Bahar bitmeden dinlemeniz gereken 5 albüm

13 Mayıs 2017

Tame Impala’dan bir tane daha olsa ne iyi olurdu diye düşünmüşlüğüm çok vardır. Pond dileklerimi gerçeğe dönüştürüyor. Pond, Tame Impala’nın turne gitaristi Nick Albrook’un 2008’den bu yana kesintilerle de olsa devam ettirdiği müzik projesi. Hem müzik açısından Tame Impala spektrumunda hem de Kevin Parker dahil bu grupla ortak üyeleri var. Tame Impala gibi Perth şehrinden çıkan ekibi Avustralyalı bir başka ekibe, Empire Of The Sun’a da benzetiyorum. Çünkü müzikal estetik anlayışlarının bir ucu Tame Impala’nın 60’lar ve 70’ler klasik rock ve psychedelic referanslarına diğeri 2000’ler model synthe’ler ve vokallere uzanıyor. (“The Weather” - Pond, Marathon Artists)

Son albümünü 1995 yılında yayınlayan İngiliz shoegaze ekibi Slowdive, 2017’de yeni albümle geleceğini ilan edince elbette merak konusu olmuştu. Acaba ne yaptılar? Tarih bir sürü başarısız geri dönüşle dolu. Slowdive’ın bu aynı adlı albümü bir kere geçmişe saygıda kusur etmiyor. Durgun suda yayılan mürekkep gibi şekilden şekile giren gitar tonları, belli belirsiz vokaller, hipnotize eden davul ve bas tekrarları, her şey yerli yerinde. Öte yandan bu albüm geçmişte kalmış değil. Eski değil. Yeni, gıcır gıcır, modası geçmemiş

Yazının Devamı

Mümkün mü?

9 Mayıs 2017

Televiz-yonsuz yaşam mümkün mü?

Gazetesiz yaşam mümkün mü?

İnternete girip son dakikalar arasında kaybolmadan yaşamak mümkün mü?

“Haber”siz, “gündem”siz hayat mümkün mü?

Akıllı telefonsuz hayat mümkün mü?

Twitter’sız, Facebook’suz, Instagram’sız hayat mümkün mü?

Her türlü çöp bilginin ve sonuçsuz tartışmanın, abur cubur siyaset geyiklerinin ilk “merhaba”da kafandan aşağı boca edilmediği bir dünya mümkün mü?

“Yüzde 49 ne olur?” sorusuna maruz kalmadan bir sofradan kalkabilmek mümkün mü?

Yazının Devamı

25 yaşına basan 10 albüm

7 Mayıs 2017

“Rage AgaInst The Machine” - Rage Against The Machine: Bir dönemi hatırlamak gerektiğinde başvurulması gereken albümlerden biri. Rock-rap yakınlaşmasının en anlamlı örneklerinden. Politik müzik kendini hiç bu kadar coşkulu ve sert ifade etmemiştir. “Killing in the Name”, Maynard James Keenan’lı “Know Your Enemy”, “Bullet in the Head”, “Bombtrack” dinleyince hâlâ tüyleri diken diken ediyor.

“Peng!” - Stereolab: Stereolab’in ilk uzunçalar albümü, elektronik temelli alternatif müzik yelpazesini genişleten öncülerden. Laetitia Sadier’nin vokalinin dikkat çektiği, pek çok indie elektronik girişime ilham olmuş bir çalışma bu.

“Slanted and Enchanted” - Pavement: Alternatif rock’ın en gözden kaçmış albümlerinden biri olabilir mi acaba? Bana kalırsa sadece gerçekten iyi müzikten anlayanların sevdiği bir albüm bu. O yıllarda Nirvana ortalığı yıkıyordu (1992 tarihli “Incesticide” bir derleme olduğundan bu listeye almadım). Pavement dinleyenler küçük bir kulüptü ama işi biliyorlardı.

“Selected AmbIent Works 1985-1992” - Aphex Twin: Zamanın ötesinde lafı vardır ya. İşte o bu listede en çok bu albüm için kullanılabilir. 25 yıl önce (1985’ten başlarsak 32 yıl önce) Richard D. James’in yaptıkları

Yazının Devamı

4 albümde geçen hafta

6 Mayıs 2017

Adını Turgut Uyar’ın “Kavşakta” adlı şiirindeki bir dizeden alan Neyse’nin ikinci albümü “Haykırmadan Anlatamam” kapağından, gitar-davul sound’una, sözlerine kadar üzerinde çalışılmış, dikkatle hazırlanmış bir albüm. İlk albüme göre daha sofistike yanları var. İyi bir rock albümü olmakla yetinmeyerek uddan darbukaya, viyoladan, cümbüş ve ukuleleye uzanan geniş bir perspektifte kültürel dokunuşlara sahip. “Derhal” gibi ağır gitar riff’leriyle girip üç şarkıda Deniz Tekin’in vokalleriyle yer aldığı “Muteriz”e vararak dinleyiciyi efkar sofrasına oturtabilmişler.

“Geçmiş Olsun” gibi Duman seslerine sahip bir şarkıyla devam edip Ara Dinkjian’lı “Kar” ile dizi müziği kıyılarına çıkılıyor. Albüm 10 adet iyi çalışılmış şarkı içeriyor ve bu şarkılardan hiçbiri oraya “Elimizde vardı, değerlendirelim dedik” düşüncesiyle konmuş gibi durmuyor.

Ancak ufak tefek kusurlar da yok değil. Vokaller zaman zaman müziğin arasında kaybolup gitmiş. Albüm ilk şarkıdan son şarkıya yolda biraz fazla kılık değiştiriyor. “Evvel”, “Muteriz” “Derhal” birbirinden çok farklı karakterde şarkılar. Neyse kendini ve müziğini geliştirmek için risk almış, arada bir kişi eksilmiş (Melih Balta’nın ayrılmasıyla grup Deniz

Yazının Devamı

Ansiklopedi

2 Mayıs 2017

Evlerde kütüphane-lerin başköşesinde Larousse’lar, Britannica’lar dururdu. Hâlâ da birçok evde rafların bir yerinde duruyor onlar, eminim. Mesela bizim baba evindeki kütüphanede var dizi dizi.

İnternetten önceki zamanlarda yegâne bilgi kaynağı ansiklopediler ve geniş açıklamalı sözlüklerdi. Bir şey merak mı edildi, hemen raftaki ansiklopedinin ilgili cildi açılır, merak edilen başlık alfabetik olarak aranır, bulunur ve altı tane tane okunurdu. Bu maddeye az yer ayrılmışsa üzülürdü insanlar. Başka kaynaklar aranmaya başlar, bulunan bilgiler karşılaştırılırdı.

Benim gibi meraklı ve biraz da ruh hastası çocuklar bir konuyu merak etmeyi beklemez, bu ansiklopedileri alır, ‘a’ harfinden başlayarak sırayla okurdu. Benim çocukken sesli ansiklopedi yapacağım diye Larousse’ları madde madde teybe okumuşluğum vardır. A harfi bitmeden bunun kötü bir fikir olduğunu anlamışım neyse ki.

Egzotik hayvanlar, bitkiler, dinozorlarla ilgili maddeleri yalayıp yutardım. Önemli kişiliklerin hayatlarını okumayı ayrıca severdim. Besteciler, yazarlar, padişahlar, krallar... Ansiklopedileri severdim ben.

Kimileri genel kültüre hitap eder, kimileri daha özel konulara odaklanır. 1991’de Milliyet’in okurlarına

Yazının Devamı

Değerli bir yatırım: Plak fabrikası

30 Nisan 2017

Bugün bir stream aboneliği aylık 9.99 dolar iken yeni basım bir plak bazen 40-50 dolara satılıyor. Dolayısıyla plak pahalı bir müzik alışverişi. Bu haliyle müzik sektörü açısından değerli kabul ediliyor.

Üstelik plak beraberinde başka cihazlar ve alışverişler gerektiriyor. Pikap, iğne, iyi bir kafa, amplifikatör, ses sistemi... Bunun da ötesinde meraklısına plakları istifleyecek raflar, odalar, yani plak mobilyaları... Bambaşka bir pazardan ve müziksever kitlesinden söz ediyoruz. Bütün bu ekonominin odağında plak var. Ancak plak basan yer sınırlı. Ve bu yüzden de plak fabrikaları bugün değerli.

Sektöründe lider

Bugün dünyanın en büyük kapasiteli plak basım merkezi GZ Medya adındaki plak fabrikası. Çek Cumhuriyeti’nde, Prag yakınlarında yer alan bu tesis şu anda tek başına dünyada basılan plakların neredeyse yarısını imal ediyor ve kendi sektöründe lider.

Komünist dönemde devlet plak üretim fabrikası olarak kurulan fabrika uzun yıllar bomboş, terk edilmiş bir şekilde öylece durduktan sonra plak ihtiyacının artmasıyla birlikte yeniden canlanıyor ve bugün yılda 100 milyon dolar değerinde plak basıyor. 50 çalışanı kalmışken bugün 2 bin kişi istihdam ediyor.

Fabrikada çalışan kadro komünist

Yazının Devamı

Milyar dolarlık endüstri

29 Nisan 2017

Plak satışları dünyada 1988’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. 2015’ten 2016’ya yüzde 46 oranında arttı ve toplamda 416 milyon dolarlık bir endüstriye dönüştü. Sektörün 2017 beklentileri dünya çapında 40 milyon plak satışı ve 1 milyar dolarlık gelir. 10 yıl önce hayal bile edilemezdi.

CD hâlâ sayı olarak çok satıyor. Ama yüzde 17’lik bir düşüş yaşamış geçen sene. Her sene bu düşüş devam ediyor. Dijital dinleme gelirleri, malumunuz, 2013’ten bu yana yüzde 500 büyüdü.

Bir ihtiyaçmış

Plaktaki yükselişi şöyle anlatmak mümkün; bugün stream servislerinin ücretsiz üyeliklere gösterdiği reklamlardan elde ettiği gelir yıllık 385 milyon dolar. Yani plak ekonomisi ücretsiz stream ekonomisinden büyük.

Nasıl oldu, neden oldu başka bir konu. Hepimiz biliyoruz ki insanlar müzikle aralarında fiziksel bir bağ kurmak istedi ve bir kısım insan bunu cep telefonuna dokunarak yapmaktan hoşlanmadı. İnsanlar müziği internetten dinliyor, sonra beğendiğini gidip plak olarak satın alıyor. Elbette bunu dinlemek için pikap alıyor, ses sistemi alıyor. Yani ekonominin boyutları ve içeriği giderek genişliyor, çeşitleniyor.

Burada kesin olan şu: Plak dinleyici tarafından geri getirildi. Geri çağrıldı. Çöpten

Yazının Devamı

Fransız’ın derdi…

25 Nisan 2017

Fransa seçimlerinin ilk turunda bir aday oyların yüzde 23.9’unu, diğeri yüzde 21.7’sini aldı ve ikinci tura kaldı. Yüksek oy alan diğer iki aday 19.9 ve yüzde 19.7’ye ulaşmışlar.

Bilgisayardan kafamı kaldırdım, içten içe bir ferahlık, bir rahatlık. Allah Allah, neden ki? Düşünüyorum bulamıyorum. “Bana ne Fransa’nın kırk yılda bir yaptığı seçimden, seçim bizim işimiz, her yıl kafadan bir iki tane var nasılsa” diye düşünürken jeton düştü. Bu tabloda tek başında silip süpüren biri yok. Güçlü bir lider yok. Ondan ilginç geliyor bana.

Oturdum bir banka, gelen geçene bakıp yüzümü güneşe verdim, başladım düşünmeye.

Böyle bir tablo bizde olsa, “Aman koalisyon ne kötü” mü deriz, yoksa “Ne güzel, her şey ortadan ikiye bölünmemiş, çeşit çeşit görüş var” mı deriz? İlkini deriz tamam da, hemen atlamadan bir düşünün.

Böyle bir tabloda her çeşit aday var. Hepsi belli bir miktarda oy alıyor. Daha sonra 7 Mayıs’ta ikinci tura geçilecek ve en yüksek oy alan iki aday burada yarışacak.

Ve bunun için en yüksek oyu alan iki aday, ilk turu geçemeyen adaylarla ve onların parti, örgüt ve seçmenleriyle anlaşmak zorunda kalacaklar. Onlardan oy isteyecekler. Aksi takdirde, kimse yüzde 51 oya ulaşamayacak.

Yazının Devamı