, teorisini yapar, kafasında ürettiği sentezlerle uygulamaya koyardı.
En iyi olan profesyonelleri bilir ya da bulurdu.
İleride en iyi olacak gençleri de sezer, onlarla çalışırdı.
Yaşamı severdi, yaşamın tadını çıkarırdı.

Dostlukları gibi zevkleri de kalıcıydı.
Gençlik yıllarından bu yana İngiltere'de hep aynı terziden, aynı modelle giyinirdi. Göğsünde E. A. yazılı gömleklerinin yakası hep aynıydı. Aynı model pabuçlardan bazen birkaç tane alırdı. Değiştirip yenisini kullanmaya başladığı belli olmazdı. Uçak yolculuklarında, deri siyah el çantasında lacivert bir süveter ve kitabı mutlaka olurdu.
Defterinde, yeni bir başlangıç yapacağı, yemek önerisini geri çevirmeyeceğine emin olduğu kadınların telefon numaraları bulunurdu.
Yaşamına çok aşk girdi... İmrendirecek kadar.

3 yıl kadar önceydi.
GS'ye başkan adayı aranıyordu.
Adaylar sıralanırken "Ercan Arıklı" adı ortaya atıldı.
Ancak Ercan, öneriyi kabul etmedi.
Sonraları "nedenini" bana şöyle açıklamıştı:
"Artık hayatın tadını çıkarma yaşındayız..."
Elbette bu söylemin kapsamında art arda yayımladığı dergileri de vardı.
Son yıllarda, banka davaları nedeniyle üzülmüş ama hiç ilgisi olmadığı, sonunda mahkemece saptanmıştı.
Yaşama yeni projelerle yeni açılım yapmaktaydı.
Pisi pisine gitti.
Sorumsuz ve "o sırada dalgın olduğunu" söyleyen otobüs şoförü, onu yaşamdan kopardı.
Yaya geçidindeki Ercan, otobüsün üstüne geldiğini görünce, elini kaldırarak "dur" işareti yapmış. Ama gören kim?
Çarpmış... Metrelerce sürüklemiş.
Cinayet!
Bütün çağdaş ülkelerde, bir yaya yola adım attığında araçlar durur. Bu, kesin kuraldır. Bizde ise taşıt insandan üstündür. Yaya geçitlerinde bile can alır. Hele belediyelerin taşeronu, halk otobüsleri...