Moda
Sağlık
Foto Galeri
Yazarlar

“SHAKESPEARE YUHLANMIŞTI”

Geçtiğimiz aylarda ‘Direklerarası Naşit Bey Kumpanyası’nı kuran İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçısı Naşit Özcan, dedesi Naşit Bey’in Türk tiyatrosunda yazılı metinle sahneye çıkan ilk tuluat sanatçısı olduğunu belirtti.

|

* Kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Enteresan bir soru. Son birkaç aydır bütün tanıdıklar: “Artık bir kitap yaz. Tembellik yapma” diyor. Ne yazacağım? “Çukurcuma’da doğdun. Levantenlerin arasında büyüdün. Annen Rum. Baban Selim Naşit. Deden Naşit Bey. Halan Adile Naşit. Yaz da anı olarak kalsın.” Düşünmüyor değilim aslında.

* Sizin soyadınız neden farklı?
Dedem soyadı kanunu çıkınca ‘Özcan’ adını almış. Çocuklarının nüfusuna kendi ismini de kaydettirmiş. Halam ve babam Özcan’ı kullanmadı. Babam Selim Naşit Özcan, halam Adile Naşit Özcan. Ben de Necip Naşit Özcan. ‘Necip Naşit’ diyebilirdim. Ama ‘Necip Bey Briyantinleri’nden dolayı bu ismi hiç sevmedim. Annem ilkokula giderken bu briyantinden sürerdi, kafam malak yalamış gibi olurdu. Delirirdim ve ağlardım. Necip’ten nefret ettim.

TRT de yanan filmler!
* Naşit Bey’in Türk Tiyatrosu’ndaki yeri nedir?
Dedem Naşit Bey, Türkiye’de ilk yazılı metinle sahneye çıkan adamdır. Tuluat sanatçısıdır ama bir tiyatro eseri vardır elinde, prova yapar. Yedi yörenin lehçesini konuşurmuş. Bir gün Shakespeare’ı oynamak istemiş. Seyirciden gelen tepki: “Yuuh yeter be!” olmuş. Dedem de “Evet kardeşim, bu oyun bir facia” diyor. Ama trajedi anlamında söylüyor. Sonra oyunu kaldırıyor.

* ‘Abdülhamit’i güldüren adam’ diye geçiyor adı.
Evet, Yıldız Sarayı’nda dedem şeref konuğuydu. ‘Naşit Efendi’ değil, “Naşit Bey” denirdi. O denli saygı duyulurdu. Muhsin Ertuğrul’un şehir tiyatrosunda da şeref konuğuydu. Yılda bir davet edermiş. Zaten ilk filmi ‘Bir Millet Uyanıyor’u Muhsin Ertuğrul’la beraber çekti. TRT’de yandı o filmler. O Kel Hasan’ın yanında başlıyor. Sonra İsmail Dümbüllü onun yanında çalışıyor. Kavuklu Hamdi, ona kavuğunu teslim ediyor. Ama o kavuk yoktur. O bir simge sadece. Dedemin bütün eşyası gitmiş. Acılar var sonrasında, hepimizde olduğu gibi.

* Bu acılar, tiyatro binasının elinden alınmasıyla mı başlıyor?
Şehzadebaşı’nda Turhan Tiyatrosu’nda Naşit Tiyatrosu açıkken dedem turneye çıkmazmış. 40’lı yıllarda sinemalardan sonra iflas ettiğinde turneye çıkmak zorunda kalıyor. Kiracıydı, mal sahibi pasaj yapmayı düşünüyordu. “Naşit Beyciğim sen 50 kişiye oynuyorsun. Sinemalarda kıyamet kopuyor” diyor. Sonra orası sinema oldu. Ardından Milli Piyango gişesi açıyor. Yediremiyor kendisine, sinirleri bozuluyor. Bakırköy’e kaldırıyorlar sonra da evinde vefat ediyor.

* Bir tiyatrocunun çocuğu olmak bu mesleğe nasıl bir bağlılık yaratıyor?
Selim ve Adile tiyatronun üstünde yaşıyormuş. Hatta yattıkları odanın zemininde bir çatlak varmış. O çatlaktan sahne görünürmüş. Oradan oyunu seyrediyorlarmış. Babam, halamdan üç yaş büyüktür. Dedem, Adile’nin oyuncu olmasını istiyormuş ama babamın asla. Onun enerjisini yüksek görürmüş. Babam da benim tiyatrocu olmamı istemedi, Ankara’da konservatuara gitmeme izin vermedi. Çocukken sahnede sek sek oynardım. Tiyatroya hiç dışından bakmadım. Hatta tiyatroda kalmak için minder satardım. Ali Poyrazoğlu’nun gişesinde bilet keserdim. Başka bir şey bilmedim. Yaşam biçimim benim.

“TiYATRODA AST VE ÜST VARDIR!“
* Babanızın bir süre aynı sahneyi paylaştı Muammer Karaca’ya dair anılarınız var mı?
Çok radikal bir adamdı. Hatta dönemin Başbakanı Süleyman Demirel oyunu seyrederken Demirel’e ‘çaktığı’ anlatılır. Siyaset yapmaktan korkmazdı. O zamanın siyasileri hazmedecek olgunluktaymış. Ama kendinden başkasının alkışlanmasını istemez- di. Böyle bir tuhaflık var sanatçılarımızda.

* Rahmetli Gazanfer Özcan da öyle miydi?
Aynen öyleydi. Sahne atardı. Babam bazen üzgün gelirdi. “Ne oldu?” derdim. “Alkış aldım diye sahneyi kaldırdı” derdi. Patronların baskısı vardı. Patron değilsen hakkın yok. “Git” dedi mi yandın, çoluk çocuk ekmek bekliyor.

* İzmir Fuarı için yapılan turnede bir oyuncunun, Gazanfer Özcan geldiğinde ayaklarını uzatarak oturduğu için işten atıldığını biliyorum. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Tiyatroyu bir askeri karargah olarak düşünün. Ast ve üst ilişkisi vardır. Büyüklerine saygı duymak zorundasın, aynı mesleği yapıyorsun ve onlar senin en üstlerin. Buradan Erol Ağabey (Keskin) geçerse böyle oturamam, toparlanırım. Eğer toparlanmadıysa Gazanfer Özcan sinirlenir. Bu “Sen beni hiçe sayıyorsun” demektir. Maalesef yeni nesil bunu bilmiyor. Kovulmaya bir şey diyemem ama tepki göstermek zorundasınız. Yoksa bu saygısızlık sahneye yansır. Tiyatro eğitimi alırken tiyatro terbiyesi de almak zorundasın.

* Siz baskı gördünüz mü?
Şehir Tiyatrosu’na ilk girdiğimde tuluat yaptım sahnede. Genlerde var ya. Oyuncu arkadaşlarım çok beğendi. Fakat Gencay Gürün’e şikayet geldi, o tuluatı kaldırmak zorunda kaldım. Adımı tuluatçıya çıkardılar. Uzun yıllar temizleyemedim. Doğru muydu yaptığım? Yerindeydi ama yapmamam gerekiyormuş. Tuluat yapamayanlar sizin kötü algılanmanıza neden oluyor.

* Bugünün önemli tuluatçıları arasında kimleri görüyorsunuz?
Cem Yılmaz sıkı bir tuluatçı. Çok plastik bir zekası var. Hazır cevap olmak çok önemli. ‘Modern meddah’ diyebiliriz ona. Tuluat dünyanın en zor işlerinden biridir. Çok büyük hatalar yapılabilir. Aşıkların atışmalarına benzer. Çok zeki olman gerekir. Öyle bir laf edersin ki batırırsın, seyirci bulamazsın. Elbette Zihni (Göktay) Ağabey var, Lüküs Hayat’ta 30 yıla yaklaştı.


“ADiLE TEYZEMi iSTiYORUM”
* İki sene beraber yaşadık. 15 yaşında vefat eden oğlunun yerine koydu beni. Onun bir ritüeli vardı. Rakı masasına otururdu. Her gece ağlardı. Bu onu bitirdi, öyle kanser oldu.
* Okulları ziyaret ettiğinde izdiham yaşanırdı. O bölgedeki tüm çocuklar akın ederdi. “İşaret etsem karşı binayı yıkar bu böcekler” derdi. Öyle seviyorlardı. O istediği için dişini fırçalayanlar, süt içenler vardı.
* Postacı nefret etmişti. Sırtında küfeyle mektupları bırakırdu. O zamanlar doğalgaz yok, soba yakılırdı. Eniştem onlarla evi ısıtırdı.
* Evden kaçıp kapıya gelen çocuklar olurdu. O da onlardan kaçıyordu, telefonları açmıyordu. On binlerce telefon gelirdi.
* Bir gün, bir oto tamircisi anlattı. Eve gittiğinde bakmış kızı ağlıyor “Adile teyzemi istiyorum, Adile teyzemi aldılar bugün götürdüler ” diye. Meğer eve icraya gelip televizyonu götürmüşler. Hemen para bulup televizyon almış.
* İsimlerle ilgili çok istek gelirdi. “Neden çocuğumuzun adını söylemiyorsunuz?” diye soranlar olurdu. Halam, spontane seçerdi isimleri.

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.