Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CHARLIE HEBDO “dramı” ortaya karışık bir duruma dönüştü.
Oysa...
Analiz gerek.
Kavramlar ayrışmalı.
Şöyle ki...
.......................
1- İfade özgürlüğü...
Basın özgürlüğü de bunun içindedir. (Sınırsız değildir.)
2- Terör...
3- Kutsala hakaret...
“Nefret suçu” da bunun içindedir.
........................
O üçünü toptancılıkla yorumlamak hele sadece birini seçip diğerlerini de aynı sepete koymak tartışmaları dejenere eder.
........................
Önce ilk ikisi.
İfade özgürlüğünün sınırı “kutsala hakaret” ve “nefret suçu”dur.
Özgür medya elbette demokrasinin “olmazsa olmazıdır” ama hakarete ve hele kutsala hakarete, ırkçılık gibi “nefret suçuna” varamaz.
Kutsala hakaret “Blasphemy” başlığı altında düzenlenir.
Fransa ve İngiltere hariç birçok ülkenin ceza kanunlarında “suç”tur.
Örneğin...
Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz, Hollanda, Danimarka, Yunanistan, Finlandiya, Çek Cumhuriyeti, Güney Kore, Norveç, İsveç, Ukrayna, Rusya, Slovakya, İsrail...
İngiltere’de de suçtu.
Ancak sonradan ceza dışı sayıldı. (*)
.........................
Burada iki belgeye de gönderme yapmak istiyorum.

1- Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin parlamenterlerden oluşan “Danışma Meclisi” 2007 yılında bir karar aldı.
“Kutsala hakareti suç sayan maddelerin üye ülkeler ceza yasalarından çıkarılmasını” tavsiye etti.
“Tavsiye” diyorum çünkü bu sadece “öneri” gücünde bir karardır. Zaten üye ülkeler parlamenterlerinden oluşan meclis -adı üstünde- ; “Danışma Meclisi”dir.
“Emredici” gücü olmadığı için saydığım ülkelerin hiçbirinde ceza yasalarından önerilen maddeler çıkarılmamıştır.(**)
2- AİHM 1994 yılında Katolik Avusturya’da Allah’ı, Hz. İsa’yı ve Meryem’i aşağılayan bir filmin sinemalarda gösterilmesinin yasaklanmasını uygun bulmuştur.
“Baba Tanrı, Anne Meryem ve oğul İsa Katolik doktrinde olduğu gibi buna inanların dini anlayış ve ayinlerinde de çok önemli ve merkezi figürlerdir...
Genel olarak Hıristiyanlıkta da böyledir. Film bunlara saldırı niteliğindedir.”
Aynı kararında AİHM “dinlerin eleştirilebileceğini, farklı bir dinin de savunulabileceğini, fakat bunun, o dinin mensuplarında hakaret ve kendi özgürlüklerine saldırı duygusu yaratmayacak yapılması gerektiğini” belirtmiştir.
..........................
Yani...
Hz. Muhammed de tıpkı Hz. İsa gibi peygamberdir.
Hakaret edilemez.
Charlie Hebdo’daki karikatür bu anlattıklarım ışığında görülmelidir.
Hakaret onaylanamaz.
.........................
Yazının başına dönelim.
Analizin üçüncü unsuru “terör” olayını da mercek altına alalım. Charlie Hebdo’nun karikatürleri Fransa’da değilse bile Avrupa ülkelerinin çoğunda “ceza yasalarıyla düzenlenen suçtur.”
Ne yazık ki...
Fransa’da hukuk çerçevesinde bu yayını cezalandırmak mümkün değil.
Fakat...
O halde cezayı “teröristler mi kesmeli?”
Kalaşnikoflarla dergiyi basıp, toplantı halindeki yazı işlerindeki karikatüristleri, onları korumakla görevli polisleri öldürmek, “yargısız infaz” mıdır çözüm?
Elbette hayır.
Tepkinin demokratik ve meşru başka yolları da vardır.
Fransa’daki Müslümanlar bir tepki yürüyüşü düzenleyebilir, yüz binler sel gibi akar, derginin önünde bu çirkin yayın protesto edilebilirdi.
İnanıyorum ki, Müslümanların yanında sağduyu sahibi Hıristiyanlar da yer alırdı.
Derginin o sayısı için boykot kampanyası da açılabilirdi.
Charlie Hebdo’ya haddini bildirecek demokratik ve meşru başka yöntemler de vardı.
Uzatmıyorum...
Onun içindir ki, “Charlie Hebdo’ya terörist baskını ve katliamı” protesto etmek bir şeydir, İslam’ın kutsal değerlerine hakareti kınamak başka şey.
Türkiye Başbakanı da işte tam bunu yapmıştır.
Paris yürüyüşündeki dünya liderlerinden çoğunun da bu ikisini birbirinden ayıran tavrı koymak bilincinde olduklarını düşünüyorum.
Cumhuriyet gazetesi nüshalarının dağıtım öncesi incelenmesi ise ayrı konu. Bir “Yeni Türkiye” olayı.
...........................
(*) Em. Büyükelçi Onur Öymen’den naklen CHP’li İlhan Kesici.
(**) Taha Akyol / Hürriyet, 16 Ocak 2015