
Rum Milli Muhafız Ordusu komandoları, 1 Ekim’deki geçit töreninde “Karpaz’a gireceğiz”, “Ya hürriyet ya ölüm” sloganları attı.
Karpaz, Kıbrıs haritasında kuzey uçtaki sivri nokta, yolun sonu, ardı deniz olan yer.
Yani hayâlleri, tüm Kuzey Kıbrıs’ı almak, Türkleri denize dökmek.
Mart ayında da Atina’da Deniz Kuvvetleri’ne bağlı okulun öğrencileri, Türkiye aleyhine küfürlü sloganlar atarak yürümüşlerdi.
Önce bir noktada anlaşmamız lazım; büyük devletlerin orduları, emir-komuta zinciri dışında, ergenler gibi düşmanlık sloganları atarak geçit töreni yapmazlar. Böyle bir ordu yapısı olan ülke düşmanını korkutamaz, aksine mutlu eder.
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, gösterilerde değil, kazanılan zaferlerden sonra bile emir-komuta içerisinde sadece “Her şey vatan için” diye bağırarak yürür, yürüdükleri alanda da yer gök inler.
Bu küfürlü, küfürsüz sloganlar atarak yürüyen askerlere kızmıyorum; onlar düşmanlık öğreten eğitim sistemlerinin, yolsuzluklarını Türkiye düşmanlığıyla kapatmaya çalışan siyasetçilerin, altın vatandaşlık alanlardan rüşvet alan başpiskoposların karartmasının kurbanları.
Türkiye aleyhine küfürlü slogan atarak yürüyen öğrencilerin olduğu Atina’daki Deniz Kuvvetleri Okulu’nun boş kalan kontenjanı yüzde 62.
Yunanistan, İtalya’dan kullanılmış iki, Fransa’dan da yeni bir firkateyn alacak ama o firkateynlerde çalışacak personeli olmayacak.
Neyse bu tamamen onların sorunu.

★★★
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki bu hastalıklı hale gelmiş Türkiye korkusu aslında AB’nin güvenliği için bir tehdit.
Ankara’daki AB Yüksek Temsilcisi, Almanya, Fransa, İspanya gibi ağır üyelerin, Polonya, Danimarka, Finlandiya gibi kendisini Rus tehdit altında hisseden AB üyesi ülkelerin büyükelçileri bu takıntıya çok dikkat etmeli.
Yunanistan, iki ülke arasındaki meseleleri gerekçe göstererek Türkiye’nin AB savunma fonlarından faydalanmasını engellemeye çalışıyor.
Bu durum Avrupa Birliği’nin, dünyanın en çok satan ve güvenilen SİHA teknolojisinin dışında kalmasına neden olur.
Türkiye, yerli ve milli hava savunma sistemini üretti, Atina’nın vetosu, tüm AB üyesi ülkeleri ya ABD’nin ya da İsrail’in kucağına itmek demektir.
Sadece siyasi değil, ekonomik olarak da AB vatandaşlarına haksızlık demektir.
Atina’daki Türkiye takıntısı nedeniyle 2 birime alınacak sistemlere 10 birim ödemek zorunda kalmak insanları mutsuz etmez mi?
Brüksel bu soruya bir cevap bulmalı mutlaka.
★★★
Kıbrıs Rum Kesimi, AB Dönem Başkanlığı’nı alacak Ocak 2026’da.
İsrail’in ileri üssü, bakanları İsrailli bakanlardan gelen mektupları emir telakki eden toprak parçası,
Devam ettirdiğini iddia ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni oluşturan temel anlaşmalara aykırı olarak ülke topraklarında yasadışı üsler kurduran irade.
Birçok alanda uluslararası hukukun dışına çıkmış bu yapı döneminde savunma alanı başta olmak üzere Türkiye-AB ilişkileri ilerler mi?
Ankara’daki AB Yüksek Temsilcisi, diğer garantör İngiltere’nin Büyükelçisi, ABD Büyükelçisi, Rusya Büyükelçisi, ahlakla cevap bulmanız gereken bir sorumuz var: 2004 yılında Kıbrıs’ın kuzeyi barışa “Evet”, güneyi barışa “Hayır” dedi, kimi ödüllendirdiniz?
Kuzey Kıbrıs’a uygulanan seyahat ve ekonomik ambargo ile İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargo arasında ne fark var?
Farkı söyleyeyim sadece Türkiye farkı var. Türkiye olmasa, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanlar da tıpkı Gazze’deki insanlar gibi bir açık hava hapishanesine kapatılmış olacaklardı. Hukuk ve ahlâkın bir standardı vardır, bu standardın çiğnenmesine izin vere vere şimdi Avrupa’nın güvenliğini riske atar hale geldiniz.
★★★
Milliyet, Yunanistan’da ve Güney Kıbrıs’ta yazdıkları en çok okunan gazete.
Atina’daki To Vima gazetesi, Yunanistan’da dışişleri ve savunma bakanlıkları da yapmış Avramopoulos’un halkın Türkiye konusundaki psikolojisinin bozuk olduğu teşhisinden alıntı yaptığım yazının ardından durmadan Milliyet’i yazıyor.
O yazıda örneklerle durumu anlatmış ve “İtalya, Yunanistan’a firkateyn satıyor diye biz Roma ile ilişkilerimizi bozmuyoruz, siz niye Türkiye ile iyi ilişki kuran her ülkeye saldırıyorsunuz? Bu gerçekten hastalıklı bir hâl” diye yazmıştım.
Yazımın bu kısmını elbette yayımlamadılar, işlerine gelen bölümü aldılar.
Arkadaş, II. Dünya Savaşı sırasında Atina’daki açlığı sona erdirmek adına Türkiye’den kalkan yardım gemilerini ve Yunanistan’da yaşanan Nazi zulmünü anlatan ortak bir dizi yapılabilir mi diye, Türk-Yunan Akademi ve Medya Forumu üyesi olarak grubunuzun başındaki isimlerle görüştüğümde, tıpkı Kathimerini-Milliyet anlaşması gibi To Vima’yla da bir anlaşma yapma iştahınız vardı.
Şimdi bir daha yazayım, Milliyet olarak, ebedi yayın yönetmenimiz Abdi İpekçi, diplomasi haberciliği deyince akla ilk gelen bir diğer isim ve yine eski genel yayın yönetmenimiz Mehmet Ali Birand’ın izinden gidiyor, “Ankara ile Atina arasındaki sorunları ancak iki ülke olarak biz çözeriz” diyoruz.
Yazılarımızda ve haberlerimizde, Yunanistan halkına duyduğumuz saygının gereği olarak askeri gücümüzü hatırlatmıyoruz.
Kathimerini’yle de görüş ayrılığı yaşadığımız çok nokta var ama (Gazetenin Yayın Yönetmeni) Papahelas ile buluştuğumuzda farklılıkları saygı çerçevesinde konuşuyoruz.
Bundan sonraki ilk buluşmamızda da Roma’daki Türk ve İtalyan dışişleri bakanlarının basın toplantısını çarpıtarak yazan köşe sahibini ve onun motivasyon sebeplerini tartışıyor olacağız ama saygıyla, iyi niyete güvenerek.
Rum Milli Muhafız Ordusu komandolarının Karpaz hedefli yürüşünü yazabilir, ardından da “Gelsenize su çok güzel, siz zaten 1922’den beri bizim yakanın sularında yüzmeye alışıksınız” diyebilir, kimi kesimlerden alkış da alabilirdim. Bu dili kullanmıyorsam, barışa olan inancımızdan dolayıdır.
Barışa katkı vermemek bir tercihtir ama en azından Sinop doğumlu Diyojen’in dediği gibi “Gölge etmeyin, başka ihsan istemiyorum.”