
Givenchy ve dünyanın en ünlü elbisesini yaratmak
Audrey Hepburn'un 'Breakfast at Tiffany' filminde giydiği siyah elbiseyi kim unutabilir? 50 yılı aşkın süredir fenomenliğini koruyan bu efsaneye parçayı böylesine büyüleyici kılan nedir?
Şöyle bir geçmişe dönüp baktığımızda, 1960-1970'li yıllarda yaşamış çoğu dünya starının Hubert de Givenchy tarafından giydirildiğini görürüz. Geçtiğimiz hafta 91 yaşında hayatını kaybeden Fransız modacı Hubert de Givenchy, Audrey Hepburn'ün 'Breakfast at Tiffany' filmiyle özdeşleşen ikonik siyah elbisenin de yaratıcısıydı. Etek kısmında daralan uzun siyah elbisenin en büyük olayı, dirseklere kadar uzanan siyah eldivenleriydi. Sırt kısmındaki yarı dairesel detayı da unutmamak gerek. Bu modern kesim detayı, Audrey'in omuzlarını ve üst kollarını ortaya çıkarıyordu.
'Breakfast at Tiffany' filminin açılış sahnesinde Audrey Hepburn'u bu elbiseyle görürüz. Diyorlar ki, o sahne çıktı çıkalı, 'dünyanın en ünlü siyah elbisesi' bu Givenchy parça olmuştur. Başka modacılar ve modaevleri tarafından defalarca taklit edilmiş, yeniden ve yeniden dikilmiştir. Gerçek elbisenin ise, 2016 yılındaki bir açık artırmada tam 467 bin 200 euro'ya satıldığını söylememiz gerek.
İşte o efsane sahne...
Modayla hiç işi olmayanlar, moda fikrinden nefret edenler, saçmasapan bulanlar bile, bir zamanlar Breakfast at Tiffany'yi izlemiş ve bu siyah elbiseye hayran olmuşlardır kesin. Tabii elbiseyi taşıyan kadına da... O sahne, modanın ötesindedir çünkü. Film çıkalı 50 yıldan fazla oldu ama hiçbirimiz unutmadık: Hepburn kocaman siyah gözlükleri ve yüksek topuzlu saçlarıyla Beşinci Cadde'de arabadan iniyor, kahvaltılık bir şeyler yerken vitrinlere bakıyor. İşte o sahne, kelimenin tam anlamıyla, eleganlığın vücut bulmuş halidir!
Peki üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen neden hala o elbiseyi konuşuyoruz? Sonuçta zaman geçiyor. Kadınlar ve gardroplar değişiyor. Tabii elbiseler de değişiyor... Ancak bu sahnede büyülü bir şey var bence. Daha güzel ve huzurlu günlerin geleceğini müjdeliyor gibi, bir tür teselli gibi... İnanılmaz romantik ve göz alıcı.
Amerikan sosyetesi Givenchy'nin peşine düştü
Bu efsane siyah elbise, tasarımcısının adını taşıyor: 'Givenchy'...
1961 yılında film yayınlandıktan kısa süre sonra Givenchy, first lady Jackie Kenndy'nin gardrobunu yeniden düzenlemek üzere görevlendirilmiş ve bu sebeple Fransa'ya uçmuştu. Buradan işlemeli eldivenler, dar ve yaka detaylı elbiseler getirdi. Getirdikleri Amerikan sosyetesi kadınları arasında anında popüler oldu. Örneğin Lee Radziwill'e bir opera elbisesi, Bunny Melon'a bir şapka getirmişti. Givenchy'nin tasarımcı zekası kadınlara yepyeni bir gardrop öneriyordu ve önerdiği her yeni parça, onları rahat ettirecek tarzda giysilerdi. Hepburn verdiği bir röportajda, "Givenchy'nin kıyafetlerini giydiğimde kendimi olduğum gibi hissediyorum. O sadece bir tasarımcı değil, aynı zamanda bir karakter yaratıcısı" demişti.
Dostukları 40 yıldan fazla sürdü
'Breakfast at Tiffany' filminde başrol Audrey Hepburn'ü, modacı Givenchy'nin giydirmesine karar verildi. Ve bu siyah elbise, Givenchy ile Hepburn'un işbirliğinin en iyi ürünü oldu.
Hepburn ve Givenchy, 1953 yılında tanıştı ve Givenchy aynı yıl Hepburn'e, 'Sabrina' filmi için yeni bir gardrop hazırladı. Ardından Audrey Hepburn'un favori modacısı ve müşterisi oldu. Audrey, Oscar töreninde Givenchy giydi. İkinci evliliğindeki gelinliğini de Givenchy'e diktirdi. Bu işbirliği 13 yıl sürdü. Dostukları ise 40 yıldan fazla...
Givenchy'nin en ünlü ve başarılı işi sadece bu siyah elbise olmadı. Siyah gece elbiselerinin gündüz de giyilebileceğini gösterdiğinde, moda dünyası epey karışmıştı. 1960'lı yılların başında dünya 'cinsel özgürlük' alarmı verirken (ve moda dünyasının en büyük 'cinsel özgürlük' karşıtı elbisesi hediye paketi gibi gelinlikler iken) Givenchy kadınlara 'bakire beyazı' adını verdiği bir gelinlik sundu. Zarif bir gelinlikti ama ismi son derece müstehcendi.
Kitapta neyse, filmde de o
'Breakfast at Tiffany' filminin uyarlandığı kitabın yazarı Truman Capote, kitapta Audrey Hepburn'un karakteri Golightly’nın giyim tarzı hakkında ipucu vermiyordu. Bu yüzden stili, bıraktığı intiba dikkate alınarak hazırlandı. Sırılsıklam aşık başkahraman Fred'in ağzından aktarılan hikayede, "Onu ilk gördüğümde üzerinde uzun siyah cool bir elbise vardı, siyah sandaletler giyiyor, inci yakalı bir kolye takıyordu" diye yazıyordu. Tıpkı filmde olduğu gibi yani... "Tüm o incecik şıklığıyla kruvasan almak üzereydi" diye devam ediyor kitap.
Yazar Truman Capote, kadın karakter yaratma konusunda usta. Şıklık işini de iyi biliyor: "Siyah gözlük takmadan dışarı çıkmazdı, her zaman bakımlıydı, kıyafetlerinin sadeliğinde iyi bir tat vardı."
Belki de Audrey Hepburn, kitaptaki başkahraman Golightly'nin ta kendisidir... Onun sade ve şık tarzı, Givenchy'ye de mükemmel bir ilham kaynağı oldu sonuçta. Givency, akıl hocası Cristobal Balenciaga'nın izinden gitti ve mentor'unun şu sözünü hiç çiğnemedi:
"Bir çizginin gerçek anlamını ortaya çıkarmak için sadeleştirin, sadeleştirin, sadeleştirin."
Cristobal Balenciaga