O, tam 46 yıldır tiyatro oyuncusu ve sunucu... İlk kez bir dizide oynadı... Tiyatro sahnesinde canlandırdığı sayısız karakterden sonra Yazıcıoğlı şimdide “Karadayı” dizisinde “Mehmet Saim” rolüyle seyirci karşısına çıkıyor. Bu güne kadar hiçbir dizi teklifini kabul etmediğini söyleyen Yazıcıoğlu'na bunun nedenini sorduk. “Mehmet Saim Bey”le aranız nasıl? Oyuncu olarak çok iyi ama karakter değil. Benimle çok fazla örtüşen bir rol değil ama oyuncu kendisiyle ters bir karakteri oynadığı zaman zevk alır. Ben de “Mehmet Saim”e hayat verirken büyük keyif alıyorum. Gelecek bölümlerde seyirciyi neler bekliyor? Geleceğe dönük pek bir şey bilmiyorum. Aslında bu konuda seyirciyle farkımız yok. Çünkü biz senaryoyu beş gün önce, seyirci beş gün sonra öğreniyor. Zaten Ay Yapım’ın politikası da bilinmesinden yana değil. Ben sonuna kadar bu ilginin devam etmesi için gerilimin sürmesinden yanayım. Çünkü dünyada iyiler ve kötüler var. Bu iyiler ve kötülerin çatışması nereye varacak merak ediyorum. MİLLİYET MAGAZİN SERVİSİ RÖPORTAJ: MELİS GÜVENÇ FOTOĞRAF: HÜSEYİN ÖZDEMİR Aşırı korumacı bir babayım. Ama kızlarımın önüne çıkmam. Egoist değilimdir benim için önce çocuklarım ve ailem, en son ben gelirim. Kararlarımı onlara sorarak alırım... Birçok kişi beni örnek baba olarak gösterir. Ben de babalık mesleğini çok iyi yaptığımı düşünüyorum. Çocuklarımla birlikte büyüme zevkini yaşadım. Onun için çocuklarımın da kararlarına saygı duyuyorum. Kendini değil çocuklarını öne çıkarıyorsunuz. Bir de çocuklarınız kız olduğu zaman hayata 1-0 önce başlıyorsunuz. Kızlarımla büyüdük, geliştik, öğrendik. Artık onları uyarmak zorunda değilim. Hayatı öğrenen çocuklar oldular. O yüzden çok fazla tepelerine binmeme gerek kalmıyor... Birgün “Mehmet Saim” asılırsa herhalde bayram yaparlar. Beni sokakta gördüklerinde “Mehmet Saim’den nefret ediyoruz ama seni seviyoruz” diyorlar. Bu durum hoşuma gidiyor. Çünkü oyunculuğun onları ne kadar etkilediğini görüyorum. Zaten bu dizinin başarısını da dizideki oyunculukların inandırıcı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Ölçüyü aşan diziler var. Oyuncu olmayan, dublajla yapay tiplerle halka yutturulan diziler var. Onların da yolu açık olsun... Kesinlikle var. 46 yıllık tiyatrocuyum, bir sürü dizi senaryosu geldi ve hiçbiri içime sinmedi. Çünkü sorduğum ilk soru “Senaryoyu değiştirme hakkım var mı?”, “Kim çekecek?” ve “Kimler oynuyor?”dur. Oyuncu olmayanlarla oynamamak gibi bir prensibim var. “Karadayı”yı hem gerçek oyuncuların olduğu bir iş, hem de yapım şirketi teknik ekibe çok önem verdiği için kabul ettim. Rol seçerken nelere dikkat edersiniz? Kolay rol sevmem. Canlandıracağım rolün kendi karakterimin dışında çizgileri olmasını isterim. Bir de ters köşe roller çok avantajlıdır. Kadın rolü bile gelse oynarım. Tiyatro sahnesinde hayat verdiğiniz en keyif aldığınız rol hangisiydi? Çehov’un “Vişne Bahçesi” ve Bilge Su Erenus’un “Misafir”inde büyük bir keyifle oynadım. Şimdi oynadığım “Sinema Artisti Olmak İstiyorum” oyunundan da büyük keyif alıyorum. Ama diğerlerinden ayrı, özel bir yere koyacak olursam “Misafir” oyunu benim için çok farklıdır. Çünkü orada yedi farklı rol oynuyordum. Almanya’dan köyüne gelip adaptasyon sorunu yaşayan orta yaşlı bir işçinin kendisini, karısını, babasını ve çocuklarını ses değişimleri ve kuklalarla oynuyordum. O rol benim için hem çok yorucu hem de çok keyifliydi... Setlerdeki bekleme sürelerinden şikayet eden oyuncular var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Üç saat ışığın kameranın hazırlanmasını bekliyoruz. Ama bu milletin şişirdiği gibi tükenmişlik sendromu değil, şımarıklık sendromu. Orada birlikte bir iş yapılıyor. Setteki herkes seni bekletebilir. Bunun bir sürü sebebi vardır. Ama bu daha iyi bir sonuca vardırır. O yüzden bu çocukların şımarıklıktan başka dertleri olduğunu düşünmüyorum. 90’lı yıllara göre halkın beğenisi değişti. Halk artık kaliteli bilgi yarışma programlarını tercih ediyor. Artık “Seç Bakalım” tarzı yarışmaların tutacağını düşünmüyorum. İnsanlar gülmek istiyor ama hayatın gerçeklerinden kopmak istemiyor. O yüzden biraz dizilere sardılar, ağlamaktan yanalar. Ama biz ikisinin ortası az sulu bir yarışma programı bulacağız. 1995 ve 2011 yıllarında bir rahatsızlık geçirdiniz... Ben sesimle ekmeğimi kazanıyordum. Hergün dublaj yapıyordum, tiyatroda haftada dokuz oyun oynardık. Reklamda oynar, seslendirirdim. Her dakika konuşan bir adamdım. Dur durak bilmiyor hep çalışıyordum. Herhalde bu hastalık bana durup dinlenmem için Allah’ın bir uyarısıydı. Kötü bir uyarıydı ama o uyarıyı aldık derledik, topladık, attık. Hayat bağları beni bırakmıyor. “Neden ben” diye çok sorguladım ama umutsuzluğa kapılmadım. Çünkü yaşamayı seviyorum, iki tane çok güzel kızım var, onlara daha doyamadım ve onların bana ihtiyacı var diye düşündüm. Hayata dört elle sarıldım. Tek hatam bu can havliyle acele ameliyatlar olmam oldu. Bir hata oldu sesimi kaybettim. 8 ay sonrasında bir mucize oldu ve tek ses teliyle çıkmayacak bir sesle konuşmaya başladım. Bu süreçte yanımda kimlerin olduğunu gördüm. Yanımda olanlara dört elle sahip çıktım hâlâ onlarla yaşıyorum. Çok yakınım olup hiç yanımda olmayanları da gördüm onlara sitem ettim ama suçlamadım. Oğlum diye gördüğüm bir çok insan uzak durdu. Bu süre zarfında hayatınızda yapmak istediğiniz başka bir şey olmadı mı ? Kitap yazmayı istedim ve yazdım. Yıllarca dublaj yaptım. Radyo piyeslerinde oynadım. Çok tatminkâr bir sanat yaşamım oldu ama sanatın sonu yok. İşimi yaptığım, keyif aldığım ve istismar edilmediğim sürece oturmayı düşünmüyorum. Kitap için yeni projeniz var mı? Şu an için ikinci bir kitap yazmak zor. İlk kitap boş bir zamanıma denk geldi. Belki daha ilerleyen zamanlarda tekrar düşünebilirim. Dizi dışında televizyon projeleriniz var mı? Bu sene sadece diziye odaklandım ama ileriki günlerede hazırlığını yaptığım şeyler var. Bir sonraki yıl yapmayı düşündüğüm ve görüşme aşamasında olduğum beş farklı yarışma programı var. Türkiye’de nelerin karşısındasınız? İnsansızlığın karşısındayım. İnsana, sanata değer verilmemesine bozluyorum. Sanatı yok etmeye çalışanlara gıcık oluyorum. Saygısız ve kaba insanlara, gençlere önem vermeyenlere, hukuku oyuncak haline getirenlere kızıyorum.