Keskin kartal, bir kutup ayısı ve ünlü ‘CEO’
“Eğer hatalarınızdan ders alıyor, kolay kolay yılmıyorsanız, sağlığınız yerindeyse, aile hayatınız iyiyse, bir de dostlarınız varsa hiç korkmayın. Sırtınız yere gelmez, dünyayı devirirsiniz.”
ŞÜKRÜ ANDAÇ- Türkiye’de CEO’luk koltuğuna birçok şirkette ve dikkat çekici bir şekilde “farklı sektörlerde” (Teknosa, Carrefoursa, Pegasus) oturmuş olan Mehmet Nane, iş hayatında yaşadıklarını anlattığı kitabında genç profesyoneller için önemli noktalara işaret ediyor.
Başarıya uzanan yolda yaşadığı zorlukları, başarısızlıkları, başarıları ve işin püf noktalarını oldukça rahat bir anlatım tarzıyla kaleme alan Mehmet Nane, bu yönüyle de iş alemine örnek olmayı başarıyor.
Kitapta ilgi çekici pek çok bölüm yer alıyor. Popüler simalar, olaylar, şirketler, krizler, Sabancı ailesi ve elbette dahası... Ben hemen altta yazılı “Son Söz” bölümünden bir kısım aktararak, burada bırakıyorum. Kitabı elinize aldığınızda “daha fazlası”nı bulacağınıza inancım tam.
Mehmet Nane
***
“Hayatımda geçirdiğim ne kadar zor, ne kadar keyifli günler var. Bu parça parça görüntüler bir araya geldiğinde bir yapboz oluşturuyor adeta ve gözlerimin önünde heybetli bir kartal beliriyor.
Göklerin efendisi ‘kartal’ın, kudretin sembolü olması nedensiz değildir: kartallar eğri gaga yapılarıyla avlarının etlerini söküp alırken, kaslı bacakları ve kilitlenebilen pençeleri sayesinde kendilerinden daha ağır avları bile uçarak taşıyabilirler. Dünya üzerinde uçarak en yüksek noktaya ulaşabilen kuşlardan biridir kartal. Görme yeteneği çok gelişmiştir.
Gel gör ki belli bir süre yaşadıktan sonra artık tüyleri katılaşır, gagaları kütleşir, pençeleri sertleşir ve kıvrılır. Bütün bunlar avlanma etkisini, uçma becerisini azaltır.
Artık iki seçenek vardır kartalın önünde: Ya böyle devam ederek avlanamadığı için büyük olasılıkla açlıktan ölecek ve başka bir canlıya yem olacaktır ya da acılı bir şekilde de olsa “değişmeyi”, “yenilenmeyi” seçecektir. Değişmeyi seçen kartal, kimsenin kendisine ulaşamayacağı çok ücra bir dağın kovuğuna gizlenir. Önce gagası ile tüylerini yolar. Sonra pençesindeki tırnaklarını söker. Ve en sonunda da kayalara vurarak katılaşmış, esnekliğini kaybetmiş gagasını kırar. Bu uzun ve acılı sürecin sonunda keskin gagası, körelmemiş tırnakları ve pırıl pırıl tüyleriyle eski kabiliyetine kavuşur. Avlanır, karnını doyurur ve göklerdeki hakimiyetini devam ettirir.
***
Çalıştığı tüm şirketlerde değişimi yönetmekle görevlendirilen biri olarak değişimin ne kadar acılı olabildiğini, ne kadar uzun süreceğini net olarak biliyorum. Değişim sebat etmeyi gerektirir. Sonunda mükafatı alabilmek için yılmamak önemlidir. Zorluklar karşısında tıpkı kartal gibi bizim de önümüzde iki seçenek vardır: Ya pes etmek ya da yenilerek yolumuza devam etmek.
Benim de hayatımda, “özgeçmişime bakınca görülmeyen” ama beni ben yapan bir çok başarısızlığım oldu. Bunlar karşısında havlu atsaydım, şu anda bambaşka biri olabilirdim. Hazırlık sınıfında kalmak, ilk yıl üniversite sınavını kazanamamak, Boğaziçi Üniversitesi’nde istediğin bölüme girmek için defalarca denemekten vazgeçmemek hep zor olan ikinci seçeneği tercih etmemdendi. 50 yaşında konfor alanından çıkarak iş aramam, bunların sonucunda hiç bilmediğim, çok teknik detaylara sahip olan bir sektörde yöneticilik yapmayı seçmem de değişimin sonunda gelen başarının hazzını tatmış olmamdandır.
***
Seçimi bu yollardan yaparak hayat yolculuğunda ilerlerken, bir tuzağa düşmemeye özellikle dikkat ettim. Bu tuzağın adı, “zaaflardı”. Çünkü kutup ayılarının hazin öyküsünü biliyordum. Size de kısaca anlatayım: Çok hassas bir burun yapısına sahip olan kutup ayıları, insan kokusunu ayırt etme yeteneğine de sahip olduğu için bu hayvanlara yaklaşarak postuna zarar vermeden onları avlamak çok zormuş. Rüzgârın ters esmesi, avcının ayıya çok yaklaşmaması gerekirmiş.
Uzaktan vurmaya kalktığınızda ise çok değerli olan postuna zarar vermek çok olasıymış. Tüm bunları bilen avcılar, kutup ayısının foklara olan zaafından yararlanmaya karar vererek buza gömdükleri baltanın jilet gibi keskin ucuna fok kanı sürer, kanın kokusunu alan kutup ayısı, baltanın gömülü olduğu yere kendi rızasıyla gelir, kanı yalamaya başlarmış. Kanı yaladıkça dili kesilir, dili kesildikçe kanı akar, kanı aktıkça yalamaya devam edermiş. Bu döngü bir süre devam ederken kansız ve halsiz kalan kutup ayısı ya kendi kendine ölürmüş ya da avcı gelip kafasına bir kurşun sıkarmış. Kutup ayısı zaafının kurbanı olur, avcı da delinmemiş bu çok değerli posta kavuşurmuş. Kıssadan hisse çıkarıyor, zaaflara esir olmamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
***
Şöyle bir geriye dönüp bakıyor; dostlukların ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. İşiniz değişebilir ama dostlarınız baki kalmalıdır. Onlarla vakit geçirmek için zaman ayırmak, sırtını dayayabileceğin, güvenebileceğin, karşılıklı dayanışma kurabileceğin ilişkiler kurmak önemlidir.
Aynı şey ev hayatı için de geçerlidir. Ailede yaşananlar iş hayatını, işte yaşananlar aile hayatını etkiler. Hem aile hem iş hayatında ayağın geri geri gidiyorsa bu bir işkenceye dönüşür. Kendini yıpratmaya başlarsın. Bu da önce psikolojik sonra fizyolojik sorunlara neden olur. Bu durumda değişikliğe gitmek tek yoldur. Zira sağlık önemlidir. Sağlığın yoksa aslında hiçbir şeyin yok demektir. Unutmayın, işleyen demir ışıldar. Kendinize ve yaşınıza uygun sporu, son nefesinize kadar bırakmayın.
***
Artık toparlıyor, son sözlerime geliyorum: Eğer hatalarınızdan ders alıyor, kolay kolay yılmıyorsanız, sağlığınız yerindeyse, aile hayatınız iyiyse, bir de dostlarınız varsa hiç korkmayın. Sırtınız yere gelmez, dünyayı devirirsiniz. Unutmayın ki umut hep vardır. Son nefese kadar umut hep var olacaktır.”