Olivier Houalet, Nambia'da 'çitalara fısıldayan adam' olarak biliniyor. 18 yaşındayken tüm hayatını Fransa'da bırakıp Afrika'ya adım atan bu genç adam, yıllarını çitaları gözlemleyerek geçirmiş. Houalet tam 10 yıldır Afrika'da bir tarzan gibi yaşıyor. Doğada yalnız yaşayan, annesi tarafından dışlanan büyük kedilerin bakımı tamamiyle ona ait. Olivier, şimdiye kadar yüzlerce çitaya bakarak ve onları eğiterek bugünlere gelmiş. Genç adam çitalarla yaşamını şöyle özetliyor; Eğer bir çita gibi düşünürseniz, sizi gruplarına alırlar.Korkusuz olmak gerçekten zor.Pek çok hayvan, ölümcül yılanlar, aslanlar, özellikle kendilerini korumak için öldürme yolunu seçer, yapmaları gerektiği için. Çitalar için de bu geçerli. Olivier çitalara avcılık konusunda da eğitim veriyor. En zorlandığı konu ise bebek çitalara avlanmayı öğretmek. Normalde anneleriyle geçirdikleri ilk iki yılda bunun pratiğini yapıyorlar. Eğer anneleri yoksa, tek yapmanız gereken annesi olmayan tüm yavru çitaları, bir araya getirip onları bir grup olarak yetiştirmek, büyütmek. Çitalarla kurduğu iletişimin temelinde ise vücut dili yatıyor. Göz teması çok önemli. Eğer size saldıracaklarını anlarsanız asla korkmamalısınız. Karşılarında güçlü durmalısınız. Onları kandıramazsınız. Hemen anlarlar Olivier'ın macera dolu bu yaşamı yine bir Fransız olan tarzan kız Tippi'yi akıllara getiyor. Fransa'daki modern hayattan sıkılıp Afrika'ya yerleşen fotoğrafçı Alain Degre ve Sylvie çiftinin ormanda doğan ve 9 yaşına kadar hayvanların arasında büyüyen kızları Tippi'nin hayatı tıpkı bir film gibi. Afrika'da geçirdiği günleri 'Afrikalı Tippi' adlı bir kitapta toplanan Tippi'nin tam adı Tippi Benjamine Okanti Degre. İsim ararken oyuncu Tippi Hedren'den esinlenen ailesi, Benjamine adlı arkadaşlarını da kıramamış! Okanti ise Ovambo dilinde kedigillerden gelen küçük yırtıcı bir hayvan.. Tippi'nin doğumundan önce Cartier firmasında çalışan annesi Sylvie ve müzik yapımcısı babası Alain Degre, Paris'te çok mutsuz olduklarına karar vermiş. Degre ailesi jip, kamera, fotoğraf makinesi gibi eşyalardan oluşan tüm malvarlıklarıyla yedi yıl Güney Afrika'da dolaşıp durmuş. Özellikle de Namibya, Güney Afrika'da ve Bostwana sınırındaki uçsuz bucaksız Kalahari Çölü'nde. Tippi'nin en yakın arkadaşları ise devekuşu, abi dediği 30 yaşındaki fil Abu, birlikte öğlen uykusuna yattığı yavru leopar olur. Ancak Tippi'nin Afrika'daki yaşamı, okul çağına gelince sonra eriyor. Çünkü ailesi küçük kızın eğitimi için Fransa'ya taşınmaya karar veriyor. Tippi, Paris'e taşındıktan sonra modern hayata bir süre ayak uyduramıyor. Okula gidemiyor ve eve özel bir öğretmen geliyor. Çünkü leoparlar ve fillerle oynayan Tippi yaşıtlarıyla oynayamıyor. Vahşi doğadaki vahşi çocukluğunu artık geride bırakan Tippi, o günlerini hiçbir zaman unutmadığını söylüyor. bugün 18 yaşında genç bir kız olan Tippi, hala Paris'te yaşıyor ve Sorbonne Üniversitesi'nde sinema üzerine eğitimini sürdürüyor.