Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünyanın aynılaşması (globalleşme de diyebiliriz) sürecinde evlerin içinin de aynılaştığının farkında mısınız? Bir süredir kafayı buna takmış durumdayım. Pandemi dolayısıyla artık pek evden çıkamıyoruz. Birbirimizle evlerden bağlantı yaparak iletişim kuruyoruz. İş ya da özel hayatta iletişim ve sosyalleşme video görüşmelere indirgendi ve bu da bize her gün gördüğümüz bazı insanların ya da yeni tanıştıklarımızın evlerinin içini kısmen de olsa görme şansı veriyor. 

Çocukluktan beri farklı kültürel ve sınıfsal geri planlardan gelen insanların evlerini nasıl döşedikleri ilgimi çekmiştir. Yurt dışında yurt içinde, tatilde, yolculukta, mahallede kendimi geceleri loş bir ışığın aydınlattığı hiç bilmediğim tanımadığım insanların görmediğim evlerinin içini hayal ederken bulmadığım anlar enderdir.

Haberin Devamı

Berlin’deki Doğu Almanya müzesinde eski bir komünist evin içinin aynen yeniden üretildiği bölümü hâlâ unutamam. Mükemmeldi.

Türk dizilerini, yerli yabancı eski/yeni filmleri bazen sırf bu yüzden seyrediyorum desem bana deli der misiniz acaba? Bir ara yıllar önce kült olan “Gerçek Kesit”e de bu yüzden hayrandım. Öyle evler vardı ki orada, gözünüzü alamazdınız. 

Zengin aile ve ailenin erkek çocuklarının güç ve iktidar mücadelesinden ibaret onlarca yüzlerce Türk dizisine de bu yüzden bakmışımdır arada. Zengin evi nasıl döşeniyor? Yeşilçam’da nasıl döşenirdi, şimdi televizyon dizilerindeki zenginler nasıl döşüyorlar?

Yıllar içinde avizeler ve oymalı kakmalı koltuklardan hayli öteye geçtik, itiraf etmem gerekirse. Ama bugünün klişeleri de en az 70’lerin robdöşambırlı, 24 saat puro ve viski içen, oymalı, kasvetli koltuklarda oturup avizelerinin altından kötülük düşünerek Boğaz’a bakan zenginlerini aratmıyor. Klişeyle klişe. Boğaz sırtlarında bol hizmetçili yepyeni inşa edilmiş tatsız tuzsuz, bahçeli, verandalı evler. Lüks sitelerde, konutlarda, numune olarak dayanıp döşenen dairelerdeki kişiliksizlik bu dizilerdeki evlerde de mevcut. Zenginlere bu ev hazırlanmış bunlar da parasını verip taşınmışlar. Ama hiçbir şeye dokunmamışlar. Her şey dekor.

Haberin Devamı

Zengin villaları dağ başında olduğundan oraya gitmek için kocaman lüks zengin arabaları gerekiyor. Ofis dekorasyonlarıysa ve tasarımları apayrı bir konu. 

Ofis dedim de, dünyada belli başlı büyük şirketlerde sekreter falan diye bir şey kalmadı ama bizdeki bütün dizilerde yakışıklı ve zengin patronlarına âşık, güzel, fakir sekreter kızlar bolca var. Bu da bize kendimiz ya da senaristlerimiz hakkında çok şey anlatıyor.

Neyse, sadede geleyim, geçenlerde dünyadaki evlerin içinin birbirine ne kadar benzediğine dair bir yazı okuyordum. Bu yazıyı da o yazıyı okurken yazmaya başladım.

Haber/makalede Airbnb üzerinden bir projeksiyon yapılmış. Standart bir mobilya, estetik ve fonksiyonellik bulunduğu belirtiliyor ki sürpriz değil. Hakikaten eski ve şahane dünyamızda Airbnb’yle ev kiralayanlar bilir. Bu evlerin hepsi birbirine benzer. Ucuz olanlarında bolca Ikea mobilya ki gerçekten de en doğru çözümü sunuyor çoğu zaman Ikea, daha pahalı olanlarında ise birazcık yerel dokunuş görürsünüz.

Haberin Devamı

Berlin’de kaldığım evlerin çoğu modern döşenmiş, pratik kullanıma odaklı, gezmeye tozmaya gelmiş insanların evde çok vakit harcamayacağı fikrine uygun döşeliydi. Barselona’da daha geleneksel ve modern karışımı bir evdeydim. Ama temel dekorasyon prensibi aynıydı. Ikea ve bazı yerel şeyler. Sicilya’da bir 18. yüzyıl apartmanının çatı katındaydım. Burası yüksek tavanlı Beyoğlu binalarını andırıyordu. Ama içi gene benzer fonksiyonlara sahipti. Airbnb aleladeliği vardı.

Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin, üç beş değişiklik haricinde hep aynı evde kalıyor, köşedeki aynı kafeye gidiyor, Trip Adviser’da notu yüksek aynı restorana gidip, sonra herkesin like’ladığı ya da Instagram’da paylaştığı o aynı mekâna takılıyorsunuz. Yaptıklarımız kadar kaldığımız evlerin içi de standart.

Okuduğum yazı “Madem her şey bu kadar aynı, o halde neden seyahat ediyoruz?” diye soruyordu. Bu haklı ama artık zamanı geçmiş bir soru galiba. 

Bundan sonra böyle seyahatlerin olma olasılığı çok az. Dünyanın, hafta sonları uçağa binilip binlerce kilometre ötedeki o şehre gidilerek bir hafta sonu geçirmeli alışkanlıklarının sonuna gelindi. Bana kalırsa bir daha bu tip bir tatilciliğin geriye dönmesi zor. 

Bu artık eski alışkanlık bizi fazlasıyla aynılaştırdı. Bakalım yeni dünyanın kuralları her şeyi ve bizi nasıl değiştirecek? Belki de hayatımıza biraz çeşit ve renk gelir, hiç beklemediğimiz bir şekilde. 

Her şey değişse de bizim dizilerdeki zengin evleri değişmez ama, ona eminim.