Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       Deprem tartışmaları tam bir 'show'a dönüştü. Akşam haberleri başlayınca İstanbul ekran başında. Marmara fayı tek parça mı, yoksa bütün olarak mı kırılacak? Ya da verileri sakladı, gizledi tartışması. Asıl konuya değinen yok. Herkes biliyor ki; İstanbul'da deprem kaçınılmaz. Bu durumda fayın cinsi ya da 3 - 5 metre uzaklığının ne önemi var. 130 kilometre uzaktaki Sakarya merkezli depremin etkisini yaşadık. O nedenle burnumuzun dibindeki olası orta şiddetteki bir deprem yeter bile. Kentin neredeyse tamamı kaçak, binalar çürük; nedense kimse bunu konuşmuyor. Varsa yoksa deprem olacak mı olmayacak mı? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başta, 32 ilçenin yöneticisi oturmuş TV izliyor. Sanki önlemleri alacak, vatandaşa yol gösterecek onlar değil. Çıkıp bilim adamları 'Rahat olun deprem 18 Temmuz 2050'de' dese; her şey normale dönecek. Avanta düzeni, rant avcıları, üçkağıtçılar, hırsız müteahhitler yoluna devam edecek. Böyle komedi olur mu?
       Durumdan en çok rahatsız olanlar da bu işe gönül veren gerçek bilim adamları. İTÜ Jeofizik Bölümü Başkanı Prof. Haluk Eyidoğan, 'İş çığırından çıktı' diyor. Ardından da ekliyor: "Dozu kaçtı. Çıkmaz sokaklarda tartışma yapılıyor. Veri yok, çalışma yok ahkam kesenlerin bazılarının depremle ilgili bir tek uluslararası çalışmaları dahi yok."
       Vatandaşın yer bilimciler yerine yerel yöneticileri sorgulaması gerektiğini belirten Prof. Eyidoğan, şöyle devam ediyor:
       "Kentin hastaneleri, okulları, itfaiyesi, kamu binaları dayanıklı mı? Konutların sağlamlık tesleri yapılıyor mu? Zemin durumu iyi mi? Önemli olan bunlar, yoksa halka 'fay buradan geçiyor' demenin ne yararı var."
       Marmara'daki sismik araştırmaları da kurtuluş gibi algılamanın yanlış olduğunu vurgulayan Prof. Eyidoğan, 'MTA Sismik - 1 ve bizim topladığımız verileri Fransızlarla birlikte değerlendiriyoruz. Ancak, bu çalışmalardan toplumun büyük beklenti içine girmesi anlamsız. Depremin karakterini, mekanizmalarını öğreneceğiz. Bunlar bilimsel anlamda önemli mesajlar ama; topluma ne zaman deprem olacak konusunda bilgi vermez' diyor.
       Sonuç: Hepimiz öleceğiz. Ne zaman? Belirsiz.
       Deprem olacak. Ne zaman? Belirsiz. O halde panik anlamsız...

Toplumsal depresyon

       Deprem korkusu, toplumda ruhsal çöküntüler yarattı. İnsanlar işine konsantre olamıyor, yaşamlarından zevk almıyor. Herkes demoralize, umutsuz ve tedirgin... Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Arif Verimli, bunu toplumsal depresyon olarak yorumluyor.
       Peki ne yapacağız? Çöküntüden nasıl kurtulacağız. Doç. Verimli, şöyle diyor:
       "Fenomen, olası bir tehlikeyi endişeyle bekleyen insanlar oluştu. Toplumun büyük kesimi, ev - bark almayı, hatta evde temizlik yapmayı dahi anlamsız buluyor. Eğitim seviyesinin düşüklüğü nedeniyle itibar gören dedikodu gazetesi en büyük etken. Belirsiz tehlikeye karşı endişe göstermek doğal. Korkulacak tablo varsa onu inkar ederek, kulak kabartarak gülmek oynamak olanaksız. Özel reçetesi yok ancak; duyguları bırakıp, aklı öne çıkarmalı. Depremde ölme olasılığı neyse, trafik kazasında da aynı. Hatta trafik canavarı daha azgın. Gerçekçi olun. Hayatta en güzel şey bir savaş halinde bile mutlu olmasını becerebilmektir. Bunu becermek zorundayız."

Sümbül - Türkeş

       Ortadan kaybolan Nesim Malki cinayetinin kilit ismi Mehmet Sümbül'ün akıbeti hala meçhul. 'Susturuldu' diyen de var, polisin elinde olduğunu iddia eden de. Cinayetin tetikçilerinden olduğu öne sürülen Burhanettin Türkeş'in Bulgaristan'da yakalanması ikinci şıkkı kuvvetlendiriyor. Polis, Sümbül'ü kullanmış olamaz mı? Cinayetle ilgili yakalanmayan tek sanık kaldı; Oğuz Işıklı. O da Sümbül'ün yeğeni. Avukatları haftalardır polise Sümbül'ü soruyor. Sıra şimdi mahkemede. Son duruşmada alınan karar uyarınca mahkeme, polise 'Sümbül nerede' diye soracak? Bakalım polis ne diyecek?


Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr