Geri Dön
Martin Scorsese: Efsane filmlerin efsane yönetmeni

Martin Scorsese: Efsane filmlerin efsane yönetmeni

Martin Scorsese dünyaca ünlü bir yönetmen, bir efsane. 70’li yıllardan günümüze unutulmaz filmler yöneten ve çektiği filmlerle her birimizin hafızlarına kazınan Martin Scorsese'nin yaşamına gelin Molatik olalım...

Kurabiye Canavarı
Kurabiye Canavarı

New York Üniversitesi Sinema bölümünden yüksek lisans ile mezun oldu...

Sicilya kökenli işçi sınıfı bir ailenin ikinci çocuğu olarak 17 Ekim 1942’de dünyaya gelen Martin Scorsese’nin çocukluğu Manhattan’ın “Küçük İtalya” olarak bilinen mahallesinde geçti. Bu çevrede geçen gençlik yılları, kendisine kariyeriyle ilgili oldukça ilham verdi ve o yıllarda keşfettiği New York, ileride çekeceği filmlere iyi birer dekor zemini sundu. Küçük yaşında astım hastalığından muzdarip olan Scorsese, bu yıllarda sinemaya ilgi duymaya başladı. 1960 yılında New York Üniversitesi Sinema bölümüne girdi ve önce 1964 yılında mezun oldu. Ardından 1966 yılında yüksek lisansını aldı.

Taxi Driver ile Palme d'Or ve birden fazla Oscar...

Scorsese, 1970’li yıllarda o dönemin önemli sinemacılarından, Francis Ford Coppola, Brian De Palma, George Lucas ve Steven Spielberg ile yakınlık kurdu. Birçok projede birlikte çalışacağı Robert De Niro‘yu Scorsese’ye tanıştıran isim de zaten ünlü yönetmen De Palma.

1976 yılında, en başarılı filmlerinden biri olan ‘Taxi Driver’ı Robert De Niro, Judie Foster ve Harvey Keitel gibi bir kadroyla çekti. Aynı yıl Palme d’Or ödülünü aldı ve birden fazla Oscar’a aday oldu. Bu başarının ardından Scorsese, ilk büyük bütçeli filmine soyundu: ‘New York, New York’. Beklediği başarıyı gösteremeyen bu filmin ardından Scorsese bunalıma girdi ve bu dönemde ciddi bir kokain bağımlılığı yaşadı.

Robert De Niro, Scorsese’i kendisinin en iyi filmi olarak görülen “Raging Bull“u çekmeye ikna ederek Scorsese’i kokainden kurtarmayı başardı. İngiltere’nin prestijli dergisi “Sight and Sound” tarafından 1980lerin en iyi filmi seçilem bu yapım, Scorsese’e –en iyi yönetmen dalı da dahil olmak üzere- 8 Oscar adaylığını da beraberinde getirdi. En iyi aktör dalında De Niro Oscar’ı almayı başarırken en iyi yönetmen ödülü, o yıl, “Ordinary People” ile Robert Redford‘un oldu.

Goodfellas, The Departed, The Irishman...

1983 yılında, De Niro’yla 5. ortak yapımı olan “The King of Comedy“yi çekti. Son çalışmalarındaki dışavurumsal tavır bu eserde, yer yer sürrealizme kadar gitti. Gişede çok iş yapamayan bu film, gösterime girdikten sonraki yıllarda olumlu eleştiriler kazandı. Aynı yıl, yönetmen, uzun soluklu kişisel çalışması olan, 1951, Nikos Kazantzakis kitabından uyarlama; “The Last Temptation of Christ” projesine başladı. Scorsese, 1988 yılında, senaryosunu Paul Schrader‘ın kaleme aldığı bu projeyle geri döndü ve yine en iyi yönetmen dalında Oscar’a aday oldu ve yine eli boş döndü.

1990lara gelince, Scorsese başarılı sinema kariyerine “Goodfellas” (1990), “Cape Fear” (1991), “The Age of Innocence”(1993), “Casino” (1995), “Kundun” ([]) ve “Bringing Out the Dead” (1999) gibi filmlerle devam etti. 2000li yıllarda çıkardığı, “Gangs of New York” ve “The Aviator” ([]) adlı filmleriyle ses getirdi. Leonardo Di Caprio ile çalışmalarını sürdüren ünlü yönetmen, 2006 yılında “The Departed” filmini tamamladı. Yakın bir zaman önce internet üzerinden yayınlanan The Irishman da yönetmenin son ve çok fazla ilgi gören bir çalışması. Hala daha yeni projeler üzerinde çalışan Scorsese, büyük bütçeli filmler yapmaya devam ediyor.

Benzer İçerikler