Yerli otomobil

30 Mayıs 2017

Yerli otomobil geliyormuş. İlk toplantı yapılmış. Çok iyi geçmiş.

Dün Fatih Çekirge müjdeyi veriyor. Rıfat Hisarcıklıoğlu şöyle konuşmuş bu ilk tarihi toplantı sonrasında:

“Yerli otomobili tümüyle yapabilecek gücümüz var. Ama burada önemli olan, tasarım ve pazarlamadır. Aslında tasarım konusunda da çok güçlü ve yetenekli isimlerimiz var. Önemli olan pazarlama. Dünya rekabetinde pazarlamanın önemi çok büyük. Bu konuyu düşünüyoruz.”

Valla bravo güzel saptamalar. Petrolsüz geleceği planlayan, sürücüsüz araçları kısa süre sonra hayata geçirecek dev oyuncuların dünyasında, onların 150 yıl kadar önce düşündüklerini 2017 Mayıs itibarıyla düşünmeye başlamışlar.

Bu hızla yerli otomobil 2150 yılında falan hayata geçer. O zaman kadar da her iki üç yılda bir “Yerli otomobil hazır” diye heyecanlı heyecanlı yazılar yazılır.

Osmanlılığı, Türklüğü, Türk’ün Türk’e propagandasını, Türk tipi gazeteciliği bundan daha güzel özetleyen bir durum yoktur herhalde. Yüzyıllardır aynı takıntılar, aynı yanlışlara devam. Gelin son günlerin meşhur lafını hatırlayalım: Atı alan Üsküdar’ı geçti arkadaşlar. Yeni şeyler düşünmek, yeni keşifler yapmak lazım.

Türkiye’ye otomobil değil nitelikli insan lazım. Fosil yakıt

Yazının Devamı

Yerli plaklar ve plakçılar arasında

28 Mayıs 2017

Bakkal süpermarkete karşı klişesi bugünlerde müzik dünyamızda yaşanıyor desem çok yanlış olmayacak. 90’ların başından itibaren bir bir kapanmaya başlayan küçük müzik dükkanlarının bir süredir geri döndüğüne tanık oluyoruz. Dünyanın belli başlı büyük şehirlerinde olduğu gibi İstanbul’da da bir ara sayıları ikiye, üçe düşen ve kültürel açıdan önemli bir misyonu kahramanca sürdüren dükkanların sayısının artmasını müzik üretiminin çeşitlenmesine ve artmasına bağlayabiliriz. Ve elbette plak meraklısı dinleyiciler kadar, bu işe gönül veren ve bu işi zorlu şartlarda icra eden kahraman
dükkan sahiplerine...

Gözüme çarpanlar

Zincir mağazalarda üç-beş rafta kendine yer bulabilen müzik, bugün hem buralarda kapladığı alanı artırdı hem de eskiden olduğu gibi mahalledeki dükkanlara dönüş yaptı. Bugün D&R’a girdiğimde eskiden hayal edemeyeceğim kadar plak görüyorum. Ama burada büyük firmaların ithal ettiği yeniden basımları ve yeni plakları bulabilirsiniz. Bağımsız, daha nadir plaklar için mahalledeki dükkana uğramak lazım.

Geçen gün Kadıköy’de vapurdan Moda’ya doğru yürüyüşe çıktığımda Zihni, Atlantis, Hammer, Vintage, Rainbow45, Outro, Orfe Moby Dick, Plakhane derken eve sekiz plakla döndüm.

Yazının Devamı

Sezonluk festival bileti hayali

27 Mayıs 2017

Sezon boyunca Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya’da yapılacak 90 festivale girebilme hakkı tanıyan bir “süper bilet” uygulaması başlattı Live Nation. Bu sezonluk kombine biletin adını “festival passport” koymuşlar. Fiyatı 799 dolar, bizim paramızla üç bin liraya geliyor. Ama en azından bu “pasaport”a vize basmak için sülalenizin mal varlığını istemiyorlar. Sadece para ödemeniz lazım. Buna da şükür.

Kamp yapmak isteyenler 15 gün önceden ayrıca talepte bulunmalıymış. Mantıklı mı değil mi, “gideri” var mı bir bakalım.

Bir teşvik paketi

Festivaller arasında neler var diye incelersek; Bonnaroo, Austin City Limits, NY Governors Ball, Vodoo Music + Art, Download Festival, V Festival, Isle Of Wight, Latitude Festival, Reading & Leeds, Rock Am Ring, Lollapalooza, Rock Werchter var. Hiç fena değil.

Haberi okuyunca “Ne güzel, tut ki statta sezonluk kombine aldın” diye düşündüm. Sonra da bir düşünce aldı. Bir insan bir yaz sezonunda toplam üç ayda kaç festivale gidebilir? Gücü kaç bilete, yolculuğa yeter? 90 festivallik bütçe kimde var? İstanbul Film Festivali mi ki bir günde yemeden içmeden dokuz filme gidelim?

Düşünsenize 90 festival. Her birinde ortalama 60 sanatçı olsa -ki daha fazla oluyor

Yazının Devamı

Moskova’da Türkİye festivali!

23 Mayıs 2017

Vatana millete hayırlı olsun, turizmcilerimiz Moskova’da Türkiye festivali düzenleyecekmiş. Bu festivalde Türkiye, Rus halkına tanıtılacakmış.

Rus halkının Türkiye’yi ve Türkleri hiç tanımadığı farz edilen bu festival Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Osman Ayık’ın verdiği bilgiye göre Moskova şehrinin merkezinde 150 bin metrekare büyüklüğünde bir parkta düzenlenecekmiş. Ayık, “TÜROFED olarak projeye öncülük ediyoruz ama başta TÜRSAB, TÜROB ve Rehberler Odası olmak üzere sektörde yer alan tüm bileşenleri bir araya getirdik. TİM, TOBB ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tabii ki hamiliğinde devam ediyor” diye konuşmuş.

Türkiye’yi Rus halkıyla tanıştırmak istiyorlarmış. Sayın Cumhurbaşkanımız da projeyi desteklemekteymiş.

Başka bir haberde, festivalin 1.2 milyon dolarlık bütçeyle yapılacağı belirtiliyor. Rusya’nın en ünlü 10 sanatçısı burada konserler verecekmiş. Bu festival için düşünülen tarih 16-18 Haziran. Ve festivali düzenleyenler şöyle ümit ediyor; bu festivale gören Ruslar Türkiye’ye akın edecek, yazın bütün tesisler sahiller dolacak.

Festivalin başarılı olması halinde Avrupa şehirlerinde benzer etkinlikler yapılması da planlar dahilindeymiş.

***

Türkiye’de bir sürü

Yazının Devamı

Chris Cornell’in ardından

21 Mayıs 2017

Doksanlar müzik dünyasında şovun bittiği yıllardı. Şov bitmek zorunda kaldı çünkü yeni nesil müziklerin samimiyeti ve gerçekliği karşısında inandırıcılık sorunu yaşadılar. 80’lerin rock müziği, grup dinamiği ve enstrümancılık üzerine bina edilmişti. Davul şov, gitar şov, bas şov. Giyim kuşam şov. Makyaj şov. Sahne şov. Rock kozmetiğinin boyaları grunge ile aktı gitti.

Makyajlar silindiğinde çoğu müzisyen kendini yeniden tanımlamak, hayata yeniden başlamak, bildiği her şeyi unutup müziği yeniden keşfetmek zorunda kaldı. Tabii hâlâ müzik yapabilenler için geçerli bu. Bir kısmı kendilerine yeni kariyerler aradı. Prodüktör olan var, restorancı olan var, sigortacı olan var, turizmci olan var. Geçenlerde Spin, “Nirvana’nın öldüremediği 40 rock şarkısı” diye bir liste yayınlamıştı. Artık makarası yapılan bu olgu bu.

Şöhret albümü

Cornell grunge’ın sembollerinden biriydi, bu müziğin doğuşuna tanıklık etti. 1964’te Seattle’da doğdu. Babası eczacı, annesi muhasebeciydi. Orta sınıf bir ailenin, hepsi müzikle uğraşan beş çocuğundan biriydi. Çocukluğundan itibaren yalnız olmayı, yalnız takılmayı sevdiğini muhtelif kaynaklar aktarıyor. Ergenlik döneminde depresif bir tip olduğu da sır değil.

Yazının Devamı

En büyük festival fiyaskosu

20 Mayıs 2017

Düşünün, 4 bin dolara bilet satın alıyorsunuz. VIP falan değil, normal bilet. Tropik adada festivale gideceksiniz. Palmiyelerin ardında güneş batarken sahnede en ünlü DJ’ler olacak. Instagram’da takip ettiğiniz bütün internet fenomenleri, az ünlüler, yarı ünlüler, çok ünlüler eşliğinde (elbette hepsi mayo ve pareolarıyla, ellerinde kokteyllerle birkaç metre uzağınızda hafifçe sallanıyor olacak) Karayip akşamının tadını çıkaracaksınız. Üstelik bunu Karayipler’deki “özel” bir adada yapacaksınız.

Bilet fiyatları 1250 dolardan 12 bin 500 dolara kadar çıkıyor. Bazı bilet paketlerinin fiyatı 100 bin dolar. Hayalleri, beklentiyi siz düşünün. Ancak ülkemizin güzide bir duvar yazısında da belirtildiği gibi “Hayaller Paris, gerçekler Eminönü” durumu Bahamalar’da da var.

Sahnede kimse yok

Uçaktan inip cennet Great Exuma Adası’na ayak basar basmaz Bahamalar’ın sert toprağına kafayı çakmanız bir oluyor. Lüks çadır dedikleri, kasırgada dağıtılan afet çadırları (gerçekten, lafın gelişi değil). Sahnede kimse yok. Valiz kayıp. Tavuklu sandviç, makarna ve bulabildiğiniz meyveler arasından henüz Karayip neminin ve güneşinin çürütemediklerini ayıklamak zorundasınız.

Suyu idareli kullanmak lazım çünkü

Yazının Devamı

Ağaçlar ve siyaset

16 Mayıs 2017

Evimin önündeki sakız ağacı 154 yaşındaymış. Yanındaki henüz genç, 130’larında. İleride sokağı dönünce kalın gövdeli olanı 214 yaşında. Abileri sayılır.

Kendisi dallanıp budaklanmaya başladığında henüz Tanzimat Fermanı ilan edilmemişti. Dolmabahçe Sarayı diye bir şey ortada yoktu. III. Selim tahttaydı ve muhtemelen o dönem Napolyon’un Mısır’da başına açtığı dertlerle ve Nizamıcedit’e direnen yeniçerilerle uğraşıyordu. Herkesin derdi ayrı tabii.

Bizim “abi” o esnada yüzünü delinmemiş ozon tabakasından gelen sağlıklı güneşe vermiş, yağan tertemiz yağmurları içiyor, betonsuz toprağa köklerini saldıkça salıyordu. III. Selim padişahtı, halifeydi, oydu buydu. Mevkiler makamlar, sıfatlar onundu. Şimdi nerde? Bizim ağaç işte burada, dimdik ayakta.

Osmanlı Rus savaşlarını gördü, ayaklanmaları gördü, Jöntürkleri gördü, Tanzimat’ı, feshedilen iki meclisi gördü. Cihan İmparatorluğu’nun ezilip büzülüp içine kapandığı II. Abdülhamid dönemini gördü. Yıkıldığı İttihatçılar dönemini gördü. Dünya savaşını gördü. İstanbul’a giren İngiliz savaş gemilerini gördü, az ötesindeki Mahmut Muhtar Paşa Konağı’na yerleşen işgal kuvvetleri komutanlarını gördü.

Kuvayı Milliyecileri gördü. Düşmanların geldikleri

Yazının Devamı

Yeni telif yasası

14 Mayıs 2017

Myspace’e erişim yasaklanmıştı. YouTube’a erişim yasaklanmıştı. Last.fm’e erişim yasaklanmıştı. Zamanında hepsi mahkeme kararıyla engelliydi. Hepsi bizim iyiliğimiz içindi. Hepsi sanatçıların iyiliği içindi. Hepsi emeğin karşılığını almak içindi. Hepsine bir kulp bulundu. Erişim engellendi.

“Engellemek çözüm değil. Siz önce insanların makul ücrete müzik dinleyebileceği şartları oluşturun sonra önleminizi alın” diye yazdık hep. Neticede işler yazdığımız yönde gelişti. Dijital platformlar ve YouTube’dan gelirler elde ediliyor, telifler tahsil ediliyor. Dinleyici de üye oluyor, aklı başında makul hiç kimse korsanla falan uğraşmıyor. Sorun büyük ölçüde aşıldı ama kapatma alışkanlığımız başka alanlarda devam ediyor. Bugün de yok vergi vermiyor, yok bize küfretti, yok yan baktı diye bir sürü site engelleniyor, erişim yasakları havada uçuşuyor.

Sanatçılar mutlu mu?

Konuya dönersek, müzik sektörünün ileri gelenleri 10 yıl kadar önce şöyle düşündüler: Biz bu global işlerin aynısının yerlisini yaparız, onun başına geçip otururuz, bütün gelir bizim olur. Paramızı, malımızı niye bu yabancılara verelim? Denediler de. Olmadı. Tutmadı çünkü yapmak kolay değil. Keşke tutsaydı. Global anlamda hizmet

Yazının Devamı