Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tuğrul Türkeş’in başbakan yardımcılığı MHP’nin kimyasını bozdu. Nasıl bozmasın ki, sonuçta davadan döneni, ihanet edeni içine sindiremeyeceğini tabandan tepeye en net ifade eden parti. Nitekim bu Devlet Bahçeli’ nin twitter hesabından yazdığı Türkeş hakkındaki şu sözlerle bir kez daha kanıtlandı:
“Tarih turnusol kâğıdı gibidir; ihanetle sadakati tasnif etmekle kalmaz, geleceğin hafızasına nakleder. Vatan sabırdır; mirasyediler idrak edemez...”
Tabana ve parti yönetimine verilen mesaj açık; ihanet ve sadakat gelecekte mutlaka karşılığını bulur, dahası bunu yapan Türkeş soyadını taşıyan kişi de olsa sonuç değişmez. Kısaca herkes sözünü bilsin, atacağı adımın hesabını yapsın. Hele de yeni bir seçim öncesinde...
Peki bu sözler MHP lideri açısından amacına ulaşmış ya da partide beklenen etkiyi yaratmış olabilir mi? Hem evet hem de hayır. Şöyle ki; medyaya adını vererek konuşan partililer, daha doğrusu yönetim kadrosu tam tekmil “Devlet Bey çok haklı” görüşünü savunurken, Sinan Oğan örneğinden çekinerek “aman adımı yazma” diyenler ise aksi düşüncede. Dahası Tuğrul Türkeş’e yönelik “mirasyedi” söylemini Devlet Bahçeli için kullananlar bile var. Şöyle diyorlar:
“Genel başkanlık yarışını kaybettikten sonra partiden giden, Tansu Çillerle birlikte Kayseri’de seçim otobüsü üzerinden bozkurt işareti yapan Tuğrul Türkeş’i partiye kim aldı? Genel başkan yardımcısı, Genel İdare Kurulu üyesi, üç dönem milletvekili kim yaptı? Yenilen bir miras varsa ortaklar...”
Özetle, MHP’de koltuk ya da kırmızı plaka uğruna davaya ihanet etti düşüncesiyle Tuğrul Türkeş’e öfke duyanlar kadar partinin yönetimine, yönetiliş tarzına yönelik tepkiler de hiç azımsanmayacak noktada. Yani MHP dışarıdan tek ses ve Tuğrul Türkeş’in gitmesiyle oy kaybı yaşanmaz görüntüsü verse de içerdeki hava oldukça sıkıntılı. 1 Kasım’da sandıktan çıkacak sonuçların durumuna göre de başta “mirasyedi” hesaplaşması olmak üzere çok şeylere gebe...

Haberin Devamı

Dalan’dan savcılara hicret tepkisi...

Hakkındaki yakalama kararı kalktıktan sonra Almanya’dan Türkiye’ye dönen Bedrettin Dalan, temmuz ayında hakim karşısına ilk kez çıktığında Ergenekon Davası’nın kumpas olduğunu savunarak şöyle demişti:
“Yurtdışına çıkmak zorunda kaldım. Hicret ettim. Kaçmadım, nasıl ki, Hz. Muhammed hicret etti. Ben de onun gibi ülkemi terk etmek zorunda kaldım...”
Şimdilerde ise hakkında yakalama kararı çıkarılan ve bu karardan kısa bir süre önce savcı Celal Kara ile birlikte yurt dışına giden Ergenekon Davası’nın eski savcısı Zekeriya Öz Almanya’da....Yani savcılar kaçak ve iadeleri isteniyor. Cemaatin sözcüleri ise savcıların kaçmadığını hicret ettiklerini söylüyor...
Bu konuda “ne düşünüyorsunuz” diye Dalan’a sorduk. İşte yanıtı:
“Hicret suçsuz bir insanın zulümden kurtulmak, kendini korumak adına yer değiştirmesine denir. Hz. Muhammed’in yaptığı hicrettir. Ben de haklı olarak hicret kelimesini kullandım. Şimdi savcılarda hicret ettik diyorlar. Bunu kullanmaya, ağızlarına almaya hakları yok. Anayasa Mahkemesi’ne göre hak ihlali yapmışlardır. Hak ihlali yapmış, suç işlemiş insanlara ancak kaçak denir. Bir de kanun adamı olarak bunu yaptıysalar 2 defa kaçak sayılırlar. Kırıp döktükleri hukuk onlara da lazım oldu, herkesin kulağına küpe olsun. Hukuğu kimse saptırmasın, özel işlerinde kullanmasın.7 sene bana kan kusturdular. Vatan hasreti çekmek kan kusmak demektir. Türk adaletinden kaçtılar ama Allah’ın adaletinden kurtulamazlar...”