Doğal ortamlarda vakit geçirmek kişinin ruh halini iyi yönde değiştirir. Yeşil alanlarda ya da parklarda yapılan yürüyüş sakinleştirir ve olumlu düşünceleri artırır. Geçmişteki üzüntüleri ya da gelecekteki kaygıları taşımaktansa, şimdide huzurlu yaşamayı sağlar. Hayal gücünü kuvvetlendirir, yaratıcılığı artırır ve sabırlı olmayı sağlar.
Doğal ortamda kişiler daha fazla sosyalleşir. Doğada vakit geçirmek bireyleri birbirine yakınlaştırır.
Kişi, yeşil alanlarda vakit geçirdikten sonra daha sakin hale gelir ve stresi azalır.
Doğa manzaralarını izlemek odaklanma yeteneğini artırır. Temiz hava, ağaçlar, çiçek kokuları, yaprakların ve hayvanların sesleri huzur verir, yorgunluğu giderir, dinlendirir ve yaşam kalitesini artırır.
Yeşil alanlarda vakit geçirmek, toplumsal uyumu artırır.
Doğal ortamlarda vakit geçiren kişiler daha rahat bir zihin ve bedene sahip olurlar, olumlu duyguları artar, huzurlu olurlar. Daha dengeli davranışlar gösterirler. Farkındalık kazanırlar. Canlı, enerjik ve mutlu hissederler. Uykuları düzenlidir. Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanırlar.
Doğada yürüyüş yapmak duygusal sağlığı iyileştirir.
Evde yetiştirilen bitkiler de sakinlik hissettirir.
Kadınların doğumdan sonraki döneminde yani lohusa olduğu zamanlarda erkekler de stresli olurlar, depresyona girebilirler. Depresyonun belirtileri doğum gerçekleştikten bir yıl sonrasına kadar devam edebilir.
Babalar bu dönemde yaşadıkları stresi gizleyebilirler. Böyle durumlarda kilo alma, kilo kaybı ve geçim kaygısı gibi sorunlar oluşabilir.
Erkekler, bebek sahibi olduklarında yeterince uyuyamamaları öfkeli olmalarına neden olabilir, bu normaldir. Ama öfkenin derecesi gün geçtikçe artıyor ve şiddetli kavgalara sebep oluyorsa bunun erkeklerde doğum sonrası depresyon belirtisi olduğunu anlamak gerekir. Gerekli tedbirler alınmadığında daha büyük sorunlara ve boşanmaya sebep olan tartışmalara neden olabilir.
Normalde uyumlu, hoşgörülü, eşinin isteklerini yerine getiren bazı erkekler eşleri doğum yaptıktan sonra birdenbire değişirler. Eşlerinin isteklerine, şiddet uygulayarak karşılık verirler.
Gelişmeleri kaçırma korkusu
Gelişmeleri kaçırma korkusu, sürekli olarak gündemi ve gelişmeleri takip etme sorunudur. Kişi sosyal medya hesaplarını devamlı kontrol eder ve yapılan paylaşımları ilk önce kendisini görmek ister.
(Gelişmeleri kaçırma korkusu - Fomo - Fear of missing out)
Sosyal medyada kişilerin neler yaptıklarını, nelere sahip olduklarını, kendilerini nasıl geliştirdiklerini görmeleri ve kendileriyle kıyaslamaları, her paylaşılanı takip etme ve yapma isteği, gelişmeleri kaçırma korkusuna neden oluyor.
Kişi sosyal medyada paylaşılan fotoğraflara bakarak insanların yaptıklarını görür ve geri kalmışlık hissi yaşar. Onların yaptıklarını yapmak ister. Takip etmediğinde ise kendinde eksiklik hisseder.
Fomo, bireyin çevresindeki seçeneklerin farkında olması ve sürekli daha fazlasını yapma isteğinden kaynaklanır.
Sosyal medyadan uzak kaldığında, gündemde olanları ve yeni bilgileri kaçırdığı için kaygı yaşar. Bu yüzden sosyal medya hesaplarını sürekli kontrol eder. Bu da vakit kaybına neden olur.
Gelişmeleri kaçırma korkusu, kişinin vaktini tüketir. Çünkü bu kişiler yaptıkları işe kendilerini vermek yerine yapmadıkları işler için pişmanlık duyarlar.
Hem kendi sağlığınızı hem de sevdiklerinizin sağlığını tehdit eden koronavirüs salgını karşısında kaygılanmak ve korkmak gayet normaldir. Kaygı, normal seviyede gereklidir ve kişiyi koronavirüsten korunma konularında tedbir alabilmesi için harekete geçirir.
Kişi bu salgın sürecinde çeşitli korkular hisseder. Bunlar; hastalanma, ölme korkusu, işini kaybetme, besinsiz kalma, kıtlık yaşama korkusu gibidir.
Koronavirüs korkusu umutsuzluğa neden olabilir. Salgının tam olarak ne zaman biteceği belli olmadığı için belirsizlikten dolayı çaresizlik hissi oluşabilir. Belirsizliği kabullenerek duruma uyum sağlamaya çalışmak ise rahatlatıcı gelir.
Kaygıyı artırmamak için koronavirüs ile ilgili haberleri gereğinden fazla takip etmemek gerekiyor.
Salgından korunmak için yapılan evde kalma süreci, kendi kendine vakit geçirme yeteneği olmayan kişiler için sıkıcı olacaktır. Günlerini can sıkıntısıyla ve dışarı çıkma isteğiyle geçirirler. Mevcut duruma ayak uydurmak yerine sürekli şikayet ederler. Oysa evde birçok şey yapabilir ve sıkıntılı düşüncelerden uzaklaşabilirsiniz.
Salgından korunmak ve önlemekle ilgili gerekli tedbirleri aldıktan sonra yaşama karşı umutlu olabilmek ve bağışıklık sistemimizin güçlü olabilmesi için ruhumuzu da beslemeliyiz.
Uzun zamandır ilgilenmediğiniz hobiniz varsa ona başlayabilirsiniz. Evde yapabileceğiniz bir hobi edinebilirsiniz. Müzik aleti çalmak, resim yapmak, ahşap boyama, örgü örmek ya da spor yapmak gibi. Hobiler kişiyi psikolojik olarak rahatlatır ve endişelerden kurtarır.
Daha önceleri vaktiniz yok diye okuyamadığınız ya da yarım bıraktığınız kitapları okuyabilirsiniz. Gazete ve dergi okuyabilirsiniz.
Boyun eğicilik davranışı gösteren birey kendini insanların taleplerini karşılamak mecburiyetinde hisseder. Kendi ihtiyaçlarını söyleyemez. İyilikseverdir. Haklarına saygı gösterilmesini belirtmekte zorluk çeker.
Reddedilme konusunda hassastır. İlişkilerde reddedileceğini, kaybedeceğini, sıkıntıya gireceğini düşünenler boyun eğme davranışı gösterirler.
Otoritenin kurallarına göre davranırlar. Kendi isteklerini değerli görmezler. Sürekli onaylanmak isterler. Başkalarına sınır çizemezler.
Diğer kişilerin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından daha fazla önemserler. İnsanları memnun etmek için uğraşırlar. Kişileri kırmamak, incitmemek için çaba gösterirler.
İnsanlar ona hoşlanmadığı davranışlarda bulunduğunda bile onlara davranışlarını değiştirmelerini söylemekte zorlanır. Çatışmaları önlemeye çalışır. Uzlaşmacı ve uyumludur. Öfkesini göstermede güçlük çeker.
Terk edilmemek için kontrolü diğer kişilere bırakır. Kontrol başkalarında olduğunda daha rahat hisseder.
Boyun eğme davranışı kişinin kendine güvenini azaltır.
Boyun eğiciliğin kökeninde, çocukluk sürecinde bireyin anne babasının onun isteklerinin önemsiz olduğu izlenimini vermesi ve çocuğun kendi ihtiyaçlarını belirttiği zaman, ailenin ona öfkeli davranması olabiliyor.
Belirsizlik Korkusu
Zihnimiz belirsizliğe karşı, korku ile yaklaşır, bu da panik oluşturur. Korku, doğru karar vermeyi engeller.
Kişinin hayatında ne olacağını bilememesi veya ne yapacağını bilememesi durumlarındaki ortaya çıkan sorun belirsizlik korkusudur.
Netleşmeyen durumlar bıkkınlık ve ruhsal yorgunluğa sebep olur.
Belirsizlikler kaygıya, depresyona, strese veya tükenmişliğe sebep olabilir.
Belirsizliğin oluşturduğu tedirginlik mutluluğa engel olur.
Kişi, hayatını kontrol edebilmek için gelecekte ne olacağını bilme isteği içindedir. Böylelikle duruma hazırlıklı olacaktır.
Bazı kişiler belirsizliğe katlanamaz.
Karar yorgunluğu, fazla karar alma sonrasında kişinin karar vermede güçlük çekmesidir.
Gün içinde verilen kararlar çoğaldıkça karar verme becerisi azalıyor.
Sabahtan akşama kadar tercih yapmak durumunda kalıyoruz. Yiyecek, giyecek kararları, gitmek istediğimiz yere hangi yoldan gideceğimiz gibi kararları vermemiz gerekiyor.
Alışveriş yaparken de karar yorgunluğundan dolayı sıkıntı yaşanabiliyor.
Karar yorgunluğu, karar verme davranışından uzaklaşmaya, değerlendirme becerisinin azalmasına sebep olur.
Önemli kararları yorgun olmadığımız zamanlarda vermemiz gerekiyor. Sabah alınan kararlar çok daha uygundur.
Hangisini giyeceğim diye zorlanmamak için kıyafet sayısı azaltılabilir. Böylece kişi daha az karar vermiş olur.
Birey, yapılacaklar listesi oluşturursa, gün içinde verilen karar sayısını azaltmış olur.
Başkalarının Ne Düşündüğünü Önemsemek
Kişinin, başkalarının onun hakkında ne düşündüğünü önemsemesi, kendini bu görüşlere göre değerlendirmesi onu olumsuz yönde etkiler.
Birey kabul görme isteği nedeniyle her davranışında tedirgin oluyorsa, çevrenin beklentileri ve standartları yüksek ise kimsenin mükemmel olmadığını zihninden çıkarmamalıdır.
Başkalarını etkilemeye çalışmaktansa kendine odaklanmalıdır.
Herkesi memnun edemeyeceğini bilmelidir.
Birey kendisiyle ilgili olumsuz bir düşünceye kapıldığında başkalarının da onun hakkında aynı olumsuzluğu düşündüğüne inanır.
Kişinin kendisine karşı kabullenici olması rahatlatıcıdır. Onu olduğu gibi kabullenen insanlarla ilişkilerini güçlendirmelidir.
Diğer insanların onayını beklemek, yaşamda yapacaklarımızı engeller.