
Gazeteciliğe başladığım dönemde ilk dış haberler müdürüm, Lübnan’da eğitim gördüğü Filistin Kurtuluş Örgütü kampından bir baskınla kaçırılıp, 7 yıl İsrail’de hapis yatmış olan Faik Bulut’tu.
Yazdığı Filistin Rüyası adlı kitabında hem İsrail hapishaneleri hem de Filistin Kurtuluş Örgütü’ne katılan diğer Türk vatandaşlarının hikayeleri vardı.
Aralarında bugün milletvekili olanlar da var, mezarı Lübnan’da olanlar da...
Sumud Filosu durdurulduğunda ilk aklıma gelen senaryo İsrail askerlerinin Türk vatandaşlarına kötü muamele yapacağı oldu.
Sonuçta İsrail’in Filistin politikasına ve Gazze’deki soykırımına karşı en şiddetli itiraz eden ülke Türkiye.
Fakat korktuğum gibi olmadı, aksine Sumud Filosu’nda olup da kaçırılan vatandaşlarının büyük kısmını İsrail’den çıkarabilen ilk ülke Türkiye oldu.
Bu durup dururken olmadı elbette.
Türkiye ile çatışma senaryolarını konuşuyor olsa bile İsrail, Türkiye ile düşman kalarak kendisini güvende hissedemeyeceğini biliyor.

Doğu Akdeniz’in her tarafında bayrak gösteren, kara kuvvetleri dünya sıralamasının en üstlerinde olan, NATO üyesi bir Türkiye ile çatışmak en kötü senaryo.
İsrail, Türkiye ile çıkacak bir çatışmanın İran ile olan çatışmalardan farklı olacağını, tam savaşa dönebileceğini biliyor.
O yüzden de televizyon ve gazete yorumcuları uçmasına rağmen Türkiye ile olan ilişkilerinde dikkatli davranmaya devam ediyor.
Hakan Fidan yönetimindeki Dışişleri Bakanlığı da, İsrail’in bu okumasını gayet iyi analiz etmiş.
Kendi duruşundan milim geri adım atmadan vatandaşlarını İsrail’den, Şabat zamanı ve özel bir uçak seferiyle çıkarmayı başardı.
Sınır dışını kabul etmeyen son kafile de dün Ürdün’e geçti ve konunun bu ayağı kapandı.
ABD Senatosu üyesinin, İsrail’deki ABD Büyükelçisi’ne, “İşini yap, Sumud’tan alınan vatandaşlarımızı kurtar” mesajı verdiği bir noktada oldu bütün bunlar.
Biz de zaman zaman sapla samanı karıştırıyoruz.
Türkiye’nin derdi İsrail ile savaşmak değil, soykırımın sona ermesi, iki devletli çözümün kabulü. Bunu diplomasiyle yapabilirsek ne ala.
Dışişleri Bakanlığı gerektiğinde tüm gücüyle mücadele ederek, vatandaşlarını çıkarması gerektiğinde temas kurarak doğrusunu yapıyor.
Hakan Fidan’ın temkinli davranmayı, hedefe ulaşıldığında bilgileri paylaşmayı tercih ettiğini biliyoruz ya, burada da benzer bir gelişme yaşandı.
Türkiye’nin özgül ağırlığının sağladığı gücün etkisini diğer ülke vatandaşlarının durumunu görünce fark ettik.
Ustaya kız vermeden düzelmeyecek...
İş dünyası ara eleman arıyor, bulunan çarelerden birisi de lise eğitimini kısaltmak.
Hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım ara eleman sorununu aşmak için çözmemiz gereken en önemli sorun sosyal statü sorunu.
Ayda 200 bin lira kazanan bir kule vinç operatörü ya da elektrikçi, ayda 50 bin lira kazanan üniversite mezunu kadar toplumda saygı görmüyor.
Para saygınlık kazanma aracı olamaz, başlığı ve üstteki yanlış önerme cümlesini de o yüzden kurdum zaten.
Herkes evladının yuva kurduğunda eksiği olmamasını, tatile çıkabilmesini, mümkünse kendi evinde oturmasını, çocuklarını özel okulda okutmasını, özel hastaneden sağlık hizmeti almasını istiyor ama iş evlilik kararına vardığında herkes üniversite mezunu damat ya da gelin istiyor.
Beklentileri maddi değerler üzerine kurup, sonra üniversite diplomasını tek saygınlık aracı görmek çelişkinin ta kendisi.
Daha çok konuşalım, eksi netle bile girilebilen özel üniversitelerimiz var ve artık saygınlığın kriterini diploma dışına çıkarmamız lazım.
Üniversite diploması, iyi ve vicdanlı olmaktan, ne yapıyor olursanız olsun, işinizi iyi yapmaktan daha önemli olmamalı.
Kız vermek işin en ucu, komşuluktan başlayarak, ustalığın, emek ve bilgiyle çalışmanın sosyal statüsünü geri vermemiz lazım.
ABD Büyükelçisi ve güven
Tom Barrack’ın dilinin sorunlu bir dil olduğunu Lübnan’da kullandığı “Hayvanlık” lafından sonra fark ettim.
Taşıdığı “ABD Büyükelçisi” ve “Suriye Özel Temsilcisi” sıfatları nedeniyle bir güven arayışım yoktu ama Suriye’nin geleceğini “Federasyonun bir altı gibi” tanımladığında kafamdaki tanımlama tamamen güvenilmez olmuştu.
Güvenilmez bulduğum Tom Barrack’ın, YPG’nin başındaki isimlerle yaptığı toplantının fotoğrafını görünce ilk tepkim maske düştü oldu.
Gece saatlerinde terör örgütüne yakın ajanslardan birisi, ilginç bir haber geçti.
YPG’nin başındaki Mazlum Abdi, sosyal medyada Barrack ile yaptığı görüşmeden söz eden bir mesaj paylaşmış.
Mesajın “Suriye’de siyasi entegrasyonu desteklemeyi, ülkenin toprak bütünlüğünü korumayı ve Suriye halkının tüm bileşenleri için güvenli bir ortam yaratmayı amaçlayan bir dizi konuyu tartıştık” kısmı bana ilginç geldi.

Güvenmediğim Büyükelçi, Abdi’nin yazdığı gibi Suriye’nin toprak bütünlüğünü konuşmuş olabilir mi?
Ya da “Suriye halkının tüm bileşenleri için güvenli ortam” diye konuştukları model Federasyon’un bir altı model mi?
Dün Abdi, Şam’a gitti, Cumhurbaşkanı Şara ile görüşme yaptı, sonucunu göreceğiz.
Barrack, Suriye’nin geleceği konusunda bir öyle bir böyle konuştukça, Ankara’da adı etrafındaki soru işaretlerinin arttığını görmüyor olamaz.
Türkiye-ABD ilişkilerinde F-35 sadece bir sayfa ama Suriye’nin toprak bütünlüğü kitabın yarısıdır.
Umarım Tom Barrack bu gerçeğin farkındadır.