SKORER
PEMBENAR
CADDE
YAZARLAR

Bir çift yüreğim olmuş işte...

Bir çift yüreğim olmuş işte...

|


ART NİYET / AYŞEGÜL SÖNMEZ


       Yaşam bu insanı zorla sürüklüyor, bir de boğazını sıkıyor, kuşatıyor bıktırıyor. Yani şimdi ben evde günler geçirmişim. Yeni yeni iş hayatına adapte oluyorum. Sigarayı bırakmışım.
       Yatmadan önce dişlerimi bile fırçalamaz olmuşum, sabah ağzımda sigara tadı gibi bir tat olsun diye.
       Yani o derece bağımlıymışım sigaraya. Zaten bu kadar özleyeceğimi bilsem, bırakmazmışım bu küçük silindir, içime duman veren çöp adamlarımı.
       Ama hastalık mastalık, bar ortamlarından uzak bir 15 gün bana Deepak Chopar’la büyücünün yolunu buldurmuş adeta. Ya da bir çift yüreğim olmuş işte.
       Bar yok. Dans yok. DJ yok. Gece erkenden yatma. Sebze meyve yeme. Aynı zamanda kurabiye aynı zamanda Erol. Hangi Erol? Profiterol. Ha ha ha...
       Bıraktım kardeşim sigarayı, cildim ama nasıl? Kate Moss kalitesinde değil. Maalesef. Ne göz altı morluğu ne sivilce ne bir şeyyy...
       Al al yanaklar aynen de öyle dudaklar. Yani Selin Toktay değil Gülben Ergen formundayım. Bir boy - friend’im eksik hapisten çıkmasını beklediğim, gelinliğimi dolapta sakladığım; “beni bana gülce bence anlatan".
       Yani konu dağılsın istemiyorum. İstemedikçe halamın sökmem için verdiği eski kazaklar gibi daha beter dağılıyor. Halam savaş insanı ya. Ne Zara ne Mango bilir.
       Eski kazaklar sökülür, yerine gelir gerisin geri top top yünler. Sonra Belissimo’dan bir kazak modeli beğenirsin. Harıl harıl şakır şakır örülür bu yünler yeniden. Bu arada günler geçer. Ali Haydar evlenir, sıra kızına gelir. Sonra Niki kanser olur. Viktor onun kıymetini anlar filan.
       Ertesi gün işe başlayacağım, saçımı boyatayım dedim. Yazının asıl konusu da buydu. Güme gitti yine.
       Gittim en yakındaki berbere. Ne Mahmut Ebil’e, ne de Erdem Kramer’den Yıldırım’a.
       Gittim mahallenin berberine teslim oldum. Usturalarla saçımı kesti, gıkımı çıkarmadım. Saçlarımı İsot ve sumak rengi arası bir renge boyadı kendisi.
       Yani en yakıştığım yer, Şavayye Kebapçısı, Develi bile değil. Tek kelimeyle kaknemim ama. Olmaz böyle şey. TGRT spikeri bile olamam böyle. Bırak Star’ı. Plastik çiçekler ve ben, hoşgeldiniz kebap salonuna.
       Kavga çıkarttım mı? Çıkarır mıyım? Ben gitmişim, ben istemişim bu mahalle berberini. Ben tanımışım burayı.
       Ortak bir başkentimiz bile olabilir demişim kimbilir. Sonra olmadı diye kavga çıkart. Yakışmaz.
       Bir de tüm bu boya ve kesme işlemleri sırasında sigara da içememişim. Bir sürü dergiyi hapır hupur yemişim, nescafelerimin içine batırmışım yeri gelmiş. Elle’i, Elele’yi, Amica’yı nasıl da atıştırmışım ama.
       Kırmızının donuğu kafamda aklımda kalanlar şöyle...
       Vajinanızda her an belirebilecek etnik siğillere karşı dikkatli olmak gerektiği, öpüşmenin tükürük bezleri kontrol edildiği takdirde insanı orgazma kadar götürebileceği, fondü yapıp arkadaşları eve çağırıp DVD seyretmenin tam zamanı olduğu ne de olsa ev partilerinin yerini hiçbir şeyin tutmadığı. Başka... Miami’deki ev fiyatları.
       Ofiste kırmızı giyinmenin modasının hiçbir zaman geçmediği, bir de Sibel Can’ın, nam - ı diğer Sibelimin Sulhi Bey’i nasıl özlemle beklediği ve aşka filan da artık inanmadığı...
       Bu dergide yazmıyor:
       Ben ciddi sıkılmışım. Ve ilk defa bu kadar gerçekten sıkılmışım da sıkı canın iyi çıkmaz olduğu bile aklıma yatmış. Yani o kadar uzun sürmüş sıkıntım.
       Yaa işte böyle... Bir çift yüreğiniz olması kolay mı kardeşimmmm. Akıllı olun, akıllı.

       Yazara e-mail


© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.