Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çözüm Merkez Bankamızın da, "enflasyon hedeflemesi" yaparak, parasal büyüklüklere fazla aldırış etmemesi ve IMF'nin de aynı paralelde, parasal büyüklükler yerine döviz büyüklükleri üzerinde durmaya başlaması, bu gelişmelerin bir parçası. Türk ekonomisi de geldiği bu aşamada uluslararası piyasa hareketlerinden umulanın üzerinde etkileniyor. Hatta, Brezilya borsası izlenerek, İstanbul Menkul kıymetler Borsası'nda (İMKB) neler olabileceği bile tahmin edilebiliyor. Bunun ötesinde, son dalgalanmalarda gelişmekte olan borsaların ortalama endeksinin bile, İMKB'ye paralel hareket ettiğini gördük. Dünya ekonomilerinde süreklilik ve kalıcılık anlamındaki istikrar bozuluyor. Piyasalara bağlı iniş çıkışlar ve bunların derinliği artıyor. Yani, piyasalarda derin dalgalanmalar yaşanabiliyor. Dolayısıyla, "fiyat istikrarı" artık kolayca sağlanabilir olmaktan çıkıyor. Bu nedenle de, merkez bankaları artık politikalarını sadece "fiyat istikrarı" üzerine kurgulamıyorlar. İMKB'deki yatırımcıların yüzde 71'i yabancı. Devlet tahvillerinin yüzde 38'ini de yabancılar almış. Bu oranlara, vergi vermemek için dışarıdan yatırım yapan Türk yatırımcılar dahil ama Türklerin toplam içindeki oranını kestirmek zor. Ancak, gerçek yabancıların payının oldukça büyük olduğu söylenebilir. Bu gelişme, son 3 yılda gerçekleşti. Daha önceleri, hem İMKB hem de devlet tahvillerindeki yabancı yatırımların payı oldukça azdı. Örneğin, 2004 yılında, yabancı yatırımcı payı İMKB'de yüzde 15 ve devlet tahvillerinde yüzde 13 idi. Sonuç olarak, Türk piyasaları ve ekonomisinin, son 3 yılda giderek daha fazla dışarıya bağımlı hale geldiğini söyleyebiliriz.Türk insanı hâlâ tedirgin. Halen, vatandaş mevduatının yüzde 62.1'i dövizde. Bu oran işletmelerde yüzde 27.8'e düşüyor. Geçen yıl mayıs ayındaki dalgalanmadan önce, bu oranlar sırasıyla yüzde 43.1 ve yüzde 18.5 idi. Döviz fiyatlarında bir artış olması halinde, döviz mevduatının bir bölümünün Türk lirasına çevrildiğini görüyoruz. Bu da, döviz fiyatlarının artışını engelleyen ve ani hareketlenmeleri sınırlandıran bir olgu. Sonuçta, para politikasını yönetenlerin işi öncesine göre çok daha kolaylaşıyor. Doğal olarak, yüksek döviz rezervleri de Merkez Bankası'nın elini güçlendiriyor.Son yıllarda, döviz fiyatlarının düşük seyretmesi ve döviz faizinin Türk lirası faizinden çok düşük olması nedeniyle, Türk şirketleri giderek dışarıdan çok daha yoğun biçimde borçlanıyorlar. Buna karşılık, bankaların dışardan yaptıkları borçlanmalar sanıldığının aksine azalıyor. Türk insanı hâlã tedirgin Bu gelişme, artık şirketlerin yabancı banka ve yatırımcılarla doğrudan çalışmaya başladıkları izlenimini veriyor. Doğal olarak, bazı şirketler, sahiplerinin yurtdışındaki hesapları teminat alınarak borçlanıyorlar. Ancak, bu usule hangi oranda başvurulduğu bilinmiyor. Daha 2006 yılının birinci ayında, bankaların dışardan borçlanması 8.6 milyar doları geçmişken, bu tutar 2007'nin 7. ayında 3.9 milyar dolara düştü. Ancak aynı aylarda özel sektörün dışarıdan yaptığı borçlanma, 15.1 milyar dolardan 21.3 milyar dolara çıktı. İşte, Merkez Bankamız bu riske dikkat çekiyor.Giderek daha yoğun biçimde uluslararası borsa ve piyasalarla bütünleştiğimiz açık. Önemli olan, bu gelişmelerin bizi tamamen yönetiyor olmasına razı olmamak. ytoruner@milliyet.com.tr Piyasalarla bütünleşiyoruz