Anayasa adı üstünde yasaların anası. Temel yasa. İçindeki her cümle, her kelime önemli. Değiştirmek büyük sorumluluk gerektirir. Birkaç maddesini değiştirecekseniz bile barolarla, yüksek yargıyla, hukuk fakülteleriyle, hukuk uzmanlarıyla görüşüp sağlam taslak hazırlamak gerekir. Şu sıralarda bu iş nasıl yapılıyor peki? Başbakan etrafındaki birkaç sıradan hukukçuyla yazboz tahtası üzerinde çalışır gibi anayasa yapıyor. Bir gün önce pakete koydukları bir değişikliği ertesi gün çıkarıp, yerine yenisini koyuyorlar. Olmadı sil baştan... Bu arada... AKP yönetimi, anayasa değişikliği teklifi için gerekli olan 184 imzayı toplamış. Yani AKP’li 184 milletvekili henüz kesinleşmemiş... Üzerinde her an her türlü değişikliğin yapıldığı ve daha da yapılabileceği değişiklik paketini okumuş! Beğenmiş! Altına imzasını atmış!
* * *
Yargıtay Ceza Dairesi Onursal Başkanı Osman Şirin konuşuyor:
- Bir hukuk reformu yapacaksanız önce ülkenin saygın hukuk adamlarının görüşlerini alırsınız. Böyle bir reforma HSYK’dan başlanmaz. HSYK’da reform yapacaksınız önce Adalet Bakanı ve Müsteşarını kuruldan çıkarmanız gerekir. Oysa tersi yapılıyor. Yapılması gerekenler değil yapılmaması gerekenler yapılıyor.
Reform adı altında yargı üzerindeki iktidar baskısı katmerlendiriliyor. Geri kalan maddeler garnitür. Yargının insanı ezen bütün ağır sorunları olduğu yerde duruyor.
Anayasa Mahkemesi onaylarsa işçi ve Bağkur emeklilerinin maaşı iki katına çıkabilirmiş.
İşte size iktidarın yargıya ateş püskürme ihtimali olan bir mevzu daha...
Haldun Ertem
Rolex ne işe yarar?
Bir İtalyan çocukla Musevi iyi arkadaşmışlar. Üstelik doğum günleri de aynı. İtalyana babası 15. doğum gününde bir Baretta tabanca hediye etmiş. Yahudinin babası da bir Rolex saat.
Çocuklar iyi arkadaş ya... Babalarının verdikleri hediyeleri bir süre sonra değiştirmişler...
İtalyan çocuğun babası bunu duyunca küplere binmiş... Çocuk merakla bu öfkenin nedenini sorduğunda da şöyle anlatmış:
- Bak evlat, bir gün karşına bir kız çıkacak, ona âşık olacaksın, evleneceksiniz... İş, güç, geçim derdi, derken bir gün yorgun argın eve geleceksin, bi bakacaksın sevgili karın yatakta başka bi herifle... O zaman ne yapacaksın? Kolundaki Rolex’e bakıp “İşiniz saat kaçta bitecek?” diye mi soracaksın!
Arşiv’den...
Milliyet arşivini karıştırırken Hasan Cemal’in 27 Nisan 2002 tarihli yazısının son paragrafı dikkatimizi çekti. Aynen şöyle:
“... Bu ülkede eğer politikacılar, partiler, parlamento, yani seçimle gelen siyaset kurumu tıkır tıkır işliyor olsaydı, asker kışlasından çıkmaz ya da bazen sesini yükseltme ihtiyacını hissetmezdi. Türkiye iyi yönetilseydi, siyasette Tayyip’ler, radikal uçlar güçlenmezdi.
Türkiye bugün de siyaset sahnesinde yenilenmeyi, iyi yönetilmeyi bekliyor. Sorun kimilerinin sandığı gibi asker sorunu değil.”
Hukuk işliyor!
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi “Kafes Eylem Planı” iddianamesini kabul ederken üye hâkim Oktay Kuban karara katılmayarak muhalefet şerhi koydu. Kuban’ın şerh yazısının ilk cümlesi şöyle:
“Şüpheliler hakkındaki suçlamaya delil olarak gösterilen ihbar mektubu ve elektronik posta ihbarlarının nereden, kim tarafından gönderildiği ve kimliğinin ne olduğunun araştırılmamış olması...”
Daha önce kabul edilen Poyrazköy iddianamesinde de İstanbul Emniyeti’ne gönderilmiş dört elektronik posta ihbarı yer alıyor, bu davada yargılanan Levent Bektaş’ın avukatı Hüseyin Ersöz, ihbarı yapanların bilinmediği ve araştırılmadığını söylüyordu.
Avukat Hüseyin Ersöz’e dün sorduk:
- Tahliye talepleri sırasında mahkeme heyeti kanıtların hukukiliğini inceliyor mu?
- Hayır, dikkat ederseniz tahliye taleplerinin reddinde “mevcut delil durumu ve kaçma şüphesi” deyimleri kullanılıyor. Deliller bu aşamada araştırılmıyor.
- Hukuk ne diyor bu işe?
- Tabii ki tutuklamaya sebep olan delillerin öncelikle gözden geçirilmesi gerekir...
- Peki Ergenekon davalarında deliller ne zaman gözden geçirilecek?
- Bunu yargıçlar çeşitli defalarca dile getirdiler: Delillerin hukuka uygunluğu hüküm aşamasında ele alınacak...
Yani? Belki beş, belki on yıl sonra...
Başbakan bir gazeteciye kızıp, “Sen kimin avukatısın yaavvv” demiş.
Sekiz yıldır sizin sadık avukatınız ya, tanımadınız mı yoksa?
Tarık Turan
Japonya’da...
Espri değil tamamen gerçek bir vaka...
Bayram tatilinde Tokyo’ya giden Türk turist heyeti, aceleyle tarihi yerleri gezmiş.
Peşinden koşar adım alışveriş merkezine gidilmiş.
Orada başka Türk kafileler de var. Gezinti sırasında kafileler birbirine karışmaya başlamış. Dağılanları toplamak imkânsız hale gelmiş. Sonunda Japon tur rehberi isyan etmiş:
- Lütfen toplu halde kalın, zaten hepiniz birbirinize benziyorsunuz, kim hangi kafileden anlayamıyoruz!