Sami KOHEN
TÜRKİYE'de siyasetteki tıkanıklığa çözüm arayışında, son zamanlarda gündeme getirilen iki konu var: Birincisi,
"başkanlık sistemi", diğeri de
"partiler arası ittifaklar"...
Birçok siyaset adamı Türkiye'de - diğer ülkelerde olduğu gibi - bu sistemin uygulanması halinde, sıkça ortaya çıkan bunalımların önlenebileceğini veya süratle halledilebileceğini savunuyor. Genelde kamuoyunda da, bu yönde bir kanaatin yerleşmekte olduğu görülüyor.
Bu hafta Rusya'da Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin'in, Anayasa'nın kendisine tanıdığı geniş yetkiyi kullanarak, Viktor Cernomırdin ve hükümetinin görevine son vermesi, bu ortam içinde olağanüstü bir ilgi gördü ve bir örnek olarak sunuldu.
Tabii siyasal yaşamı oldukça kompleks olan Rusya'ya karşı bizde birdenbire gösterilen bu büyük ilginin nedeni de, iç politika ile ilintili. İlk bakışta görülen nedir? Bir hükümet iyi çalışmıyor, beklentileri yerine getirmiyor... Ülkenin başında hükümeti azletmek yetkisine sahip bir Cumhurbaşkanı var... İşte Yeltsin bunu yapıyor, Çernomırdin ve takımını alaşağı ediyor... Böylece tıkanıklığı aşıyor, işleri yoluna sokuyor...
* * *
BİZDE yüzeysel değerlendirmeler bu yönde... Verilmek istenen mesaj da, bu sistemle sorunların, krizlerin daha iyi çözümlenebileceğidir.
Başkanlık sisteminin, özellikle ABD ve Fransa gibi demokrasilerde iyi işlediği muhakkak. Ancak bunun her ülkede aynı sonucu verebileceğini sanmak yanlış. Nitekim Latin Amerika'dan Asya'ya kadar, bu modeli benimseyen bazı ülkelerin başarısızlığa uğradığı - hatta parlamanter demokrasiden despotizme geçtiği de - unutulmamalıdır.
Tabii bu, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve Komünist rejimin yıkılmasından sonra demokrasi yolunda hızlı adımlar atan Rusya Federasyonu için söz konusu değil. Rusya çoğulcu demokrasiye geçişinin başında geçirdiği sarsıntıdan sonra, başkanlık sistemini benimsemeyi de yeğlemiştir.
Yeltsin 1993'te yürürlüğe giren bu sistem uyarınca zaman zaman hükümette değişiklikler yapmak, "Duma"ya meydan okumak gibi hareketlerle yetkilerini kullanmıştır. Hafta başında da bazı gözlemcilerin "tepeden darbe" diye nitelendirdikleri sürpriz bir kararla, rejimin güçlü bir adamı sayılan Çernomırdin'i işinden atmıştır.
Neden? Yeltsin'in gerekçesi, bu hükümetin sorunların üstesinden gelmemesi ve dinamik, yaratıcı politikalar üretmemesi... Moskova'da şimdi bunun gerçek sebep olup olmadığı tartışılıyor. Birçok politikacı ve gözlemci, bu ani kararın ardında daha çok "kişisel nedenler"in bulunduğu kanısında. Bunu "Kremlin'deki geleneksel rekabetlerin ve entrikaların bir gösterisi" sayanlar, Yeltsin'in "Çar Boris" gibi hareket ederek üstünlüğünü ve hakimiyetini kanıtlamak istediğini öne sürenler de var...
Yeltsin'in hükümeti devirmesi ile iş halloluyor mu? Yeni kurulacak hükümet ekonomik ve sosyal sorunların üstesinden gelebilecek mi? Yoksa bu değişiklik ülkenin siyasal ve ekonomik istikrarını daha çok mu bozacak?
Dün telefonla görüştüğümüz Moskova'daki deneyimli bir gözlemcinin dediği gibi, "eğer iş Yeltsin'in başkanlık yetkilerini kullanmasından ibaret olsaydı, şimdiye kadar bu sorunların çoktan hal yoluna girmesi gerekirdi. Çünkü Çar Boris ilk kez böyle hareket etmiyor. Onun yetkileri mucizeler yaratmaya kafi değil"...
* * *
YUKARDA sözünü ettiğimiz "partiler arası ittifaklar" konusunda, Fransa'daki son gelişmeler incelenmeye değer.
Fransa'daki yerel ve bölgesel seçimlerde, ırkçı Le Pen'in Ulusal Cephesi (FN), şaşırtıcı bir başarı elde etti (oyların yüzde 15'i)... Bunu önlemenin bir yolu da, en azından sağdaki iki ana partinin (UDF ve RPR) kesinlikle FN ile işbirliğine girmemesi idi. Oysa özellikle bazı UDF politikacıları, sandalyelerini korumak için FN ile ittifak kurarak seçime girdiler. Bu da tabii Le Pen'in zaferine katkıda bulundu.
Cumhurbaşkanı Chirac bu manzara karşısında köpürdü ve önceki gün görülmemiş bir sertlikle, bir yandan FN'yi ırkçı, yabancı düşmanı bir parti olarak ilan etti, diğer yandan da sağcı ve solcu ana partilerin bencil hareketlerini şiddetle kınadı.
Gerçekten eğer sağ ve sol partiler FN'ye karşı birleşseydi, böyle bir sonuç önlenebilirdi...
Bunda önemli olan UDF'nin, Le Pen ile ittifak kuran ve böylece seçilen kendi politikacılarını partiden ihraç etme kararını almasıdır. Ama bundan daha önemlisi, Chirac'ın FN'yi alenen karşısına almak ve ifade ettiği tehlikeyi vurgulamak cesaretini göstermesidir...
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr