İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un niyeyse üstünde pek durulmayan şu açıklaması Gazze meselesinin özü aslında…
“Gazze Şeridi’ndeki savaş yalnızca Hamas ve ve İsrail arasındaki bir savaş değil. Aynı zamanda Batı’yı kurtarmak için savaşıyoruz!”
Nasıl yani? Gazze’nin güzel çocuklarını Batı’yı ayakta tutmak için mi katlediyor bu caniler?
Tam olarak öyle değil.. Herzog’un açıklamasının alt metninde bir kirli planın ifşası var…
Batı tam 500 yıldır dünyayı sömürüyor.. Mazlum milletlerin sahip oldukları zenginliklere zorla çöküyor. Sözde medeniyetlerini milyonlarca masumun canını alarak, kanını dökerek ayakta tutuyor.
İngiliz medyasında yayınlanan, açık kaynaklardan rahatlıkla ulaşacağınız “Filistin’de Çevresel Yıkım ve Savaş” başlıklı makaleyi okuyun. Herzog’un ne demek istediğini anlayacaksınız.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre tüm Levant Havzası boyunca bulunan petrol ve doğal gaz rezervlerinin toplam değeri 524 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
Geçen yüzyılda
İstanbul merkezli İVEM Araştırma’nın Aralık ayı Türkiye siyasi gündem araştırmasına göre Türk halkının yüzde 75,9’u İsrail’in Gazze’de bir katliam yaptığını düşünüyor. Yüzde 1,9’luk bir kesim ise “İsrail, Hamas’ın saldırısına karşılık veriyor” diyor!
Bu iki rakam sizi yanıltmasın. Türkiye’de Filistin meselesine dair toplumun tamamının sağlam bir mutabakat içinde olduğunu söylemek maalesef zor. Ankette vatandaşa yöneltilen “Yıllardır bitmeyen İsrail-Filistin krizinde kim haklı” sorusuna gelen cevaplar düşündürücü. Yüzde 75,9’a göre haklı olan Filistinliler… Yüzde 5,4’lük bir kesim ise İsrail’i haklı buluyor! “İkisi de haklı” diyen 5,6’yı, ikisini de haksız bulan yüzde 3’ü, kararsızlar ve fikri olmayanları da kattığımızda yaklaşık yüzde 25’lik bir kesimin Gazze’deki büyük insanlık dramına Fransız kaldığı rahatlıkla söylenebilir.
AK Partililerin yüzde 80,3’ü, CHP’lilerin 74,3, MHP’lilerin
Yahudiler, KKTC’de 2000’lerin başından beri 25 bin dönüm toprak satın aldı.
Sadece kendilerinden olanların oturduğu onlarca site inşa ettiler.
Geçen hafta bu köşede “Kıbrıs’ın sessiz işgali” diyerek konuya dikkat çektik.
Hemen ardından adadan henüz somutlaşmasa da ümit verici bir haber geldi.
KKTC İçişleri Bakanı Dursun Oğuz, yabancıların mülk alımına kısıtlama getirecek iki yasa tasarısı hazırladıklarını açıkladı.
KKTC’de artık yabancılar şirket kurarak yap-sat inşaat işlerine giremeyecek.
Gecikmiş ama doğru bir adım. Fakat yetersiz…
Neden yetersiz bir adım olduğunu KKTC İçişleri Bakanı’nın verdiği rakamlarla anlatalım.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda bir soru üzerine verdiği cevaba göre son beş yılda KKTC’de emlak alımı için yapılan başvuru sayısı 15 bin. KKTC’den mülk alan yabancılar arasında İsrail vatandaşları 12. sırada yer alıyor. İlk sıralarda ise İngilizler, İranlılar, Ukraynalılar ve Ruslar var.
Yani resmi kayıtlar adada bir örtülü İsrail işgali olduğu iddiasını yalanlıyor. Ancak işin bir de görünmeyen tarafı var. Oradaki gerçekler biraz can sıkıcı.
KKTC’de üçüncü ülke vatandaşlarına taşınmaz mal satışları Bakanlar Kurulu onayına bağlı olarak yapılabiliyor. KKTC vatandaşları ise hiçbir onaya gerek kalmadan sınırsız mülk satın alabiliyor. Özellikle 2000’li yılların başından beri KKTC vatandaşı olan İsrail ya da başka ülkelerden Yahudiler’in adada çok ciddi sayıda mülk sahibi olduğu bir sır değil.
KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Özel Kalem Müdürü ve gazeteci Sabahattin İsmail’in iddiasına göre adada İsrail pasaportu ile mülk alanların 12. sırada
İsrail gazetesi Haaretz’e göre ABD, Güney Kıbrıs’taki İngiliz Ağrotur Üssü üzerinden İsrail’e silah, teçhizat ve asker sevk ediyor. Ağrotur Üssü, Tel Aviv’e 180 mil, uçuş mesafesiyle 40 dakika uzaklıkta. Rum basını bir süredir ABD’nin İsrail’e gerçekleştirdiği sevkiyatla Kıbrıs adasını askeri açıdan Gazze Savaşına karıştırdığını iddia ediyor!
Sadece askeri açıdan değil sözde insani açıdan da Güney Kıbrıs’ı Gazze meselesine dahil etmek için yoğun bir mesai harcıyor ABD… Larnaka’dan Gazze’ye ulaşacak insani yardım koridoru projesi bu planın bir parçası.
Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in yardım koridoruyla ilgili yaptığı “Önemli olan yardımın ne zaman ulaşacağı değil Kıbrıs’ın rolüdür” açıklaması dikkat çekici.. Gazze can derdindeyken Rumların selden kütük kapma niyetinde olduğu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Hristodulidis’e göre bu koridor sayesinde Güney Kıbrıs’ın bölgede bir istikrar ve
Yazının başlığındaki sorunun cevabı rakamlarda gizli.
Elimde Reaksiyon Araştırma Şirketi’nin İstanbul’un 39 ilçesinde yaşayan 18 yaş üzeri bin 105 kişi ile yüz yüze görüşerek gerçekleştirdiği bir anket var.
En sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Bu ankete göre İstanbul’da seçim ortada. İstanbullu karşısına doğru ve güvenilir bir alternatif çıkarsa şehrin yönetimini değiştirebilir.
Rakamlarla devam edelim... Ankette vatandaşa öncelikle kentin sorunları sorulmuş. İstanbullunun öncelikli çözülmesi gerektiğini düşündüğü en önemli iki sorun olarak toplu taşıma ve altyapı hizmetleri öne çıkmış. Bu İstanbullunun İmamoğlu’nun belediyecilik karnesine geçer not vermediğinin bir işareti…
Ancak İmamoğlu’nun genel durumu kırıklarla dolu karneye rağmen fena değil.
İstanbul’da yaşayanların yüzde 29’u İmamoğlu’nu başarılı buluyor. Yüzde 22’lik bir kesim ise “Başarısız” diyor. Yüzde 25’e göre ise “İmamoğlu ne başarılı, ne de başarısız!”
İstanbul
Anayasa Mahkemesi (AYM), 2022’nin aralık ayında aldığı kararla 1930 yılında İstanbul İl Özel İdaresine geçen, 1952’de İl Özel İdaresi adına tescil edilen meşhur Sansaryan Han için “Mülkün devlete geçişi hukuksuzdur” dedi ve yeniden yargılama yapılmasına karar verdi. Niyeyse üzerinde pek durulmayan bu karar hukuk çevrelerinde Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin tüzel kişiliğinin tanınması şeklinde yorumlandı!
Bu tüzel kişilik meselesi önemli… Patrikhaneler değil ama Ermeni ve Rum Kilise vakıflarının tamamı birer tüzel kişilik. Ermeni Patrikhanesinin tüzel kişiliğinin hukuken tanınması olarak gösterilen bu ve benzeri kararlar sizce de “Ekümeniklik” iddiasındaki Rum Patrikhanesi’ni cesaretlendirmez mi?
Fener Rum Patrikhanesi, Lozan Antlaşması tutanakları ve yargı kararlarında Fatih Kaymakamlığına bağlı bir dini kuruluş olarak kabul ediliyor. Ama Patrikhane kendisini dünyadaki tüm Ortodoksların lideri olarak görüyor. Ve iddia o ki Kilise vakıfları üzerinden İstanbul’da tapu topluyor! Rum Patrikhanesi’nin
Gazi Mustafa Kemal’in en yakınındaki isimlerden Kılıç Ali “Atatürk’ün Hususiyetleri” adlı kitabında anlatıyor: ‘’Armstrong ismindeki meşhur bir Türk düşmanının yazdığı kitapta, Atatürk’ün aleyhinde bazı kısımlar vardı ve bunun için de hükümet tarafından memlekete sokulması menedilmişti.
Atatürk merak etti. Kitabı getirtti. Bir gece sofrada geç vakte kadar tercüme ettirerek okuttu, dinledi. Armstrong, Atatürk’ün herkesçe malûm içkisinden bahsediyor ve bunlara garazkârâne mütalâalarını da ilave ediyordu. Fakat bunları sayıp dökerken de memleketin herhangi bir felâketi veyahut memleketini ve milletini alâkadar edecek herhangi mühim bir hadise zuhur etti mi, onun içkisini de eğlencesini de bir tarafa bırakıp pençesini hadiselerin üzerine atarak Aslan gibi kükrediğini de belirtip yazmayı ihmal etmiyordu. Atatürk kitabı sonuna kadar dinledikten sonra; ‘Bunun ithalini menetmekle hükümet hataya düşmüş. Adamcağız yaptığımız sefahati eksik yazmış,