
Bir yılda ikinci kez olağanüstü kongre kararı alan CHP’nin, ilk kongresinin tarihini biliyor musunuz? Doğal olarak 1923 sonrası bir tarih düşünürsünüz. Öyle değildir. Sivas Kongresi ilk kongre kabul edilir ve tarihi CHP’nin kuruluşundan 4 yıl öncedir.
Sivas’ta alınan kararların, önce TBMM’nin, sonra Kurtuluş Savaşı sürecinin ve nihayetinde cumhuriyetin karakter ve kimliğini belirleyen kararlar olduğunu hatırlamakta yarar var. Bugün kaostan kaosa sürüklenen CHP’nin temel sorunu, bu gerçeği unutmasından kaynaklanıyor.
Ahmet Taner Kışlalı Hoca Nisan 1999’daki köşe yazısında soruyor: “CHP nasıl kurtulur?” Tam da CHP’nin kuruluş yıldönümü haftasında, parti programı çalıştayında yeni yol haritası belirlenirken, yine olağanüstü kurultay kararı alınmışken Kışlalı Hocamın o yazısı önem kazanıyor.
“Siyaset Bilimi” derslerini kendisinden almış olmaktan gurur duyduğum Kışlalı Hoca yazısında iki yol öneriyor; Birinci yol, o sırada DSP genel başkanı olan Ecevit’in CHP’ye geri dönmesi, ikinci yol ise CHP’yi bu duruma düşüren temel nedenin “kimlik yitirilmesi” olduğunun parti tarafından kabul edilerek tarihsel kimliğe uygun bir yeniden yapılanma önerisi ile ortaya çıkması…
Kişiye bağlı ilk yolun “Bugünü kurtarabileceği ama yarını kurabileceğinin kuşkulu olduğunu” söylüyor Kışlalı, devam ediyor: “İkinci yol daha zordur, ama gelecek için çok daha güvenlidir.”
Bugüne dönersek.
CHP’de kaosun, kişilere bağlı yönetim anlayışından kaynaklandığı açık. Devletin kurucu partisinin, bir belediye başkanını cumhurbaşkanı yapmak dışında bir hedefinin olmadığı algısına yerleşmesi acıklı. Yine, “kim olacak” tartışmalarının ortasındayız. Diğer partilerden farklı kimlik ve misyonu olduğu unutulan CHP’nin, kendi siyasi fikirlerini iktidara getirmek için kurulmuş bir parti olmadığı, kurulduğunda zaten fikirlerinin iktidarda olduğu gerçeği akla gelmiyor.
“Değişim”i, koltuklara oturanların değişmesi olarak anlamaktan vazgeçen, “dava”sının ne olduğunu hatırlayan, kuruluş değerlerini bugünün gerçekleriyle harmanlayan bir CHP istiyor seçmeni. Kuruluş amacı olan “halkın iktidarı” gibi evrensel ve hep güncel kalan hedefini, AK Parti ve MHP’ye bırakarak kendi iç kaosuna gömülmüş olması kişi odaklı, miyop politikalarından kaynaklanıyor.
Sosyolog Riesman, kurumların/ kişilerin kimliği ve güvenliğinin en çok ihtiyaç duyulan kavramlar olduğunun altını çizer. Bu kavramların toplumla kurulan tüm ilişki, iletişim biçimlerini belirlediği günümüzde, dünyanın her yerinden savaş çığlıkları yükselirken, Özgür Özel’in “Füze testi yapmayın, balıklar ürküyor” gibi açıklamaları, toplumsal ve siyasal gerçeklerden kopuşu ifade etmiyor mu?
En güçlü olması gereken “kimliğinin” krize dönüşmesi, tarihi “dava”sını kişilere indirgemesi, CHP’nin en büyük sorunudur. İkinci büyük sorununu da haftaya yazacağım, elbette gündem izin verirse.
Kahve sohbeti
Bir, Trump’la görüşmelerinde nasıl sakin ve sabırlı kalabildiği hakkında Putin’le,
İki, tedavi süreci sonrası sağlığı hakkında MHP Genel Başkanı Bahçeli ile (eski tanışız),
Üç, “belediyelere yolsuzluk soruşturmalarının algılanma biçimi” üzerine Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile,
Dört, 2026 yılının “Komşuluk yılı” olması hakkında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile,
Beş, Amal’la bitmek bilmeyen boşanma haberleri üzerine George Clooney ile,
Altı, transferiyle ilgili yaptığı iletişim hataları hakkında Barış Alper Yılmaz ile,
Yedi, smaç vururken hırsının kaynağı hakkında Ebrar Karakurt ile kahve sohbeti güzel olurdu.
İki konu, iki gösterge
Bir, Perakendeciler Federasyonu’nun “pazar günleri marketler kapatılsın” önerisi, Federasyonun, hem “pazar günü” hem de “marketlerin işlevi” hakkında fikirlerinin olmadığını gösterdi.
İki, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Ribera’nın “İsrail’in soykırımı karşısında duruşu, Avrupa’nın iflasını ifşa ediyor” demesi, Avrupa Birliği’nin, ülkeleri kimlik krizine soktuğunu, güç zafiyetine uğrattığını gösteriyor.
AKLIMDA KALAN
Başarıda “tutku”nun önemi: Başarı üzerine konuşurken genellikle “çalışma”nın önemi üzerinde durulur. Doğrudur ancak eksiktir. Başarı, yaptığın işe tutkuyla bağlanmak ve o tutkuyu çalışarak beslemekten gelir. Tutku, adanmışlık demektir. Voleybol ve basketbol milli takımlarımızın oyuncularının her başarılı hamleden sonra yüzlerinde beliren, işte o tutkunun, adanmışlığın resmidir.