SKORER
PEMBENAR
CADDE
YAZARLAR

Ofisteki verimlilik tasarımdan mı başlar?

Tam anlamıyla işlevsel, mutlu ve sürdürülebilir bir çalışma alanı nasıl olur? Mimar Serter Karataban ile yeni kitabı ekseninde çalışma alanlarını konuştuk...

|

DUYGU ERDOĞAN- Tüm dünyada şirketler artık çalışan mutluluğunu sağlayacak sürdürülebilir bir çalışma ortamı için çalışıyor. Yeni kitabında bu konuyu işleyen Mimar Serter Karataban, şirket kültürünün gözden geçirilerek verimlilik, inovasyon ve katılımcı davranışlar esas alınarak sistemlerin kurgulanmasını öneriyor. Teamfores Mimarlık ofisinin kurucusu Karataban ile YEM Yayınları tarafından yayınlanan “Workplace Design / Çalışma Alanları Tasarımı” adlı kitabı ekseninde mimarideki gelişmeleri konuştuk...

Mimari ve iç mimari projelerde son dönemde hangi alanlara odaklanıyorsunuz?

Son döneme indirgemek ne kadar uygun olur bilemiyorum çünkü genel olarak çok uluslu ve ulusal birçok kurumsal firmanın mimari ve iç mimari çözüm ortağıyız. Bu nedenle farklı alanlarda çeşitli projeler üretiyoruz. Bu soruyu, ‘En son neler yaptınız?’ şeklinde kabul edip yanıtlayacak olursak; küçük ölçekli bir müze binası projesi, bir fabrika binası, yönetim binası ve o yönetim binasının iç mimari projeleri, bir ofis ve showroom binası, Türkiye’nin perakende devi bir şirketinin çalışma alanları proje ve uygulaması, Boğaziçi’nde bir yalının, büyük ölçekli bir firmanın çalışma alanına dönüştürülmesi projesi, kendi sektöründe lider konumdaki büyük bir firmanın yine çalışma alanlarına ait proje ve ihale süreci tamamlandı. Zorlu Center’de yine büyük bir firmanın “prestij ofisi” projesinin de henüz uygulama çalışmaları başladı. 

Özellikle çalışma alanlarının tasarımına yönelik yeni kitabınız önemli bir çığır açıyor. Ofisteki yeni dönem tasarım anlayışını nasıl ele alıyorsunuz?

Kitabımın ‘çığır açmak’ gibi bir iddiası yok, hatta bir kitap olma iddiası bile yoktu diyebilirim. Buna rağmen sanırım 4 ay gibi bir sürede birinci baskısı bitti. Şimdi genişletilmiş ikinci baskı hazırlanıyor. Yeni bir kitap için de çalışmaya başlıyoruz. 

Çalışma alanlarında yaşanan dönüşüm aslında yeni değil. Sadece koronavirüs pandemisi bu durumu iliklerimize kadar hissetmemizi sağladı. Toplumsal ve yaşamsal dönüşümlerin hepimiz farkındayız. Tarihsel ve kültürel değerlerimizi korumaya çalışırken, teknolojik ve sosyolojik değişime çok hızlı uyum sağlayabilen, çevik ve adaptif bir ülkede yaşıyoruz. Dünyada da benzer bir durum var ve insanlar çeşitli kuşaksal tartışmalar ve tanımlamalarla bu durumu deşifre etmeye, anlamaya çalışıyor. Her zaman anlamlandıramasak da, bu dönüşümün en çok okullar, ülkemizde hastaneler ve tabii ki çalışma alanlarında izlendiği bir gerçek.

Birikmiş konut yapı stoğu, güçlü bir kaldıraç ile bana sorarsanız 25 yıl önce dönüşmeye başlamalıydı. Çalışma alanlarındaki dönüşüm bundan sonra gelmeliydi. En azından 25 yıldır, gerek ülkemizde gerek dünyada, daha küçük, kullanışlı evlere ihtiyaç duyulmakta ancak, hala kentsel dönüşümler ve yeni yapılan konut projelerinde aynı tipolojinin devam ettiğini görüyoruz.

Yeni dünyadaki konut projelerinde bu dönüşüm fark edilir şekilde izlenmekte. Çalışma alanlarındaki dönüşüm konusunda ise Amerika ve uzak doğu ülkelerindeki teknoloji şirketlerini bir kenara bırakırsak, Türkiye’nin duruma daha hızlı adapte olduğunu söyleyebilirim.

Hala geleneksel kontrol mekanizmalarını ve hiyerarşi anlayışını katı bir şekilde devam ettiren şirketler bile en azından morfolojik anlamda çalışma alanlarını yeniliyorlar. Asıl amacının üretkenlik, verimlilik, inovasyonel ve katılımcı davranış kültürünün gelişimi, fiziksel olduğu kadar bilişsel sağlığın ve çalışan esenliğinin öncelendiği bir dönüşümden bahsettiğimizde, şirket kültürümüzü gözden geçirerek işe başlamamız gerekiyor. Bu ikisi, yani niyet ve davranış arasındaki farklılıklar kalktığında tam anlamıyla işlevsel, mutlu ve sürdürülebilir bir çalışma alanı kavramından bahsedebileceğiz sanırım.

Çalışma alanlarının kurgusu çalışanları ve iş verimliliğini nasıl etkiliyor?

Yetişkin bir birey, bir metropolde, gününün yaklaşık beşte üçünü işte ya da işle ilgili bir faaliyette geçiriyor. Medeni ve kişisel sınırların daha belirgin çizildiği ülkelerde bu durum değişiyor tabii ama ülkemizdeki çalışma saatlerine baktığımızda bu oran bazı durumlarda az bile kalır.

Sosyal ve bilişsel açlığını gidermek zorunda olan bireyin ihtiyaçlarının, kurumsal anlamda fark edildiği, çözüm önerileri getirildiği, ergonomik, ferah, teknolojik çalışma alanlarında verimlilik ve üretkenlik konuşulabilir. Bu tip çalışma alanlarında çalışan her kademedeki insan ne için orada olduğunu ve ne yapması gerektiğini bilir. Muhasebe departmanında çalışan kıdemsiz bir çalışanın, neden oradan olduğunun sorulması durumunda vereceği cevap, yapması gereken rutin işle alakalı olmamalıdır. Kurumun değerleri ve vizyonu ile paralel bir cevap vermesi, kendi kariyer yolculuğunun da cevabın içinde belirginleşmesi ancak bu kültürün var olduğu yeni nesil bir çalışma alanında gerçekleşebilir ve bu da verimliliğin anahtarıdır.

Dünyada öne çıkan mimari ve iç mimari trendler olarak neler var?

“Trendler” asla mimarinin alanı içinde olmamıştır. Niteliksiz bir mimari anlayış içinde trendlerden bahsedebiliriz belki ama, mimarlık moda olan ya da olabilecek bir üretimden çok daha fazladır. Her konuşmamda, konferansımda anlatıyorum, zamansız olabilmeyi başarmak, tıpkı insanlar gibi, nitelikli yaş almak binalar için de önemlidir. Bu soruyu teknolojik açıdan ele alacak olursam; teknoloji, yapı fiziği, strüktür ve estetik anlamda, daha önce belirttiğim gerçeklikten uzaklaşmadan mimariye anlam katabilir. Bununla birlikte, hızlı bir dönüşümün veya değişimin etkisini de unutmamak gerekir.

Özellikle koronavirüs pandemisinden sonra iş, sanat, yaşamda değişen alışkanlıkların etkisi halen devam ediyor mu?

Bunu bence hepimiz hissediyoruz. Çok bariz bir örnekle üzerinden gidersek, eskiden evden çalışma diye bir durum söz konusu değildi, şimdi tümden evden çalışma dünyasından, hibrit çalışma düzeni diye adlandırdığımız bir dünyaya geçiş yaptık. Çalışma alanlarının sosyal olduğu kadar, eğitsel yapısının da farkına bana kalırsa pandemi sonrasında vardık. Spesifik bir konuda uzman çalışanın, kıdemsiz çalışana verdiği desteğin önemi, uzaktan çalışma olmasaydı anlaşılamazdı. Sanat alanı ise başlı başına bir konu. Aplikasyonlar sayesinde iletişim ve ticaret, pandemi sonrasında mı bu denli yaygınlaştı bilemiyorum ama artık sanatsal üretim de bu mecralar üzerinden daha yoğun bir şekilde el değiştiriyor, bunu açıkça gözlemleyebiliyorum. İyi ya da kötü anlamda bir yargılama yapmaksızın söylüyorum, bu durum sanat üretiminin artmasına da sebep oldu.

Sürdürülebilirlik kavramı anlaşıldı mı?

Başta deprem riski olmak üzere yeniden yapılanmanın arttığı bu dönemde sürdürülebilir yapılar için nelere dikkat etmeli?

Nasıl ki, yağmurdan, kardan zarar görmemek için yapılarımızı çatı ile kapatıyoruz, depremin de zarar verici etkilerinden kurtulabilmek için gerek strüktürel gerekse tasarımsal çözümlerin de önemle yapım sürecine dahil edilmesi gerekiyor.

Sürdürülebilirlik ise çoğu akademik çevrelerde bile yeterince iyi anlaşılamamış bir kavram. Bu denli üretim yoğun bir sektörde sürdürülebilirlik ancak etkisel anlamda kullanılabilir. Kavramın anlamına baktığımızda, ihtiyaçlarımızı karşılarken gelecek olan nesillerin kaynaklarını artırmamız ya da en azından kullanmamamız gerektiği görülüyor. Sizce hayatın hangi alanında sürdürülebilir olabiliyoruz? Bu kavram, bana göre gerçekliğini yitirmiş durumda, bu nedenle başka bir kavrama evrilmeli diye düşünüyorum.  

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.