Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Dünyanın üzerinde “Terminatör-Demokles’in Kılıcı” gibi asılı olan nükleer bombaların babası Robert Oppenheimer adlı bilim adamıdır.

İkinci Dünya Savaşı’yla dünyayı felakete sürükleyen üç ülkeden sonuncusu Japonya’ya karşı onun başında bulunduğu Manhattan projesinin “Little boy (küçük çocuk)” ve “Fat Man (şişman adam)” adlı atom bombaları Hiroşima ve Nagasaki’ye atılmıştı.

İkişer buçuk km çapındaki bir daire içinde her şey, bu bombaların ürettiği -güneş yüzeyinin iki katından fazla- ısıyla buharlaşmıştı…

Haberin Devamı

“İlk bombanın Japonya’yı dize getireceği ve barış masasına oturtacağı” umuluyordu.

Oysa…

Tam tersi oldu.

Japon imparatoru “halkını ve askerlerini daha çetin bir direnişe ve çarpışmaya” çağırdı.

Bunun üzerine ikinci bomba Nagasaki’ye atıldı.

İkinci Dünya Savaşı bu bombayla noktalanabildi.

Hiroşima ve Nagasaki’de hayatta kalan Japonlar “hibakuşa (ışın maruz kalanlar)” diye anılırlar.

Başta kansere yakalanarak ölmek üzere hiçbiri doğal yaşamlarını sürdüremediler.

Vicdan bir kara kutudur (I)

Bir solukta -satır altlarını çizerek, sayfalara kulaklar koyarak- ilgi ve keyifle okudum.

OPPENHEIMER’İN ÖYKÜSÜ

Oppenhimer Alman Yahudisi kökenli Julius’un oğluydu.

Julius henüz 17 yaşındayken, Yahudilerin “altın topraklar” dediği Amerika’ya göçmüştü.

Yahudi bir ailenin kızı olan Ella ile evlenmişti.

Tekstil işine girmiş, zengin olmuştu.

Robert, New York’ta dünyaya geldi ve iyi öğretmenlerden eğitim aldı.

Henüz küçük bir çocukken bile Almanca, Fransızca, Latince, Yunanca okuyup yazabiliyordu.

Her konuyu kolayca öğrenmesiyle öğretmenlerini şaşırtıyordu.

Ampulün mucidi Thomas Edison da Oppenheimer’lara yakın bir yerde oturmaktaydı.

…………………….

Oppenheimer, Harvard Üniversitesi’ne girdi.

Önce edebiyat ve felsefeye, kadim Yunancaya odaklanmıştı.

Ancak…

Ansızın fiziğe yöneldi.

Bunda sonradan Nobel Fizik Ödülü’nü kazanacak olan Percy Bridgman isimli hocanın etkisi büyüktü.

1926’da Cambridge’te dünyaca ünlü fizikçi Niels Bohr ile çalıştı.

Ama…

Daha çok onu Almanya çekiyordu.

Gottingen Üniversitesi’ne geçti.

Oradaki öğretmeni de Nobel Ödüllü Fizikçi Max Born’du.

Haberin Devamı

“Üstün fizik” derecesiyle okuldan mezun oldu.

Amerika’ya döndü.

Vicdan bir kara kutudur (I)

Hiroşima’ya atılan Little Boy (küçük çocuk) ve Nagasaki’ye atılan Fat Man (şişman adam) bombaları.

Vicdan bir kara kutudur (I)

ATOMU PARÇALAMAK

Önce Harvard, sonra California üniversitelerinde dersler verdi.

California’da meslektaşı Erneest Lawrence -atom çekirdeklerini çarpıştırmakta kullanılan- ve “seiklotron” adı verilen büyük, karmaşık sistemler oluşturmuştu. Atom çekirdeklerini parçalara ayırarak atomik yapının özünü oluşturan partiküllerin türlerini sınıflandırıyordu.

Uzatmayayım…

Oppenheimer, üniversitede gelecek vaat eden çalışkan öğrencilerinden bir grup kurmuştu.

Bu grup “Oppie’nin küçük oğulları” diye anılıyordu.

Oppenheimer idealist yenilikçi yaklaşımıyla üniversitede fırtına gibi esmekteydi.

Ve…

1929’da New York borsasının ardından ekonominin büyük krizde çöküşü…

Vicdan bir kara kutudur (I)

HİTLER’İN YÜKSELİŞİ

Dünya politikasıyla da ilgili olan Oppenheimer elbette Avrupa’daki oluşumları da endişeyle izlemekteydi.

Hitler’in yükselişi onu endişelendiriyordu.

Zaten Oppenheimer’i “atom bombası projesinin başına geçmeye sevk eden” başlıca neden Adolf Hitler olacaktı.

Haberin Devamı

Çünkü…

“Hitler’i sadece olağanüstü bir silahın Amerika’nın elinde olması” durdurabilirdi.

1936’da Hitler Almanya’nın “Führer”i olmuştu.

Saf Alman ırkını savunan tutkusuyla Yahudilere sistematik ve ölümcül saldırıya içindeydi.

Oppenheimer ise bu süreçte kuantum fiziğinde de derinleşmiş “kara delikler” üzerinde net bulgular ortaya koymuştu.

Ama artık Nazilere karşı “siyasi tavırların” da içindeydi.

Sokak gösterilerine katılıyordu.

Komünist kitaplarını yanından ayırmıyor, bu dünya görüşüne yakınlaşıyordu…

Ancak…

Sovyetler Birliği’nden kaçan kişilerle tanışmasından sonra, “Komünist Sovyetler Birliği’nin hiç de sandığı gibi bir dünya olmadığını” onlardan dinleyince bu görüşe desteği ve sempatisi önce azaldı, sonra noktalandı.

Komünist sevgilisi Jean Tatlock’tan da ayrıldı.

Ona çok iyi gelen Dr. Kitty Puening ile tanıştı.

Çok geçmeden evlendiler. (1940)

ATOM BOMBASI FİKRİ

Hitler Fransa’yı ele geçirmişti.

Ve…

Sağcı Franco rejimi İspanya’yı kana bulamıştı.

Mussolini’nin faşistleri de İtalya’yı Almanya’nın yanında saldırgan ülkeler safına sokmuştu.

Japonya ansızın ABD donanmasının bulunduğu Pearl Harbor Deniz Üssü’ne saldırdıktan sonra artık Oppenheimer’in kafasında “Bunları biri durdurmalı” fikri iyice yer ediyordu.

Onları ve özellikle Hitler’i “nükleer silah” durdurabilirdi.

Vicdan bir kara kutudur (I)

BEYAZ SARAY’A İHBAR

Bu arada Beyaz Saray’a da Almanya’nın “nükleer silah ürettiği ve bitirmesinin eşiğine geldiği” yolunda bilgiler ulaşmaktaydı.

Nazi zulmünden kaçıp Albert Einstein’a mektup yazan fizikçi Leo Szilard, “Hitler bu silahı tamamlarsa dünyanın geleceğinin sona ereceğini” yazmıştı.

ABD Başkanı Roosevelt’e bu vahim durumu bildirmişti.

Başkan Roosevelt daha önce de gündeme gelen “atom bombası fikrinin artık “hayata geçirilmesini” düşünüyordu.

Hiç gecikme olmamalıydı.

Aslında 1939 yılında bu amaçla “Manhattan projesi” bir nükleer araştırma projesi olarak başlatılmıştı ama yerinde saymaktaydı.

Roosevelt’in vites değiştirmesiyle gaza basıldı, işin başına Robert Oppenheimer getirildi.

Oppenheimer da bir zamanlar “Oppie’nin çocukları” diye adlandırılan, hepsi birer “iyi bilim adamı” haline gelen ekibini bu projede yer almak için topladı.

OPPENHEIMER CASUS MU?

Projenin askeri güvenliği için General Grove atanmıştı.

Fakat işler burada çatallaşmaya başlıyordu.

Çünkü Grove “Oppemheimer’in komünist geçmişi nedeniyle onun bir Sovyet ajanı olabileceği” ihtimaline açık kapı bırakıyordu.

Ayrıca…

Projede askeri istihbarattan sorumlu Albay Pash da “Oppenheimer’den kuşkulananlar” arasındaydı.

Hatta buna inanıyordu.

“Manhattan projesi” New Mexico çölünün ortasında Los Alamos üssünde sürdürülmekteydi.

Orada Oppenheimer’in bütün telefonları, hareketleri, görüşmeleri ve mektupları izleniyordu, inceleniyordu.

Fakat tek bir yanlışı dahi bulunmadı.

FBI’ın da devrede olduğunu belirteyim.

SÜPER GİZLİ

1943’te Manhattan Projesi’nde çalışan bilim adamlarından sadece 20’si nasıl bir proje için çalıştığını biliyordu.

Bir yıl sonra çalışan sayısı önce 30 bine, sonra 250 bine ulaştı.

Los Alamos üssü devasa alana yayılan “bir atom bombası çalışma tesisine” dönüşmüştü.

Dünyada gerçekleştirilen en büyük silah projesiydi.

ESKİ SEVGİLİYLE BULUŞMA

Los Alamos’un etrafı yüksek dikenli tellerle çevriliydi.

Bir esir kampı gibiydi.

Bu arada Oppenheimer komünist eski sevgilisi Jean Tatlock ile bir hafta sonu geçirdi.

Tabii her saniyesini izleyen askeri istihbarata göre bu “Opepnheimer’in Sovyet casusu olduğunun deliliydi.”

Ne de olsa eski sevgili bir komünistti.

Albay Pash “Oppenheimer’in Sovyet casusu” olduğu iddiasıyla General Growes’den “acilen görevden alınması ve tutuklanmasını” istedi fakat reddedildi.

Çünkü Growes’e göre bombayı başarıyla yapabilecek tek kişi oydu.

Elbette Oppenheimer’in her adımı hatta nefes alışı bile izlenmeye devam edecekti.

………………….

Oppenheimer yıllar sonra bir bilim adamı olarak yüz binlerce kişinin ölümünden kendini sorumlu tuttu.

Vicdan muhasebesi yaptı.

Bu satırları da son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri olan Mesud Topal’ın yazdığı “VİCDAN BİR KARA KUTUDUR - Robert Oppenheimer Atom Bombasının Mucidinin Acayip Yaşamı” adlı kitabından cımbızladım. (Karakarga Yayınları, 397, Bilim İnsanları-1)

Bir sonraki yazıda devam edeceğim.

Oppenheimer olayını anlatan bir film 2023’te vizyona giriyor.

Oppenheimer hakkında yazılmış kitaplara dayanarak daha önce de bir filmi yapılmıştı.