REKLAMIN GiZLiSi SAKLISI OLUR MU?

15 Şubat 2012

Program aralarındaki reklam kuşakları vardı bir dönem. Artık yeni çocuğumuz ‘ürün yerleştirme’. Dizi devam ederken senaryonun içinde ya da etrafta olayın geçtiği mekanda yerini alıyor reklam. Hayatımıza girdiğinden bu yana geçen yedi ay içindeki ekrandaki toplam süresi 35 saati geçiyor. Bir de tabii reklam kuşakları var. Reklamı ürünün tanıtımı olsun, keyifli olsun, usturuplu olsun diye yapmıyoruz. Sorun da buradan kaynaklanıyor.
Reklamveren için bu süre, biliyorum hiç de yeterli değil. 70 saat olsa da doymayacaklar. ‘Ürün yerleştirme’ sektör için acayip hoş bir oyuncak. Özellikle diziler, en aranılan oyun alanı. Daha yeni yeni alışıyorlar, şimdilerde ‘kabak gibi’ gösteriyorlar reklamı. Deterjanı veriyorlar ablaya bir sahnede, biz de reklam olduğunu anlamıyoruz! Daha geliştirecekler kendilerini, eminim.
Televizyonla reklam sektörünün yeni kardeşliği bu alan. Hatta bu işler için şirketler kuruldu. “Meğer biz dizi yerine reklam izliyormuşuz” diye de haberler yapıldı. Kör müsün? ‘Yalan Dünya’da her Beyoğlu geçişinde, dükkanların üzerinde ne yazıyor?


‘Yalan Dünya’nın sokağında bol bol ‘ürün yerleştirme’ yapılıyor.

Ürün sınırlı, süresi sınırsız!
Eski düzenlemede

Yazının Devamı

OĞLUMUZ GAY OLMADI!

14 Şubat 2012


‘Umutsuz Ev Kadınları’nın orjinali ‘Desperate Housewives’ı takip edenler bilir, Adrew, yani bizdeki Kerem, ailesine gay olduğunu itiraf eder. Andrew’la ailesi arasındaki gidip gelmelerin çoğu bunun üzerine kuruludur. Bizde bu olmadı! “Oğlumuz okumak istemiyormuş, çalışacakmış” şeklinde uyduruldu. Zaten Kerem’in bir ‘katil’ kartviziti var. Bu “Oğlumuz okumak istemiyor” olayının ‘zorlama’ olduğu her halinden belli. “Bize uygun olsun da sorun olmasın” diye düşünmelerine şaşırmak anlamsız.
‘Kılıç Günü’ örneğini yaşadık. Böyle mi olsaydı dizi? Olay yaratan bir yatak sahnesi vardı, eşcinsel bir ilişkinin anlatıldığı. Osman Sınav sahneyi savunurken; “Ahlaksızlık propagandası yapmıyor aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz” demiş! RTÜK toplumdan gelen tepkilerle ‘beklenen’ cezayı vermiş! Yani rezillik. En azından ‘Umutsuz Ev Kadınları’nın yerli hali bunun kıyısından bile geçmeyerek düşeceği ‘gülünç’ duruma başından son vermiş. Böyle de bakmakta fayda var Kerem’in haline...

AHMET ÜMİT, BEHZAT Ç.’NİN SON BÖLÜMÜNÜ İZLEDİ Mİ?
Geçtiğimiz hafta Ahmet Ümit’le yapılan bir söyleşide, Behzat Ç. ile ilgili yaptığı yorumlar basında yer aldı. Malum cımbızlamayı severi. Ben cümle

Yazının Devamı

FRANSIZ TV’SiNDE NADAL ESPRiSi iSPANYOLLARI KIZDIRDI

13 Şubat 2012


Fransız Canal+ kanalının ünlü kuklaları ‘Les Guignol de L’Info’nun (Haberin Kuklaları) İspanyol tenisçi Nadal ile kafa bulan skeci, İspanyolları fena kızdırdı. İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Garica Margallo konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında, skeçte sözü edilen durumun gerçekle bağdaşmadığı ve ‘inanılmaz bir kötü niyet’ taşıdığının altını çizmiş. Hem kanal protesto edilecek hem de Fransız Spor Bakanlığı’ na bir yazı yazılacağını açıkladı bakan. Peki olay yaratan bu skeç neydi? Ünlü tenisçinin kullandığı aracın benzini bitmek üzeredir. Bir benzin istasyonuna yanaşır. İstasyonun marketine girer ve bir şişe su içer Nadal. Daha sonra arabasına yönelir benzin kapağını açar ve işemeye başlar. Daha sonra arabasına biner ve hızla uzaklaşır. Polis çevirme yapar ve hız sınırını aştığı için ceza yazar. “İspanyol sporcular tesadüfen kazanmıyor” diye de biter skeç!

DOPİNG METNİNİ İMZALIYORLAR!
Diğer bir skeçte de 2010 Fransa Bisiklet Turu’nu kazanan başka bir İspanyol sporcu, Alberto Contador’a gönderme yapılıyordu. Bu yarışta Contador’un doping yaptığı tespit edilmiş ve sporcuya iki yıl yarışlardan men cezası verilmişti. Skeçte sözkonusu cezayı alan İspanyol

Yazının Devamı

‘KURT KANUNU’ SESSiZ BAŞLADI

12 Şubat 2012


TRT ikinci dizi olarak aldı gündemine, ‘Kurt Kanunu’nu. Aslında fazla da tantanasını yapmadı. İki açıdan bakmak lazım. Kemal Tahir romanlarını okumuşların, bir de “Bu bir roman uyarlamasıdır, kendi başına ne durumda?” diyenlerin gözünden. Çünkü “Kemal Tahir hastasıyım” diyenlerin yorumu hemen kendini hissettiriyor, “Kemal Tahir’i oynayan gazeteci Murat olmamış, Ballı Naciye romandaki işveden yoksun...”
Romanını okumadığımız birçok uyarlama izliyoruz. Bizim gibilere baştan, “Romanı okumadıysan filmini hiç izleme” denir ve siz kendinizi eksik hissedersiniz. Ya da uyarlama izlendikten sonra roman okunur. Bu sefer şunu söylerler, “Kurt Kanunu öncesinde ‘Esir Şehir’ üçlemesini okumadıysanız zaten geçmiş olsun.”
Yani bu durumda Kemal Tahir’i okumamışların bu diziyi izlemeleri gereksiz, anlamsız, yersiz. Bir diğer gerçek de bu diziyi izleyenlerin çoğunluğunun Kemal Tahir’i bilmeyenler, bilip okumamış olanlar ve sadece belli romanlarını okumuşlardan oluşması.
İşte bu ikinci kategoriye giren bendeniz, ilk bölümü fazla rahatsızlık duymadan izledim. Öyle ahım şahım bir oyunculuk yoktu. Tamam. Oturup izleyince de “Yahu bırakayım içim bayıldı” dedirtmedi.
Bu arada hatırlatayım,

Yazının Devamı

RIZA BABA GiBi DOSTU OLAN EMNiYETTE YIRTAR!

10 Şubat 2012


Kanal D’de hafta içi her gün ‘Arka Sokaklar’ın eski bölümleri yayınlanıyor. Tesadüfen rastladım ve izledim, 182. bölümü. Rıza Baba eski dostu Prof. Hilmi Duru’nun paneline katılıyor. Konu, ‘Adil düzen’. O sırada polis, paneli basıyor. Ve apar topar Hilmi Hoca’yı götürüyorlar. Rıza Baba da peşinden tabii ki. O sırada polislere fırça atıyor, “Böyle götürülür mü?” diye.
Meğer Hilmi Hoca müşteki sıfatıyla çağırılmış. Telefonları dinlenmiş örgüt (!) tarafından, yedi yıl önceki kayıtlar ortaya çıkmış. Rıza Baba iyice sinirleniyor, madem sadece şikayetçi sıfatıyla çağrılmış, ne diye paneli bastılar diye!

Rıza Baba’nın gücü
Hoca, “Ben neler gördüm bu koridorlarda” diyor, üstünde durmuyor. Hoca ‘adil düzen’ paneli veriyor. Bir örgüt hocayı yedi yıl dinlemiş ve adam geçmişte de buralara düşmüş (Dizinin bu bölümü 2010’da yayınlandı). Ama dert bitmiyor. Çünkü Hilmi Hoca’nın evinde çalışan Gülsüm Hanım’ın oğlu Servet, Devrimci Oluşum Örgütü (Devrimci Karargah olabilir mi?) üyesi. “Evleneceğim para lazım” diye hocadan para almak üzere eve geliyor. Polis evi basıyor. Haydaa, Hilmi Hoca yine emniyete.
Bu sefer terörle mücadele işin içinde. Yani dokunulması imkansız bir birim. Ama

Yazının Devamı

iLAHi CÜNEYT BEY!

9 Şubat 2012

Son numaramız Paul Auster... Bir laf etti, işi gücü bıraktık, Paul Auster’la yatıp kalkıyoruz. Böyle olunca Cüneyt Özdemir konuyu Alev Alatlı’yla ‘BeşN BirK’da konuştu. Özetle Auster, “Ben yazarı, gazetecisi içerde olan ülkeye gelmem” demiş, Başbakan kızmış, Kılıçdaroğlu “Gel” demişti.
Alev Alatlı’nın da bu sözlerle ilgili çizdiği tablo; “Samimi değildir, üzerinde konuşmaya değmez...” Özdemir, Auster’ın Türkiye’yi değil iktidarı eleştirdiğinin altını çizerken; “Burada nüans farkı var. ‘Türkiye’ye karşıyım’ ya da ‘Kahrolsun Türkiye’ demiyor. Bu uygulamaları eleştiriyor” dedi. Alev Alatlı; “Allah iyiliğinizi versin. Bir de onu deseydi. İlahi Cüneyt Bey” diyerek güldü.

Keşke delil olsa!
Cüneyt Özdemir, Paul Auster’ın bu sözlerinden sonra ‘pek çok yazarın başına gelenin’ onun da geldiğini, Ergenekon örgütüyle bağlantısı olduğu iddialarını hatırlattı. Özdemir’in “Ergekenekon’un uluslararası üyelerinden biri olduğunu AKP Grup Başkanvekili’nin söylediğini belirtmesi üzerine Alatlı; “Umarım elinde yeterli delil vardır” dedi.
Özdemir; “Bu size mantıklı geliyor mu? ‘Ergenekonun uluslararası ayağı’ denince siz ne düşünüyorsunuz merak ediyorum” diye sorunca Alatlı, “Vallahi

Yazının Devamı

BiR NESiL BiR PROGRAMA SIĞAR MI?

8 Şubat 2012


Başbakan Erdoğan yine gündem belirledi. Bir gazetenin yazıişleri müdürü gibi; tak manşeti atıyor. Gerisini bize bırakıyor. ‘Dindar nesil’de öyle bir şey oldu. Attı yemi, haber kanalları konuşsun diye. ‘Tarafsız Bölge’ de kaçırmadı. Ama anlaşılan Ahmet Hakan o kadar heyecanlıydı ki, yedi kişi birden çağırdı programa. Koca bir nesli yedi kişiyle konuşmaya, hem de “Bir reklam aramız var” molalarına zaman yetmedi. Ahmet Hakan da farkındaydı. “Siz az konuştunuz, son sözü size veriyorum” diyerek Prof. Dr. İştar Gözüaydın’a mikrofonu verdi!

SENARİSTLER BAZI SAHNELERİ HUKUK DANIŞMANLARINA SORMALI
Avukat Fatma Dicle Keçeli üşenmemiş, bazı dizileri ‘hukuk’çu gözüyle izlemiş. ‘Adını Feriha Koydum’ bunlardan biri. Emir’in Feriha’yla nikah masasına oturmasına dikkat çekiyor Keçeli...
Emir’le Feriha’nın evlenmeden önceki prosedürleri nasıl gerçekleşti? Hiçbir ayrıntı verilmiyor. Bizde nikah masasına oturulur dağda, bayırda, çayırda... Ama bunlara ait ayrıntılar verilmez. Peki verilmeli mi? Seyirciyi bu tür ayrıntılarla boğmak gerekir mi? Bana kalırsa bu evlilik belgelerinin alınması üzerine bile hikaye yazılır. Hatta öyle iyi malzeme vardır ki, mahalle muhtarından resimli ikametgah

Yazının Devamı

80’LER POLiTiK Mi OLMALI?

7 Şubat 2012


TRT’de ekrana gelen Birol Güven imzalı ‘Seksenler’ dizisiyle ilgili beklenen eleştiriler geldi. Özetle; “Politik bir dönemi bu kadar geri plana iten bir dizi olmaz” deniyor. Komedi de olsa bu böyle. Gerçi dizinin mahallesinde duvarlarda hem sağ hem sol sloganlar var. Hatta duvarlara yazı yazan solcu genç kız da (gözlüklü komşunun kızı) kahramanlarımızın evine geliyor, bir küçük kutu bırakıyor. Polis duvar yazıları nedeniyle apartman sakinleriyle uğraşıyor. Aynı mahallenin sağcı ve solcu genci pastanede karşılaşıyor...
İki açıdan bakmak lazım; “Yahu kasetçalar vardı, ben de kaset alırdım” diye hatırlayanlar, “İçeride işkenceden kırıldık” diye hatırlayanlar. Ankara Mamak’ta yatan o yılların genci için 80’ler ABBA ile anılabilir mi? Peki, 80’lerin kendine özgü popüler kültür araçları, yaşam nostaljileri de bir kenara atılabilir mi? “Belli temaların dizilerinden bıktık” diye isyan edenler için de “Buyrun size bir başka pencere açıyorum” diyen bir dizi olarak da değerlendirilebilir ‘Seksenler’.
Hepsinin ortak bir soruyu sorması gerekiyor bu dizi ile ilgili: “Oyunculuk ve senaryo nasıl?” İşte orada duralım. Sorun burada. İzlerken alıp götüren bir dizi olmamış. İlk yazıda

Yazının Devamı