Geri Dön
'Iguana Tokyo'nun ve hepimizin Aşil topuğu: Aile!

'Iguana Tokyo'nun ve hepimizin Aşil topuğu: Aile!

2014'te 'Sivas'la Venedik'ten ödülle dönen Kaan Müjdeci, artık az biraz yılan hikâyesine dönen 'Iguana Tokyo' ile sonunda karşımızda. Sonbaharda Altın Portakal'da yarışan film geçtiğimiz günlerde İstanbul Film Festivali'nde İstanbullu sinemaseverlerle buluştu. 'Çaktırmadan cesur' tavrıyla fütüristik bir anlatıya sahip olan 'Iguana Tokyo' en çok da Kaan Müjdeci'nin aldığı pozitif riskler ve son tahlilde farklı çizgisiyle hafızalara iyi ya da kötü ama mutlaka kazınacak cinsten bir iş...

Mayk Şişman
Mayk Şişman

İzleyen herkesi büyüleyen 'Sivas' filmiyle 2014 yılında düzenlenen Venedik Film Festivali'nde 'Jüri Özel Ödülü'nün sahibi olan yönetmen Kaan Müjdeci, uzun hem de çok uzun bir bekleyiş sürecinden sonra sonunda 'Iguana Tokyo' ile Altın Portakal'da karşımıza çıkmıştı. Sonbahardaki Altın Portakal'da izleyen herkesin bir hayli şaşırdığı 'Iguana Tokyo', festivalden ödülle dönmese de filmi izleyenler "Bambaşka bir film olmuş" yorumunda bulunmuş, kimileri yönetmenin aldığı riski olumlu bulurken kimileri ise Kaan Müjdeci'den böylesine bambaşka bir iş beklemediğini paylaşarak hayal kırıklığına uğramıştı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Film Festivali kapsamında en sonunda İstanbullu izleyicilerle buluşan 'Iguana Tokyo' başrollerde Ertan Saban'a 'Ertan', Saadet Işıl Aksoy'a 'Saadet' karakteri vererek, gerçeklikle 'oyun' arasında gidip gelen, bir noktadan sonra gerçek-düzmece arasındaki çizginin bulanıklaşmaya başladığı, hem bu dünyadan hem de gelecekten bir anlatı. Filmin hem yönetmenliğini hem de senaryosunu üstlenen Kaan Müjdeci, bol ödüllü 'Sivas'tan sonra bu kez 'Iguana Tokyo'da fütüristik bir dünyada evrensel bir hikâyeye odaklanıyor. Anne-baba-kız çocuğundan oluşan küçük bir ailenin hayatını mercek altına aldığımız film Tokyo'da geçiyor. Ailemiz sanal gerçeklik oyunu oynamaya başlıyor ve bu oyunla birlikte aile içindeki çizgiler giderek bulanıklaşmaya başlıyor. Çizgilerin teker teker ortadan kaybolduğu bu atmosfer görece tehlikeli bir hale ya da belki de fazlasıyla gerçek, hatta bir 'aile'ye kondurulamayacak kadar gerçek bir çizgiye bürünüyor. Kaan Müjdeci, hem bugünden hem de yarından, hem Türkiye'den ya da Japonya gibi dünyanın -teknoloji kısmı gelişmiş olması yeterli- bir başka ücrasından aslında oldukça evrensel bir portre çiziyor.

Haberin Devamı

Dezavantajlarını mümkün mertebe kapatıyor

'Iguana Tokyo', sinemaseverlerin 4 küsür yılı aşkın beklediği bir film olmanın getirdiği "Beklentiler Nirvana!" baskısı altında kısmen ezilse de son tahlilde ortaya çıkan tablo öylesine bambaşka ki sinemamızda görmeyi dilediğimiz 'çaktırmadan cesur' tavırları senaryoyla uyumlu bir şekilde görmek bu bekleyişin altını dolduruyor. Tabiatı gereği teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanması gereken bu filmin tam da -kaba tabirle- 'boyundan büyük işler'e kalkışmadan daha garanti sularda gezinmesi ilk etapta artı puan gibi dursa da elbette eksiklik de göze çarpıyor. Artı puan kısmı, son hal itibarıyla filmde sırıtan, göze çarpan bir biçim zayıflığının olmaması. Ancak söz konusu sanal gerçeklik oyunu olduğunda elbette bu noktada çok daha büyük, çok daha gösterişli ve ihtişamlı bir görselliğin bizlerle buluşması gerektiği de ortada. Müjdeci, 'Iguana Tokyo'da eksik kalan bu kısmı çözmek için hikâyeyi odak noktasında tutmuş ki doğru bir seçim. Elimizi vicdanımıza koyalım, siz de tam olarak bunu yapardınız sonuçta. Hem anlatmak istediğiniz hikâyeyi sanal gerçeklik oyunu üzerinden anlatmak istiyorsunuz ve bütçeniz bir Hollywood yapımcısı kadar yüksek değil. Haliyle dengeyi tutturma gayretiyle biçimi kotarmak ve daha güvenli sularda yüzmek isterdiniz. Fakat söz konusu hikâye olduğunda kapalı anlatımın seyirci dostu olmamasına takılmayarak ve bilakis bundan keyif alarak senaryodan ziyade kurgu/montaj kısmında ciddi bir handikapla karşılaşıyor seyirci. Oldukça kısa bir süresi olan filmin son hali "Aşırı kısa" dedirtmiyor, çünkü genel hatlarıyla hikâye biçim dezavantajına sahip olduğu için ancak bu kadar sürede toparlanabilir bir durumda. Fakat filmin bazı noktalarında "Galiba başka sahneler de vardı ama atıldı" hissi sık sık izleyiciye geçiyor. Kapalı anlatımdan farklı olarak 'kesik kesik'lik ortalar ve sonlarda hissedilir bir hale bürünüyor. İşte tam da bu kafa karışıklığı anında ise 'Sivas'ta harikalar yaratan Müjdeci, iyi bir yönetmen olduğunu hatırlatıyor ve seyirciyi son sahneye kadar taşıyor. 'Iguana Tokyo'yu son sahneye kadar merakla izliyor, bir an olsun filmden kopmuyorsunuz. Çünkü Müjdeci, senarist olarak o kadar da benzersiz olmamasına rağmen yönetmen olarak kıymetli bir isim olduğunu izleyicideki merak duygusunu diri tutmayı başararak türlü dezavantajlara rağmen gerçekleştiriyor.

Haberin Devamı

Haberin Devamı

'Tokyo' da kendini bir çıt ifade edebilmeli miydi acaba?

'Iguana Tokyo'nun 'çaktırmadan cesur'luğu ya da başrol oyuncularına gerçeklik eklemesi gibi detaylar yüz güldürse de hikâye bazında başlanan ve biten noktadaki 'dişi kuş yapar/yıkar' düzlüğü ya da fütüristik bir hikâye içinde 'aile'ye yalnızca -belki de istemeden de olsa- tek boyutlu bakmakla yetinmesi gibi kısımlar ise 'Iguana Tokyo'da eksik kaçan, ufak ama önemli detaylar arasında. 'Aile' hem film için hem de bizler için 'Aşil topuğu' kıvamında. Gücü elde eden yeni nesilin eski kuşağa yönelik tavrını her ne kadar anne ve baba figürlerinin çocuklarında gördüğü değişim üzerinden gayet güzel görsek de senaryo bazında mikrofonu sadece tadımlık bir nokta atışıyla 'Tokyo'ya uzatmak da filme önemli bir ters köşe kazandırabilirmiş ama Müjdeci bunu yapmak yerine daha çok kuşaklar arasındaki sınırı belirginleştirmekle ve pekiştirmekle yetinmiş. Elbette bu da bir seçim ama böyle bir hikâyeye 'Tokyo'yu bir çıt daha fazla katabiliyor olmak sadece o sınırın belirginleşmesini ya da yeni kuşağa söz hakkı tanımayı değil aynı zamanda seyirciyi de daha çok o sevdiğimiz ara hislere sevk edebilirmiş... 'Iguana Tokyo' süresinin kısalığıyla birlikte sadece bir değil en az birkaç kez daha izlenmeyi hak eden, teknik açıdan kusurlarını son tahlilde kapatmayı başaran, her filmde olduğu gibi günahıyla sevabıyla kendi çizgisini bulan ve yaratan kaydadeğer bir iş. Kaan Müjdeci'nin kendini aşma gayreti, bu noktada kararlılığından vazgeçmemesi, deneysellikten ya da risk almaktan korkmaması ve bütün bunları sinemamıza gayet güzel bir renk olarak katabilmeyi başarması oldukça sevimli detaylar. İçtenliğiyle seyircisine yanlışlıkla tamamen sakarlığından ötürü omuz atıp 10 saniye sonra aşırı doğal ve şaşkın bir şekilde özür dileyen, kendisine yapılan tüm eleştirileri teker teker dinleyen ancak yine de inandığını, bildiğini yapan, az biraz yılan hikâyesine dönen 'Iguana Tokyo' projesinden vazeçmeyip tamamlamayı başaran bir yönetmen Kaan Müjdeci. Elbette dijital platformlara dizi çekecek, parasını kazanacak, kendisini döndürecek. Ancak onun gibi ilk filmiyle 'Venedik'ten ödülle dönen bir ismin denesin-yanılsın fark etmez, daha çok uzun metraj çekmesi gerekiyor. 'Sivas'ın üzerine 'Iguana Tokyo'yu çeken bir yönetmenden umutlu olmamak için 'zira hiçbir sebep göremiyoruz biz ortada'...

Haberin Devamı

 

twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr

Benzer İçerikler