Hükümetin hazırladığı 2010 Yılı Programı’nda enflasyon tahmini neydi? TÜFE için yüzde 5.3... Ya o tahmine dayanılarak memur ve emekli maaşlarına yapılması kararlaştırılan zammın oranı? Yılın ilk altı ayı için yüzde 2.5. İkinci altı ayı için yine 2.5.
Bu hatırlatmadan sonra gelelim asıl konumuza... 2010 Ocak ayında TÜFE’deki artış ne olmuştu? Yüzde 1.85. Dün açıklanan şubattaki artış ne çıktı? Yüzde 1.45. Bu iki ayın birikimli enflasyon artışı ne olmuş oluyor bu durumda? Yüzde 3.32.
Yani, yılın daha ilk iki ayında yılın altı ayı için verilen zamdan çok fazlası enflasyonla geri alınmış bulunuyor. Cümleye geçmiş olsun.
Geçen yılın ilk dokuz ayındaki toplam fiyat artışının sadece yüzde 2.28 olduğunu bilvesile hatırlattıktan sonra gelelim tüketici açısından daha can sıkıcı bazı ayrıntılara, rakamlara...
Yapılan araştırmalara göre tüketicilerin toplam harcamaları içindeki gıda giderlerinin oranı ortalama yüzde 27.6. Tüketicinin gelir düzeyi düştükçe bu oran büyüyor.
Peki, sadece gıda harcamalarındaki fiyat artışları nedir, derseniz; ocak - şubat toplamı yüzde 6.67.
* * *
Bir yandan da işsizlik kasıp kavuruyor ortalığı..
İşsiz sayısı 3.5 milyon kişi gibi rekor sayıya ulaştı.
2001 krizinde işsiz sayısı 1 milyon 900 bindi. Bugün neredeyse bir katı.. Üstelik ortada bu krizi atlatmamızı sağlayacak bir çözüm veya çalışma da yok. Yapay gündemler yaratıp gerçek sorunları halı altına süpürerek kriz atlatılır mı?
* Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı!
Elie Wiesel
Islak imza...
İrticayla Mücadele Planındaki imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olduğunu Jandarma Kriminal Dairesi de tespit etti. Henüz yargı kararı yoksa da en azından kanıtla ilgili kuşkular büyük ölçüde ortadan kalktı...
AKP basını sonucu kendisi için zafer sayıyor. Islak imzayla ilgili tereddütleri dile getiren yazıları “Nasıl da şiştiler” tonunda alaya alıyor. Bizim “ıslak imza makinesi” haberinden de söz ediliyor.
Biz hiçbir yazıda Albay Çiçek suçsuzdur, soruşturma yapılmasın vs. demedik.
Ancak kuşkulu gelişmeler gözlendiği için (önce fotokopi ortaya çıktı, sonra imzasız ihbar mektubu, peşinden Taraf gazetesine bırakılan iki mektup daha, vb) kanıtları sorgulama ihtiyacı duyduk. Gazetecinin görevi de bu değil mi?
Islak imza makinesi haberini verdiğimiz yazıda ( 28.10. 2009) aynen şöyle demişiz:
“Albay Çiçek’in imzası böyle bir makineden çıkmış olabilir. Olmayabilir. Hukuki süreç tamamlanmadan hiçbir şey söyleyemeyiz.”
Yazımızın sonunda şöyle diyoruz:
“TSK’yı kurum olarak da hırpalayan bu duyarlı konuda hukuki süreç ve sonuç neden beklenmiyor?”
Hukuka ve yargıya inanan herkesin her davaya bu sorularla yaklaşması gerekmez mi?
Bir acı örnek; “Yarbay Ali Tatar intihar ettikten 19 gün sonra Emniyet Kriminal ‘suikast notundaki yazının onun eli ürünü olmadığına’ dair rapor verdi” (Milliyet 25 Şubat) Bu dramı düzmece kanıtlara dayalı haberler yarattı. İstenen bu mu?
Ceza!
Geçmişte insan suçsuz yere hapse düştüğünde yakınları şöyle teselli edilirdi:
- Merak etmeyin ilk celsede tahliye edilir...
Artık böyle bir umut yok.
Çünkü ilk celsenin yapılması en iyimser ihtimalle 6 ayı buluyor...
Son örnek... Geçen eylül ayında Gazi Mahallesi’nde baz istasyonlarına karşı eylem yapıldı. Eylemcilerle birlikte Atılım gazetesinin iki muhabiri Tuncay Mat ve Çağdaş Küçükbattal da gözaltına alındı.
Delikanlılar 6 aydır hapisteler... İlk kez mahkemeye yarın Beşiktaş’ta 11. Ağır Ceza’da çıkarılacaklar. Orada sadece gazetecilik yaptıklarını ancak 6 ay sonra anlatabilecekler.
Sistem masum insandan suçlu üretmeye mi çalışıyor? Nasıl adalet bu?
Soru: Türkiye’nin “normalleşip, şeffaflaştığını” gösteren en güzel örnek nedir?
Yanıt: Yargıda “gizli tanık” olayının yaygınlaşmış olması..!
Haldun Ertem
Benimki
“Ben kalkıp da şunu at, benimkini al demiyorum.”
Başbakan Erdoğan, basın özgürlüğüne ne kadar saygılı olduğunu... Medya patronlarının işine karışmak gibi bir düşüncesinin, niyetinin olmadığını anlatırken aynen böyle dedi grup toplantısında. Okurumuz Ercan Düz, soruyor:
“Başbakanımızın bu ifadesinden anlıyoruz ki, kendi adamı gibi gördüğü yazarlar vardır. Nitekim bir yıl kadar önce de buna benzer bir laf etmiş, Aydın Doğan’ı kastederek, ‘benim o kadar yazarım, silahşorum yok’, demişti. Sayın Başbakan’ın ‘benimki’ dediği yazarlar kimlerdir? Şeffaflık bu isimlerin açıklanmasını gerektirir. Bir okur olarak bu isimleri bilmek hakkımdır diye düşünüyorum...”
Erzincan iddianamesinin yarısı gizli tanık ifadelerine dayanıyormuş.
Gizli tanıkların “telif hakkı” unutulmasa bari!
Fahrettin Fidan
Ödül
Gazeteciler Cemiyeti’nin ödülleri belli oldu. Ödüle layık görülen tüm meslektaşları ve kurumları kutluyoruz. Bu arada bir öneri...
Ödül kazanan her gazeteci çalıştığı kuruma da saygınlık getirir.
O yüzden Vatan gazetesi birkaç yıl önce bir şıklık yapmış...
Ödül kazanan muhabiri Emine Algan’a 5 bin TL gibi azımsanmayacak bir ödül vermişti.
Medya organları bu ek ödülü neden kurumlaştırmaz...
Ödül kazanan düşük maaşlı çalışanlarına gazete ve televizyonlar ek olarak bir miktar para ödemesi yapsalar, fena mı olur?