
İstanbullu Gelin; Kötü eş aldatılmayı hak eder mi?
Son birkaç haftadır İstanbullu Gelin'de işlenen konulardan biri de bu: Kötü bir eş aldatılmayı hak eder mi? Dizide İpek ve Fikret karakterlerinin sarsılan evliliklerini seyrediyoruz. Nasıl bir evlilik peki bu? Fikret için, çocukluğundan beri sevdiği kızla yapılmış bir aşk evliliği. Ama İpek için, Bursa’nın soylu ve zengin ailesinin soyadını almak için yapılmış, planlı bir evlilik. Mantık evliliği böyle bir şey mi? Tartışılır bence.
Aradığı aşkı, huzuru evliliğinde bulamayan Fikret, mutluluğu İpek'e göre daha dingin ve sevecen bir karakter olan Esra'da buluyor. Böylelikle aldatma hikayesi başlıyor.
Peki İpek’in kötü bir eş, hatta kötü karakterlerden biri olması, aldatılmasını meşrulaştırır mı? Bu aldatma Fikret’i zalim, İpek'i mağdur yapar mı? Bir de İpek’in anne rolü var tabii. "İpek'e oh olsun!" ya da "Fikret'e yazıklar olsun!" diyenler ellerini kaldırsınlar görelim lütfen.
Gerçek hayatta yaşanabilecek bir şey aslında. Bir sabah kalkıyorsunuz ve evliliğinizin aslında maddi çıkarlara dayandığını anlıyorsunuz. Zaten sorunlarınız da var, mutsuzsunuz. Diğer tarafta ise, sizi her halinizle anlayan ve size iyi gelen biri var. Boşanma talebiniz de çıkarlara ters geldiği için reddedilmiş. Cehenneme hoş geldiniz!
Çevremizde İpek ya da Fikret gibi karakterler mutlaka vardır. Bizi bu duruma düşüren kendimize göre değerli olan hayatımıza başka birini dahil etme arzusudur. Ne için? Kimimize göre sevmek, sevilmek; kimimize göre planları doğrultusunda hayatını yaşamak için. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur mu bilemem ama, düşünce yapıları benzer olunca doğru birliktelik olur. Her iki tarafın da beklentileri aynı olmalıdır.
Her ne olursa olsun kimse aldatılmayı hak etmez. Hiçbir durum da; aldatmanın ama'sı, mazareti olamaz. Bu durumda kötü eş de mağdur, sevilmeyi bekleyen eş de mağdur. Zalim kim? Hayat mı? Kader mi? Birbirini tanımadan yola çıkmak mı? Çok bilinmeyenli bir denklem. Çalışmadığımız yerden gelen bir soru daha. Hep böyle olmadı mı zaten?