Geri Dön
Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris) filmi ne anlatmak istiyor?

Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris) filmi ne anlatmak istiyor?

Woody Allen'ın 2011 yapımı filmine gelin hep birlikte Molatik olalım...

Aygül Atay
Aygül Atay

Filmin ana karakteri olan Gil, Paris'e hayran bir yazardır. Kitabını yazmak üzere her gece yarısı Paris sokaklarında dolaşmaya çıkar. Paris'i geceleri daha çok sevmesinin sebebini onun gece gibi karanlık ve kapalı ruhuna benzemesiyle ilişkili olabilir. Gil nostaljik objeleri oldukça sevmektedir. Gil nişanlıdır ve nişanlısıyla oldukça zıt karakterlere sahiptir. Bunun yansımaları filmde genellikle farklı yerlere gitmelerinden, birlikte gittikleri yerlerde de farklı taraflara yönelmelerinden çıkarılabilir. İki karakter adeta iki farklı dünyanın tek bir kesitinde buluşmuş gibidir o da evdir. Nişanlısı arkadaşlarıyla eğlenmeye giderken, ailesiyle yemeğe çıkarken Gil kitabını yazmanın peşindedir. Gece yarısı olduğunda Paris sokaklarında dolaşan Gil'i bir araba alarak farklı bir diyara götürür. Bu diyar Gil'in altın çağı olan 1920'li yıllardır. Gil'in ilham aldığı hatta imrendiği, dönemin ünlü sanatçıları gittiği o farklı dünyadadır. Gil onlarla tanışır, konuşur ve kitabına dair fikir almak ister. Fakat gündüz olunca nişanlısına olan biteni anlatan Gil bir türlü inandırmayı başaramaz hatta ''deli'' olarak adlandırılır. Bu noktada bilinmezliğin büyük sorunsalı içerisine düşen Gil kitabını yazmak için her gece Paris sokaklarında dolaşmaya çıkmaya devam eder. Gerçek kavramını sorgularken filmde Gil kendi gerçekliğini yaşamaya devam eder. Zamanlar arası yolculuk yapan Gil bunu git gide normalleştirir. Daha sonra Gil, Picasso'nun sevgilisi Adriana ile tanışır ve ona âşık olur. İki uzam ve zaman arasında gidip gelen Gil artık iki kadın arasında gidip gelmektedir. O noktada nişanlısını gerçekten sevip sevmediğini sorgulamaya başlar. Çünkü ona hayatındaki kadınla beraberken ölüm korkusu yaşamadığında bunun gerçek bir aşk olduğu söylenmiştir ve o bu durumu Adriana'yı öperken yaşamıştır. Var olan ilişkisini sorgularken Adriana'ya git gide daha çok âşık olmaktadır. Gil dönemler arasında yolculuk yapmakta yani aslında kendi altın çağına gitmektedir.

Haberin Devamı

Dil, Arzular ve Öteki


Zaman kavramının belirsizliği ve zamanlar arasılığı yansıtan filme zaman ve uzam açısından bakıldığında; Lacan bağlamında gerçek tanımlanamayan, anlamlanamayan ve simgeleştirilemeyen bir şey olduğundan bu anlamıyla Gil'in gece yarısı altın çağına gitmesi gerçek olarak adlandırılabilir. Çünkü gerçek bilinmeyendir. Aslında Gil gece yarısı onu alan arabaya biner ama nereye gittiğini bilmez. Bu anlamda durum Lacan'ın gerçek tanımıyla örtüşmektedir. Gil'in normal hayatı ise gerçekliktir. Aynı zamanda Gil'in her gece yarısı gittiği altın çağı onun bilinçdışı düzeyini simgelemektedir. Lacan'ın dediği üzere bilinçdışı hayatta sebebi bilinmeyen kararlar, kasıtsız davranışlardır. Gil'in anlamlandıramadığı olayların sebebi tam da budur. Filmde Gil ile aynı dili konuşanlar Gil gibi olan insanlardır. Dil ile anlam dünyamızı inşa ederiz. Gil ile aynı dili konuşanlar aslında onun dünyasına ait, onun gibi olan insanlardır. Dil meselesi bunu belirtmek için vurgulanmış olabilir. Hatta onunla farklı dili konuşanlar Lacancı bakış açısıyla 'dilin ötekisi'dir. Yani Gil karakteri için 'Öteki'dir. Bilinçdışının söylevi olarak tabir edilen Öteki aslında Gil'in altın çağına gittiğinde ona yaşamını sorgulatan diğer karakterlerdir. Bunun ardında yatan varoluş kaygısını Lacan, Öteki ile karşılaşmada yaşanan öznenin parçalanışıyla açıklar. Özne kendini bir yere ait hissetmez, zaman uzam kırılması yaşar. Arzular, tutkular Öteki tarafından belirlenir. Filmde Gil'in hayatını sorgulamasına sebep olan söylemler Öteki tarafından söylenmiştir. Gil bunlarla çarpıştıktan sonra kendine yabancılaşır. Artık tanımlı bir özne olduğundan, o kalıbın içine daha fazla girer ve özünden uzaklaşır. Filmin sonunda nişanlısından ayrılması ve en baştaki tavırlardan farklı davranmasının sebebi de budur. Stein Gil'in yazdığı kitabı inceler ve yorumlarken ''Öteki'' olarak adlandırılan Stein, Gil'e nişanlısının onu aldattığı gerçeğini söylemiş olur. Gil bunun üzerine nişanlısından ayrılır.

Haberin Devamı


Zamanın belirsizliği

Haberin Devamı

Filmdeki zamansızlık olgusu modern çağ ile bağdaşmaktadır. Bu noktada Gil, modern öznenin parçalanışına işaret etmektedir. Bu noktada Gil modern öznenin kimlik bunalımını resmetmektedir. Çünkü kimlik, bireyin geçmişle ödeşimlerini, bugünkü rollerini ve geleceğe yönelik isteklerini harmanlayarak bütünleştirme üzerine odaklanır. Bunlar arasında bağlantı kurmayı amaçlar. Bu bağlantı kurulamadığında kimlik bunalımı -karmaşası- sorunu ortaya çıkmaktadır. Gil'in yaşadığı bu durum kişiliğinde, fikirlerinde bazı gelgitlere sebep olmaktadır. İnsan hem rasyonel hem de irrasyonel düşünme potansiyeline sahiptir. Gil'in yaşadığı duygu durum değişimi akılcı-duygusal kuram bağlamında açılanabilir. Gil kararlarını sorgularken mantıklı ve mantıksız olmak üzere ayrışır. Bu kurama göre bireyin mantıklı ve akılcı olmayan yaklaşımlarını, içsel durumunu değiştirmek için bir mücadele halinde olmasına işaret eder. Gil karakteri filmde aslında böyle bir mücadelenin içindedir. Geç modern dönem bireylere hayatı anlamlandırma şansı tanımamaktadır. Çünkü bunun için zaman yoktur, zaman hızla akıp gitmektedir. Durmak ölmeyi sembolize eder. Regresyon yani gerileme psikanalizde içsel zorluklar, çatışmalar veya anksiyete nedeniyle ruhsal süreçlerde geri gitme anlamında kullanılmaktadır. Birey yaşadığı dönemin zorluklarından kaçmak için bunların olmadığı döneme regrese olmaktadır. Bilinçdışı arzuyla o döneme gitmek ister. Ruh anlamını bulduğu zamana, mekâna dönmek ister. Nostalji belli bir dönemin arzusu olmaktan çıkıp ruhsal bir ihtiyaca dönüşmüştür. Bir özlemi işaret ediyor oluşuyla nostalji, tutunma ihtiyacını karşılamaktadır.

Haberin Devamı


Nostalji olgusu


Nostalji, zamana ve uzama tutunuşu açıklamaktadır. İşte bu nostalji; anlam ve köken bulduğumuz zaman ve uzam, filmde Gil karakterinin her gece yarısı gittiği altın çağıdır. Altın çağ, reddetmekle elde edilir denilebilir. Filmde yer alan nostalji kavramı şimdiyi reddetmektir. Bugünden memnun olmamaktır. Bilinçdışı arzusudur, bulunduğu yaşamın zorluklarından arındığı bir çeşit kaçış yoludur. Hatta bu kaçış başka bir bakışla Freud'un Gündüz Düşü olarak adlandırdığı olguya benzemektedir. Bilinçli hayal kurmanın ve tatmin olmanın yolu olan gündüz düşü baskılanmış arzuların açığa çıktığı kısımdır. Filmde metaforik olarak vurgulanan Rodin'in Düşünen Adam heykeliyle verilen ''normal dışı, deli'' mesajıdır. Filmde birkaç kez gösterilen bu heykel, ana karakter olan Gil ile özdeşleştirilmiş ve bir benzetme olarak kullanılmıştır.

Haberin Devamı


Çevresindekilere göre Gil anormal davranışlar sergilemektedir. Gece yarısı başka bir diyara gittiğini nişanlısına söyleyen Gil, nişanlısından ''deli'' muamelesi görür ve ciddiye alınmaz. Freud anormal davranışları gerçekte, kişinin iç çatışmalarından kurtulması için gösterdiği yetersiz çabanın belirtisi olarak tanımlamıştır. Freud'a göre kişinin çevreden gelen tehlikelere karşı tepkisi korku duygusudur. Bu duygu mantıklı yöntemlerle, savunma mekanizmalarıyla denetlenmezse gerçekçi olmayan yöntemlere başvurulabilir. Bu durumda Gil karakterinin hayata dair korkuları, kitabını iyi yazamama korkusu ve gerçek bir yazar olamama korkusu bastırma mekanizmalarını uygulamasına sebep olmuş olabilir. Farklı bir döneme gitmesi belki de yüzleşemediği gerçekleri bastırmak istediğindendir.


Filmin sonunda Gil hayatını tamamen farklı bir şekilde yaşamaya devam eder. Nişanlısından ayrılır, Paris'ten dönmeyecektir ve bundan sonra nostalji dükkanında tanıştığı kız yanındadır. Gil, altın çağına gidip ''Öteki'' ile karşılaşıp gerçeklerle yüzleşmiştir. Çünkü özneyi belirleyen ötekinin bakışıdır. Çünkü Lacan'ın deyimiyle görme biçimi yalnızca öznenin bakışına dair bir şey değildir. Bir yönelmişlik durumudur; birey aslında olanı değil, olmasını istediğini görür. Aynı zamanda dil ötekiyle kurulan bağdır. İmgesel düzenden simgesel düzene geçen özne artık dilin ve ötekinin alanına girmiştir. Artık parçalanmışlığı ve bölünmüşlüğü apaçık yaşar. Gil'in yaşadığı ikilem öznenin parçalanışıdır. Ötekiyle karşılaştıktan sonra gerçekliğine geri dönen Gil için hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Bundan sonra baskılaması gereken bir şey yoktur ve çanlar çalsa da altın çağına gitmez.

Benzer İçerikler