Tunca BENGİN
Nükleer santral tartışması sürüyor. Çevreci - vatandaşların tepkisine rağmen, hükümet kararlı. Üstelik devletin yatırım programında bir değil, üç santral var. Ancak, şimdilik sadece biri gündemde. Ve de engelleyici hiçbir yaptırım yok. Çevre Bakanı
Fevzi Aytekin, Akkuyu dışında Sinop ve Trakya'da da nükleer santral öngörüldüğünü söylüyor. Ardından da 'Bu santrallar ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) Yönetmeliği kapsamı dışında' diyor.
Haydi, buyrun bakalım. Sıradan bir fabrika için ÇED raporu şart, nükleer yatırım için gereksiz. Neden?.. Çünkü devlet; nükleer santral yapımını 20 - 30 yıl önce yatırım programına almış. Ülkemizde Çevre Bakanlığı'nın kuruluşu ve ardından ÇED Yönetmeliği'nin devreye girmesi ise 1992 - 93'lü yıllar. Komik olan da yönetmelik hazırlanırken eklenen geçici birinci madde. İşte orada, 1992 öncesi yatırımlar için 'çevre raporu'na gerek yok diyor. Bugün Çevre Bakanı'nın haberi vardı - yoktu tartışması da buradan kaynaklanıyor. Ama Bakan
Fevzi Aytekin yine de pes etmiyor. Önümüzdeki günlerde konuyu Bakanlar Kurulu'na getirerek, 'nükleer santral kapsam dışı kalmalı' önerisi yapmaya hazırlanıyor. Bakalım, hükümet ne diyecek?
ÇED raporu deyip geçmeyin. Sadece hazırlığı üç ay sürüyor. Çevre ile ilgili 16 kuruluş araştırma yapıyor, görüş bildiriyor. Son olarak da tesisin yapılacağı yöre insanına soruluyor. Eğer 'hayır' oyları çok çıkarsa, vatandaş ikna edilene dek proje yenileniyor. Güzel bir sistem.
Peki, Çevre Bakanı Fevzi Aytekin, nükleer enerji konusunda ne düşünüyor?
"Teknik eleman olarak (mühendis kökenli) yatırıma karşı değilim. Ama çevre değerlerini istemek hakkım. Bakan olarak bu duyarlılığı göstermek mecburiyetindeyim. Tabii, insan olarak da. Projeyi gördükten sonra net görüşlerimi belirteceğim. Sanıyorum, ilgili bakanlık ÇED Yönetmeliği'ndeki geçici maddeye dayanarak hareket ediyor. Bilgim yok dediğim de bu."
Çağdaş öğretmenin isyanı
Köktendincilerin Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik oyunu bir kez daha bozuldu. Toplumun her kesimi vahşeti gördü. Ama daha yapılacak çok iş var. Özellikle de okullarda.
Alemdar Karagöz adlı 40 yıllık öğretmen olan okurumuz, Milli Eğitim Bakanı'na hitaben yazdığı mektubunda şöyle diyor:
"Çocuklarımıza çağdaş yaşamı, Atatürk ilkelerini, iyi vatandaş olmanın koşullarını vermeye çalıştım. Kıyafet uyumu
Gebze'de çağa uygun değilse de, çocuklarımızı milli duygularla beslediğimize, bilgiye ulaşmanın yollarını verdiğimize, vatandaşlık bilincini aşıladığımıza inanıyorum.
Son yıllara bakıyorum. Okullarımızda türbanlı (ortaokul - lise), paltoları yerlerde sürünen çocuklar. Genç bayan ve bay öğretmenler imam - hatip kökenli. Çocuklar adeta Kuran kursunda. Karneler dağıtılırken gördüm. Türbanlı öğretmen sınıfta, ağladım. Kendi kanun ve nizamlarına uymayan öğretmen çocuklara ne verir?
Son günlerde yaşananlar ders olmadı mı? İlerde, sakallı, türbanlı, kara çarşaflı, hırpani kılıklı öğretmenler çoğalınca, bugün bunlara göz yuman müdürler, müfettişler, amirler, okullarda mescitleri açmak için törene giderler. Tabii o zaman devlet varsa.
Bakana yetkililere sesleniyorum. Bu görüntülere son verin. İrticayı okullardan uzaklaştırın. Yurdumuzun geleceği omuzlarınızda yüktür. Rehberimiz, Atatürk'ün gençliğe hitabı olmalıdır. Koşalım karanlığı görerek, aydınlığı yakalamaya. Geç kalmadan..."
Faciaya davetiye
İstanbul'da deniz ulaşımı da kara gibi riskli. Özellikle de Eminönü - Kadıköy, Üsküdar ve Beşiktaş - Üsküdar arası çalışan motorlarda. Tekneler tıka basa insan dolu ama; hiçbirinde yeterli sayıda can yeleği yok. Emekli orman müfettişi okurumuz
M. Özer Belir, şöyle yakınıyor:
"Bu motorları denetlemeye hangi makam yetkili ise lütfen görevini hatırlasın. Motor işletmecilerinin sorumsuz ve saygısız davranışlarından bıktık. Harekete geçmek için illa, başımıza büyük bir felaket mi gelmesi gerekiyor?"
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr