BU HAFTA
BU HAFTA
|
KONSER
Şimdi oturupta Sezen Aksu’nun ne kadar güzel söylediğini ve konserini kaçırmamanız gerektiğini yazacak değilim. Herhalde biletler için çabuk olmanız gerektiğini de söylemeye gerek yok. Sezen Aksu, perşembe, cuma ve cumartesi günleri vereceği konserlerle Most Production’ın sunduğu Açıkhava Konserleri’nin açılışını yapacak. Renault - Mais sponsurluğunda gerçekleşen Açıkhava Konserleri her yıl olduğu gibi yine İstanbul’u sallayacak. 19 Ağustos’a kadar devam edecek konserlerde 11 sanatçı 21 konser verecek. Bu sene kimler yok ki? Candan Erçetin, Nilüfer, Uğur Yücel, Goran Bregoviç ve Sezen Aksu ile birlikte ortak konser verecek olan Haris Alexiou sadece bazıları. Şimdi Sezen Aksu’ya geri dönelim. Ben konseri sabırsızlıkla bekliyorum. Eğer tapılası kadının bu haftaki konserlerine bilet bulamazsanız endişelenmeyin. Aksu’yu 10,11,12,13 ve 14 Ağustos tarihlerinde yakalama fırsatınız var. Gelelim bilet fiyatlarına. Açıkhava çok büyük bir yer değil. Bu konsere korkunç bir talep olacağını tahmin etmek zor olmamalı. Bunları duyunca insanı şoke eden fiyatlarla karşılaşacağınızı zannetmeyin. Fiyatlar 5,10,15 ve 20 milyon lira arasında değişiyor. Biletleri almak için ya Açıkhava gişesine ya da Biletix gişelerine uğruyorsunuz.
Yeni Türkü sizi coşturacak
Bu hafta yıllara da albümlere de sığmayan Yeni Türkü’nün konseri var. Rumeli Hisarın’da verecekleri konserin bilet fiyatları 7 milyon 500 bin ve 12 milyon lira arasında değişiyor. Yeni Türkü gibi grubun fanatiği olunur mu acaba? Telli Turna ile bütün Türkiye’nin sevgisini kazandılar. Aradan yıllar geçmesine rağmen Maskeli Balo’nun sözlerini hafızalardan silebilmek mümkün gözükmüyor. Bir keresinde bir arkadaşım Yeni Türkü dinlediğim için bana “Dede Efendi yok muydu?" diye laf attı. Yeni Türkü’nün çok sayıda parçasının artık klasikleştiğini anlatma ihtiyacı duymadım. Hadi sürekli yeni değerlerin ortaya çıktığı bir ülkede klasikleşmiş parçaları dinlemek uygun kaçmıyor diyelim. Son albümlerinden Nakka ve Wa Hayra’yı dinleyince ister istemez hareketleniyorsunuz. Yeni Türkü bu hafta kaçmayacak bir konser. Ne de olsa: Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın / Kendin içindeyken kafan dışındaysa... / Çaresi yok kardeşim her akşam böyle içip, kederlenip mutsuz olacaksın. Biletleri Hisar Gişe ve Akmerkez, Mayadrome, The Marmara Oteli, Galleria ve Capitol’deki Mydonose Call Center gişelerinden alabilirsiniz.
Natalie Cole de Hisar’da
Açıkhava Konserleri önümüzdeki hafta ağırlığını hissettirrmeye başlayana kadar meydan Hisar konserlerine kaldı. Salı gecesi Hisar’da Amerikalı efsanevi şarkıcı Nat King Cole’un kızı Natalie Cole’un konseri var. Bu sefer bilet fiyatları biraz el yakan cinsten belirlenmiş. Fiyatlar 20 ile 40 milyon lira arasında değişiyor. Natalie Cole, babasının ölümünden yıllar sonra teknoloji sayesinde onunla düetini yaptığı Unforgettable parçasıyla ünlenmişti. Bu hafta yaşanacak Türkçe fırtınası sırasında soluklanmak için bir Amerikalı sanatçının konserine gidebilirsiniz. Biletleri yine Akmerkez, Capitol, Galleria, The Marmara Oteli’nde Biletix gişelerinden ve Hisar gişeden alabilirsiniz. Anlaşılan yaz sonununa kadar Rumeli Hisarı ile Açıkhava Tiyatrosu arasında mekik dokumaya devam edeceğiz.
FİLM
Bu hafta elimizde tepeden tırnağa oynak bir Amerikalı şehir kızının rehabilitasyon merkezinde (Türkçesi tımarhane) geçirdiği günlerin öyküsü var. Hareketli kıpır kıpır Sandra Bullock’un hareketli kıpır kıpır Gwen Cummunings’i oynadığı 28 Gün (28 Days) dün gösterime girdi. Başarılı bir New York’lu yazar olan Gwen, gece kulüplerinden barlara uzanan bir yaşama ve göreni kendine aşık eden bir erkek arkadaşa sahiptir. Gwen’in hareketli yaşamı kızkardeşi Lilly’nin (Elizabeth Perkins) düğününde sarhoş olup limuzinle kaza yapınca sekteye uğrar. İlginç bir adalet anlayışı olduğunu bildiğimiz Yüce Amerikan Adaleti onu bir rehabilitasyon merkezinde 28 gün kalmaya mahkum eder. Rehabilitasyon merkezinin cep telefonu yasağı gibi pek çok kuralına alışmaya çalışan Gwen, rehabilitasyona katılan herkesin birbirini kucakladığı dini ayinler gibi şaşırtıcı rehabilitayon metodlarıyla karşılaşır. Tahmin edeceğiniz gibi bu ortama uyum sağlamama konusunda keçi inadı gösteren Gwen’i, Danışman Cornell (Steve Buscemi) kendine getirir. Gwen artık rehabilitasyona sorun çıkarmaz ve rehabilitasyondaki diğer insanlarla kader arkadaşı felsefesine göre dostluk kurar. Filmimiz, son zamanlarda sayıları artan insanın iç mücadelesini anlatan Amerikan filmlerinden bir tanesi. 28 Gün, Sandra Bullock ve Steve Buscemi faktörlerini hesaba katınca gitmek gereken filmler arasına giriyor.
SERGİ
Osmanlı sanatları denince akla gelen çiniden başka bir şey olamaz. Binlerce derece sıcaklıktaki fırından çıkan o kar beyazlığın üstüne çizilen desenler. Bakanın içine huzur veren mavinin hakimliğindeki renk cümbüşü. Ölmek üzere olan çini sanatını devam ettiren Sıtkı Olçar’ın cuma günü İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde başlayacak olan “Geçmişten Günümüze Ulaşan Soluk" adlı çini sergisine mutlaka gidin. Sıtkı Usta’nın 18’inci yüzyıl Kütahya desenlerini taşıyan çini ve seramiklerinin arasında Bizans etkisini taşıyan tasarımlar da bulunuyor. Toplam 99 eserin yer aldığı sergide Piri Reis’in dünya haritasının seramik üzerine çizildiği bir deneme de sergileniyor. Sıtkı Usta, kendini çiniciliğin yaşatılmasına adamış bir sanatçı. Antik desenleri de kullandığı çalışmalarında İznik ve Kütahya örneklerini kullanarak yeni tarzlar yaratmaya çalışıyor. Sırrı 300 yıldır çözülemeyen İznik çinilerinin özel rengi olan mercan kırmızısını bulmaya çalışan Sıtkı Usta’nın, çalışmaları müzeler ve özel koleksiyonlarda sergileniyor. Eserlerine “Sıtkı" imzasını atan Sıtkı Olçar’ın, “Geçmişten Günümüze Ulaşan Soluk" sergisi 17 Eylül’e kadar devam edecek. Sergiyi pazartesi hariç her gün 09:00 - 16:30 saatleri arasında gezebilirsiniz.
KİTAP
Fatma Gürel’in yazdığı 36 Baharı, 1936 yılında yaşanmış bir aşkın ve o yıl yaşanan coşkuların romanı. Cumhuriyetin gençlik yıllarında geçen roman, bir dönem Türkiye’sinin aydınlarını yetiştiren halkevlerinde geçiyor. Kitap, Ege Denizi kıyısındaki bir kasabanın Halkevi’nde yeşeren bir aşk öyküsünü, 1936 yılının bahar aylarının atmosferi içerisinde veriyor. Roman, o yılın siyaset olaylarının içinde geçen bir öykü vermek yerine, o yılların insanlarının sevinçlerini, heyecanlarını ve inançlarını anlatıyor. Fatma Gürel, kitabı oluşturmak için kullandığı yazılı kaynaklar yanında, o dönemin tanıklarıyla da görüşmüş. Remzi Kitabevi’nden çıkan 36 Baharı, 2 milyon 250 bin lira.
ALBÜM
Geçen hafta olduğu gibi ritmik dans parçaları listelerde sürekli tırmanıyor. Dans parçalarında karışık albümlerin saltanatı ağustos sonunda başalayacak olan “yaza veda" partilerine kadar sürecek gibi gözüküyor. Eğer çok satanlar listesinin takipçisiyseniz, Bon Jovi’nin Chrush albümünün bu furyadan nasibini alıp bir haftada zirveden son sıraya düştüğünü fark etmişsinizdir. Farklı sanatçılardan parçaların toplandığı karışık albümler her zaman müzikseverlerin gözdesi oluyor. Yaz eğlencelerinin değişmez aksesuvarı dans müziklerinde tabii ki bireysel albümlerde çıkıyor. Eğlence mekânlarında ya da radyolarda bir süredir çalınan My Heart Goes Boom dikkatinizi çekmediyse, şarkıyı söyleyen French Affair (Fransız Vakası) sahne adlı Barbara Alcindor’un Desire albümünü bir deneyin. Şarkıyı hatırlamayanlar için LaDiDaDa nakaratı belki yardımcı olabilir. Fransızca ve İngilizce karışımı sözleri ve Barbara’nın erotizm kokan sesiyle dinleyini çeken şarkının yer aldığı albümde 12 parça yer alıyor. Albüm sadece açılış parçasıyla işi bitiren albümler gibi değil. Albüm’de Frank Sinatra’nın kızı Nancy Sinatra’nın söylediği ve Vietnam Savaşı yıllarının simgeleri arasında yer alan These Boots are Made for Walking’in dans versiyonu da yer alıyor. Albüme adını veren Desire ve Poison da ilgi çekici parçalar arasında. Albüm dans albümü olunca açılış parçasının remix’ine doğal olarak yer verilmiş. Fransız vatandaşı olan Barbara hanım kızımız, Paris’in varoşlarında doğmuş. Gözü her zaman yukarıda olmalı ki 16 yaşına basar basmaz evi terk edip, Paris’in zengin mahallesi Montmarte’de yaşamaya başlamış. Dansçı bir annenin kızı olduğu için aklında hep bir gün sahneye çıkmak varmış. Sekreterlik, stilistlik ve mankenlik yaptıktan sonra müzik alanında kariyer yapmak için Londra’nın yolunu tutmuş (Gözünü sevdiğimin Avrupa Birliği). Orada aralarında Prodigy’nin de bulunduğu bazı gruplarla takıldıktan sonra bir gece kulübünde yapımcı Dreyer kardeşlerle tanışıp, onları albüm yapmaları için ikna etmiş. Sonuçta ortaya My Heart Goes Boom’un yer aldığı Desire albümü çıkmış. Allah allah, demek ki bu işler dünyanın her yerinde aynı biçimde yürüyor.
Kaynak: D&R
Kaynak: D&R
Kaynak: D&R
Kaynak: D&R