Geri Dön
EO: Her şeye rağmen saf ve temiz kalabilmek mümkün mü?

EO: Her şeye rağmen saf ve temiz kalabilmek mümkün mü?

Usta yönetmen Jerzy Skolimowski'nin 7 yıl aradan sonra sinemaya dönüşü olan 'EO' (ya da '') bu yıl Cannes'dan 'Jüri Ödülü'yle döndü, Polonya'nın Oscar aday adayı olarak belirlendi. Başından sonuna bir eşeğin hayat yolculuğunu seyirciye aktaran film, evrenselliğiyle dikkat çekse de bir başyapıt olmanın bir tık gerisinde...

Mayk Şişman
Mayk Şişman

Polonyalı usta yönetmen Jerzy Skolimowski'nin Türkiye'de '' adıyla izlediğimiz son filmi 'EO' geçtiğimiz günlerde Filmekimi kapsamında izleyicilerle buluştu. Bu yıl Cannes Film Festivali'nden 'The Eight Mountains' (Sekiz Dağ) ile birlikte 'Jüri Ödülü'yle dönen 'EO' ayrıca geçtiğimiz haftalarda Polonya'nın Oscar aday adayı olarak da seçildi. 84 yaşındaki Skolimowski'nin 7 yıl aradan sonra dönüşü olan 'EO' başrolüne bir eşeği yerleştiriyor ve hikâyeyi tüm film boyuncayı eşeğin kocaman gözlerinden izleyiciye aktarıyor. Polonya'da bir sirkte doğan EO, hayat yolculuğunda tıpkı bir insan gibi hem iyi hem de kötü insanlarla karşılaşıyor. Sevgiyi de görüyor, şiddete uğrayıp ölümden de dönüyor. Ancak başına gelen her şeye rağmen tek başına mücadele ediyor, akış içinde sürekli yer değiştiriyor ve en önemlisi de masumiyetini, özünü hiçbir zaman kaybetmiyor. Bu noktada Skolimowski'nin yönetmenlik becerisi devreye giriyor ve daha en başında nasıl bir akışla karşılaşacağınızı gayet doğru tahmin etmenize rağmen hiçbir noktada izleyici bu hikâyenin dışında kalmıyor. Üstelik Skolimowski, neredeyse diyalogsuz geçen filmde başrolde konumlandırdığı eşekten adeta bir insan performansı yakalıyor ve oldukça zorlu geçtiğini düşündüren yönetim sürecini kazasız, belasız, üstelik de alın akıyla tamamlıyor.

Haberin Devamı

Güncel göndermelerle çağını yansıtıyor

'EO', görece kısa sayılabilecek süresi boyunca eşek karakterinin temsil ettiği saflıkla her şeye rağmen masum kalabilmeyi, hiçbir şekilde kirlenmemeyi 'hayvani içgüdü'ye sahip insanlığa hatırlatan, sonundaki "Bu filmde hiçbir canlı zarar görmemiştir" hatırlatmasıyla insan olmayı başaran insanların gönlünü kazanan, şiddet sahnelerinden bir rant elde etmeyi amaçlamayan bir film. 1966 yapımı 'Au Hasard Balthazar'a bir saygı duruşu niteliğinde olan film Polonya'dan İtalya'ya uzanan bu yolculukta 'çağdaş bir eser' olduğunu da güncel sosyolojik göndermelerle izleyiciye hatırlatması bakımından kıymetli. Polonya'dan İtalya'ya gelen şoförün karşılaştığı bir siyahi kadına Polonya yapımı her şeyi sürekli övmesi Polonya'daki baskın milliyetçilik damarını, siyahi kadının İtalya'da psikolojik ve belki de fiziksel şiddete uğraması da her daim tartışma konusu olan ve Avrupa voleybolunun yeni yıldızı olarak görülen Nijerya asıllı İtalyan Paola Egonu sayesinde bir kez daha gündeme gelen İtalya'daki ırkçılık konusunu hatırlatıyor. Film bu noktalarıyla da EO'da olup da bizde olmayan noktaları herhangi bir ahlakçılık ya da kör göze parmak durumu olmadan, organik bir şekilde izleyiciye yalnızca bir vurgu yapıyor. Biz neden EO kadar masum değiliz? Biz hangi noktalarda kirlendik, kirleniyor ve kirletiyoruz? Skolimowski, mesaj verme kaygısından ziyade saflığın temsili bir karakter eşliğinde evrensel bir ayna görevi üstleniyor.

Haberin Devamı

EO başardıysa biz de başarabiliriz

'EO' her ne kadar dünyanın neresinden olursa olsun her izleyicinin kendinden bir şeyler bulabileceği evrensel bir iş ortaya koysa da filmin izleyenler tarafından tamamen benimsenmesinin ya da bir 'başyapıt' olarak görülmesinin önünde bazı engeller de var. 'EO' iyi ancak bir şaheser değil. Bunun en önemli sebebi ise ivmesini neredeyse hiçbir an kaybetmese de sahneler arası geçişlerde yumuşak bir dokunuş yerine daha keskin bir tavrı benimsemesi ve bu 'kesik kesik' durumun birkaç tekrarlanması yüzünden filmin sinemasal büyüsünün az biraz kaçması. Evet, yönetmen hiçbir an seyirciyi boş bırakmıyor ve izleyen filmden uzaklaşmıyor. Ancak bu 'kesik kesik'ler, sahnelerin gücüne rağmen filmdeki yekpare etkiyi hafifletiyor. 'EO' fikir olarak ve yönetmenlik kabiliyeti olarak 'büyük film' olma hedefinde olduğu için de ister istemez bu durum beklentinin biraz altında kalmasına neden oluyor. 'Büyük olma' iddiasını karşılamak için şiddetten rant elde etme 'kolaycılığına' ya da 'ucuzluğuna' kapılmaması ya da çekimler esnasında hiçbir hayvana zarar verilmemiş olmasının hatırlatılması takdiri hak etse de 'EO' aslında daha büyük bir potansiyeli sunabilecekken beklentinin bir tık altında kalan bir film. Ancak yine de ister insan ister hayvan fark etmiyor. Bir canlı tabiat gereği eksi ve artıların bütünü olan hayat yolculuğunda saf ve temiz kalabiliyorsa, biz insanlar bunu neden başaramayalım? EO başarıysa ve biz de birer canlıysak neden yapamayalım?

Haberin Devamı

 

twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr

Benzer İçerikler