Geri Dön
'Inception' (Başlangıç) filminin psikanalitik çözümlemesi

'Inception' (Başlangıç) filminin psikanalitik çözümlemesi

İngiliz yönetmen Christopher Nolan'ın 2010 yapımı 'Inception' (Başlangıç) filmi yayınlandığı dönemde ses getirse de zaman içinde kültleşen bir film olmayı başardı. Gelin Christopher Nolan'ın en ses getiren işlerinden biri olan 'Inception' (Başlangıç) filmine Molatik olalım...

Aygül Atay
Aygül Atay

İngiliz yönetmen Christopher Nolan, 2010 yapımı 'Inception' (Başlangıç) filminde kendine ait bir bakış açısı getirerek Freud'un teorilerine yer verir. Filmde Hollywood filmlerinde genellikle ele alınmayan bellek, bilinç ve bilinçaltı gibi öğeler kapsamlı bir biçimde işlenir. Film genel itibarıyla iki ana bölümden oluşur. İlk bölümde ana karakter Cobb ve ekibi tanıtılır ve rüya ile ilgili düşünceler ortaya atılır. 'Inception' filminde genel olarak rüya ile gerçek dünya iç içe geçmiş durumdadır. Bu nedenle izleyici kendisini rüyanın içerisinde hisseder ve rüya sona erdiğinde rüya olduğunu anlayabilir. Ana karakter Cobb rüyalar hakkında uzman biridir. Cobb ekibi ile beraber para karşılığında insanların rüyalarına girer. Rüyalarda insanların düşüncelerini anlamaya ve düşünceleri üzerinde değişiklik yapmaya çalışır. Bir iş insanının teklif ettiği işi başarması neticesinde çocuklarını görmesi mümkün olacaktır. Bu yüzden Fisher ismindeki bu iş adamının bilincine girilip şirketin dağıtılmasını sağlar. Cobb bunu yaparken bir yandan vicdan azabı yaşar. Rüyalarında devamlı olarak geçmişe gider ve karısıyla yüzleşir. Cobb daha önce karısı üzerinde bazı deneyler yapmıştır. Bu nedenle karısı gerçeklik algısını kaybederek yaşamına son vermiştir. Bu noktada akla Freud’un kişilik kuramları gelmektedir. Freud kişilik çalışmalarında ID, ego ve süperego kavramları üzerinde durmaktadır. Cobb ve eşi gerçeklikten uzaklaşmış haz ilkesinin etkisi altına girmiştir. Freudyen paradigmaya göre Cobb ve eşi egolarının kontrolünden çıkıp ID'nin etkisine girmiştir. Bu çift, bilinçaltındaki dürtüler ile kendi dünyalarını yaratmıştır.

Haberin Devamı

Tıpkı Freud'un psikanaliz yöntemiyle yaptığı gibi

Özellikle Hollywood sinemasında sinemaya yüklenen anlam rüya fabrikası yani 'dream factory' şeklindedir. Sinemanın karanlık ortamı uykuya benzer. İzleyici bazı görsel uyaranlarla karşı karşıya kalır. Rüya içerisinde rüya algısı filmin içinde filme dönüşür. İzleyici bunun bir film olduğunu bilir. Rüyada da rüya gören kişi çoğunlukla bunun bir rüya olduğunun farkındadır. Bu nedenle gördükleri ona saçma gelmez. 'Inception' filminde dış etkenler sebebiyle rüya gören kişinin uyanmasıyla rüya çöker. Rüyadan uyanırken genelde bu düşme hissiyle yaşanır. Filmdeki karakterler üzerinde de bu durum sıklıkla kullanılmıştır. 'Inception' filminde sıklıkla vurgulanan başka bir öge rüyada beynin hızlı bir biçimde çalışmasına karşın zamanın yavaş ilerlemesidir. Kimyacı karakterinin hazırlamış olduğu kimyasallar sayesinde ortak rüya görenlerin beyni hızlandırılır. Cobb ve ekibi kişilerin bilinçaltına girer. Tıpkı Freud'un psikanaliz yöntemiyle yaptığı gibi. Filmde iç içe ya da farklı biçimde birçok rüya ortamı vardır. Ana karakterler diğer karakterlerin rüyalarına girerek ortamın birer parçası olurlar. Bu şekilde dahil oldukları mekanı değiştirirler. Bu anlamda Freud'un bilinçaltının belli olguları, olayları ya da durumları kendi mantığında değiştirmesi filmdeki rüya sahnelerinde de görülebilir.

Haberin Devamı

Oidipus kompleksi ve 'Inception'

Freud 'Psikanaliz Üzerine' isimli kitabında süperegoyu ebeveynlerin çocuk üzerinde uyguladığı baskı ile özdeşleştirir. Bu açıdan filmdeki Fisher karakterinin babasına benzeyen bir karaktere dönüşmesi beklenir. Fakat Fisher her ne kadar çabalasa da ona benzeyemez. Fisher, rüyaların sonucunda babasından farklı bir karaktere sahip olduğunu fark eder. Bu noktada Lacan'ın 'Oidipus kompleksi' (Oidipus karmaşası) kavramına değinmek gerekir. Oidipus kompleksi, erkek çocuğun anneye duyduğu cinsel arzu sebebiyle saldırgan yönünü babasına yansıtması ve fallus olarak adlandırılan cinsel organının babası tarafından yok edileceği kaygısı olarak açıklanır. Oidipus’taki fallus babanın simgesidir ve bu da 'babanın adı' yani 'babanın yasası' olarak devreye girmektedir. Fisher'ın babasıyla olan ilişkisine Lacanyen paradigmadan bakıldığında, otoriter babanın tahakkümü altında yaşayan Fisher aslında kastrasyon korkusu yaşayan bir gençtir. Filmin finalinde Fisher ve babası yüzleşir. İkili arasındaki problemler çözülür. Fisher ve babası arasındaki problemler bilinçaltına ulaşılarak çözümlenmiştir. Öte yandan ana karakter karısı ve geçmişi ile ilgili sorunlarla yüzleşmiştir. Bu açıdan rüyalar tıpkı psikanaliz gibi bilinçaltına yoğunlaşarak kendisini tedavi etmiştir.

Benzer İçerikler