Prof. Dr. Mahmut Özer

Prof. Dr. Mahmut Özer

mahmutozer2002@yahoo.com

Tüm Yazıları

Yapay zekâ hızla tüm alanları dönüştürüp yeni bir ekosistem oluştururken bu ekosistemin ne olduğu ve avantajları yanında olası risklerine yönelik sıcak tartışmalar da sürüyor. Bu dönüşümden ülkemiz de derinden etkileniyor. Ancak, ülkemizde yapay zekâ kullanımın yaygınlığı ve risklerine karşı farkındalık düzeylerini belirlemeye yönelik araştırmaların yeterince yapılmadığı ve kamuoyu tartışmalarında yeterli yer bulamadığı da görülüyor. Bu bağlamda TÜİK tarafından ilk kez resmi istatistik sunulmuş olması çok değerli.

Haberin Devamı

Paylaşılan istatistiklere göre girişimlerdeki yapay zekâ teknoloji kullanım oranları sürekli artıyor. 2021 yılında bu oran %2,7 iken 2025 yılında %7,5’e yükselmiş. Girişimlerde çalışan sayısı arttıkça, yani kurumsallaşma arttıkça yapay zekâ teknolojisine adaptasyonun yükseldiği görülüyor. Örneğin, 10-49 çalışanı olan girişimlerde bu oran 2021 yılında %2,3 iken 2025 yılında %6,6’ya yükselmişken 250 ve üzeri çalışanı olan girişimlerde 2021 yılında %9,6 oranının 2025 yılında %24,1’e yükseldiği görülüyor. Benzer eğilim, şu anda bu teknolojiyi kullanmayan, ancak kullanmayı planlayan girişimlerde de ortaya çıkıyor. Çalışan sayısı arttıkça kullanmayı planlama oranı yükseliyor. Örneğin, 10-49 çalışanı olan girişimlerde yapay zekâyı kullanma planı %8,4 olarak gerçekleşirken bu oran 250 ve üzeri çalışanı olan girişimlerde %18,2’ye yükseliyor.

Diğer taraftan, yapay zekâ teknolojisinin ağırlıklı olarak bilgi ve iletişimle ilgili girişimlerde kullanıldığı (%47,1) görülüyor. Bu girişimleri, finans ve sigorta ile ilişkili girişimler (%21,1), bilgisayarların ve iletişim araç ve gereçlerinin onarımı ile ilişkili girişimler (%15,2), mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetlerle ilişkili girişimler (%11,5) takip ediyor.

TÜİK araştırmasında bu girişimlerin yapay zekâ teknolojisini hangi amaçla kullandığına da yer veriliyor. Araştırma bulguları girişimlerin bu araçları en fazla pazarlama veya satış amacıyla (%46,5) kullandıklarını, bu kullanımı üretim veya hizmet süreçleri amacıyla kullanım (%41,1), araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) amacıyla kullanım (%41), işletme süreçleri ve yönetim organizasyonu amacıyla kullanım (%40), muhasebe, kontrol veya finans yönetimi amacıyla kullanım (%33,7), bilgi ve iletişim teknolojilerinin güvenliği amacıyla kullanım (%22,6) ve lojistik faaliyetler amacıyla kullanım (%13,6) takip ediyor.

Haberin Devamı

Buraya kadar verilen bulgulara bakıldığında ülkemizde girişimlerde yapay zekâ teknolojisi kullanma düzeyinin oldukça düşük seyrettiği görülmektedir. TÜİK araştırma bulguları aslında bunun nedenlerine de ışık tutmaktadır. Bulgulara göre girişimlerin yapay zekâ teknolojisini kullanmama nedenlerinin başında girişimlerde uzmanlık eksikliğinin bulunması (%74,2) gelmektedir. Hem genel olarak yapay zekâ okuryazarlığı ve kültür eksikliği hem de bu alanda yeterli uzmanın olmaması girişimleri daha çekingen davranmaya zorlamaktadır. Dolayısıyla, bu alanda acilen gerekli adımların atılması gerekmektedir. Ayrıca, maliyetlerin yüksek olması (%67,4) ve bu teknolojiyi kullanmanın yol açacağı sorunlarda sorunluluğun kimde olacağına yönelik hukuki belirsizlikler (%62,4) kullanmaya yönelik çekingenliği teşvik etmektedir.

Haberin Devamı

Araştırma bulguları yapay zekâ teknoloji kullanım yaygınlığının yaşla nasıl değiştiğini de göstermektedir. 2025 yılında bu araçları kullandığını beyan edenlerin oranı %19,2 olarak tespit edilirken bu kullanımın 16-24 yaş grubu gibi düşük yaşlarda yoğunlaştığı (%39,4), yaş arttıkça kullanım oranının düştüğü (örneğin 35-44 yaş grubunda %15,5) görülmektedir. Ayrıca, yapay zekâ okuryazarlığının eğitim seviyesiyle doğrudan ilişkili olduğu, yani eğitim seviyesi arttıkça bu teknolojiyi kullanma oranının doğal olarak arttığı görülmektedir (örneğin yükseköğretim mezunlarında %36,1 ve lise mezunlarında %22,8).

Diğer taraftan, yapay zekânın profesyonel amaçlarla kullanımının da son derece düşük gerçekleştiği görülmektedir. Örneğin, bu teknolojileri kullanan bireylerin yaklaşık %80’i özel amaçları için kullandığını belirtirken sadece %33,8’i mesleki amaçları için kullandığını belirtmektedir. Örgün eğitimde de bu araçların kullanım yaygınlığının girişimlere göre oldukça yüksek olduğu (%31,4) görülmektedir. Örgün eğitimde bu teknolojileri kullananların nasıl kullandıkları ve özellikle eleştirel düşünme becerilerini zayıflatma gibi risklere karşı farkındalık düzeylerinin ne olduğu belirsizliğini korumakta olup bu doğrultuda eğitimlere ve kapsamlı araştırmalara ihtiyacın ne kadar önemli olduğu açıktır.

Aslında yapay zekâ okuryazarlığında özellikle orta yaşlardaki düşük oranlar işgücü piyasasının orta vadedeki risklerine karşı bu kesimin çok daha savunmasız kalacağına işaret etmektedir. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ‘2025 İşlerin Geleceği Raporu’na dair daha önceki yazımda da dile getirdiğim gibi özellikle yapay zekâ teknolojileri ile köklü dönüşüme maruz kalan işgücü piyasalarında insan kaynağının yeniden eğitime tabi tutulması oldukça kritiktir. İşgücü piyasalarında yaşanan köklü dönüşümlere karşı insan kaynağını tahkim etmede, yeniden beceri kazandırma (reskilling) ve beceri geliştirme (upskilling) artık bir seçenek değil, tam tersine bir zorunluluktur. Zaten söz konusu raporda da ‘Eğer dünya iş gücü 100 kişiden oluşsaydı, 2030 yılına kadar bunların 59'unun eğitim alması gerekecekti’ vurgusu, dinamik işgücü piyasalarında yeni becerilerin öğrenilmesindeki sürekliliğe ve yaşam boyu eğitimin artan önemine işaret etmektedir.

Yapay zekâ yaygınlaştıkça işgücü piyasasında bu teknolojileri kullanabilmeye yönelik beceriler çok daha önemli olmakta, bu becerilerden yoksun bireyler işlerini kaybetme riskleriyle karşılaşmakta veya daha düşük becerili ve dolayısıyla daha düşük ücretli işlerde çalışmaya zorlanmaktadır. Örneğin, 35-44 yaş grubu bu bağlamda en riskli grubu oluşturmasına rağmen bu teknolojilere yönelik becerilerin son derece düşük olması uzun vadede işgücü piyasasında karşılaşılabilecek risklere yönelik erken bir uyarı olarak değerlendirilmeli ve hızla önlemler alınmalıdır.  Özellikle hayat boyu öğrenme kapsamında mevcut çalışanlara yönelik eğitimlerin acilen düzenlenmesi, bu yaş gruplarındaki çalışanları gelecekte karşılaşabilecekleri risklere karşı daha dayanaklı kılacaktır. Bu amaçla üniversitelerin sürekli eğitim merkezleri (SEM) kullanılabileceği gibi ISO Akademi ve TOBB Akademi gibi işveren örgütlerinin SEM’leri de devreye sokulmalıdır.