Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Koronavirüs salgını dünya genelinde insan sağlığını ve yaşamını ciddi boyutlarda tehdit ettiği kadar, ekonomiden siyasete, her türlü faaliyeti de kökünden sarsıyor.

Korona sonrası dönemde çok şeyin değişebileceğine dair yapılan öngörülerle ilgili ilk işaretler ortaya çıkmaya başladı bile. Bu illetin başlıca özelliği de uzak yakın, zengin fakir, güçlü zayıf, hiç fark gözetmeden bütün insanlığı hedef alıp sinsice ortaya çıkmasıyla birlikte, hızla dünyanın her yerine son süratle yayılmış olmasıdır. Virüsün hedef alıp öldürücü veya yıkıcı etkisini gösterdiği birçok alandan biri de siyasettir, yani ülkelerin başındaki iktidarlardır, hatta rejimlerdir.

Haberin Devamı

Koronanın doğum yeri olan Çin’de hızla toparlanma gayreti görülürken, Batı’da ve özellikle birçok ileri Avrupa ülkesinde çaresizlik ve bocalama havası devam etti, on binlerce insan öldü, milyonlar kendini karantinaya almak zorunda kaldı, bu arada günlük yaşam koşulları altüst oldu, ekonomiler, borsalar çöktü...

Ve sonuçta, bütün bunların faturası iktidarda bulunanlara çıktı ve rejimleri de sarsmaya başladı.

Ters akım

Son birkaç hafta içinde koronanın siyasi alanda nelere yol açtığına kısaca bir göz atalım:

Çoğu demokrasilerde, sistemin ve yaşam tarzının temelini oluşturan “değerler” adeta bir depreme uğradı. İtalya’dan İspanya’ya, Fransa’dan Macaristan’a kadar birçok Avrupa ülkesi sosyal izolasyon zorunluluğu gerekçesiyle insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan sert tedbirler aldı. Örneğin sokağa çıkma, toplanma, seyahat etme gibi özgürlükler kısıtlandı: Bazı hükümetler aynı gerekçesiyle özel yetkiler üstlendi, bu arada sözlü veya yazılı ifade özgürlüğünü de kısıtlayanlar oldu. Kısacası, birçok demokraside, sözü geçen yüksek değerlere ters düşen, kısıtlayıcı hatta otoriter bir akım hâkim olmaya başladı.

Bunun hem olumlu hem olumsuz bazı “uç örnekleri” var: İyi örnek, İsveç, Danimarka gibi birkaç Kuzey Avrupa ülkesinin korona krizinde bile soğukkanlı ve sağduyulu hareket etmesi ve özgürlükleri kısıtlamayı çok ölçülü şekilde yürütmesidir. Tabii bunda bu ülke halklarının olgunluğunu, öz disiplinini ve demokratik değerlere bağlılığını not etmek gerek.

Haberin Devamı

Diğer uçtaki örneklere gelince, Macaristan bunun başında geliyor. Başbakan Orban’ın rejimi zaten öteden beri demokrasiye aykırı hareketleri nedeniyle eleştiri konusudur. Otoriter lider şimdi kendi yetkilerini artırarak adeta otokratik bir düzen kurma çabasında. Korona da bunun “bahane”si...

ABD’de Trump yönetimi de bu vesileyle olmayacak hareketler yapıyor, başkanlık yetkilerini kullanmak adına, federal sistemde önemli yeri olan eyalet valiliklerine kafa tutuyor, kendisini eleştiren gazetecilere alenen hakaret ediyor, korona krizindeki hatalarını sağa sola saldırarak örtbas etmeye çalışıyor.

Doğru yol

Yukarıdaki tablo, koronanın siyasete yansımaları çerçevesinde demokrasiler için adeta tehlike saçtığını gösteriyor.

Evet, demokrasiler şu anda bir nevi korona testi geçiriyor.

Kimi başarılı, kimi başarısız... Korona sonrası dönemde temel değerlere geri dönülecek mi? Yani şimdi bu değerlere aykırı olan ve alınması zorunlu hale gelen tedbirler geçici mi, kalıcı mı?

Haberin Devamı

Şimdiki durumu, olağanüstü, bir savaş hali gibi kabul edersek, son alınan kısıtlayıcı tedbirlere artık ileride ihtiyaç duyulmayacağı, dolayısıyla tekrar “doğru yol”a yani demokratik sisteme dönüleceği sonucunu çıkarabiliriz.

Ne de olsa, demokrasilerde çare tükenmez!