Her evde en az bir tane vardı atari. Özellikle yazın çocuklar tarafından çok oynanırdı. Okul zamanı ise hafta sonları oynanmak kaydıyla dolaplarda saklanırdı. Adaptörü ısınınca soğuması için biraz beklenirdi. Sonra tam gaz oyunlara devam. Bu perdeden sahip olmayan ev var mıydı? Bir dönem Kızılay tarafından dağıtılmış gibiydi. Görünce gözlerimiz yaşarmıyor değil. Günümüz VR teknolojisinin atası, adeta babası bu gözlüklerde oynattığımız fotoğraflar kısıtlı sayıda olsa da yine de güzeldi. Bilinçaltına ilginç mesajlar gönderen bir aletti kendisi. Sabuna yapıştırdığımız gazoz kapağı sayesinde sabunu bizim için ‘steril’ tutuyordu. Ah ah almak için neler çekmiştim. Kırtasiyede kalmamıştı, geldi mi diye elli kere kontrol etmiştim. Biraz da pahalıydı. Alıp hayvan besler gibi besliyordunuz. Yumurtadan itibaren sizin bir parçanız oluyordu. Kendisi duman değil böcek ilaçlama arabasıydı. Arkasından çıkan duman zehirliydi ama bizim umurumuzda değildi. Sis atmış gibi ortalığı birbirine katıp gidiyordu. Sis atma… Buna kolumu kaptırdığımı hatırlıyorum. Öyle tehlikeli bir ‘yaratıktı’ kendisi. Kazanında çamaşırı yıkıyordunuz, merdanesinde de sıkıyordunuz. Elde yıkasan daha az yorulursun… Hala kullanılıyor ancak 90’larda görmediğimiz bel kalmamıştı. İlginç şekilde işe yarayan ama bir o kadar da çirkin bir görüntü sergileyen eşyaydı. Günümüz dünyasında “Umut Sarıkaya kazağı” diye andığım bu kazaklar zaman zaman moda olmaya devam ediyor. Geyikli olanları en meşhuruydu. Kalemlik değil adeta mühimmat deposuydu kendisi. Her yerinden bir göz çıkıyordu. Kaba da bir şeydi haliyle. Aslında VHS kasetlerin son dönemiydi. CD’ye geçmeye başlamıştık 90’larda. Kalanların içinde de neler vardı neler… selcuk.bulut@milliyet.com.tr