
Sabahattin Ali ve bıraktığı izler
"Kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz. Almak, vermek; bu tabirler kadını kıymetten düşüren, ona ahkar mahiyeti veren şeylerdir. Ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır. Bilmelidirler ki iki cins birbiriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, hayat ortağı demektir. Bu hukuk müsavatı kadınlarımızın şuurunda yer ettikten sonra onların kuvvetli ve hakiki bir insan olmak için dimağı ve fikri sahada da yükselmek isteyecekleri tabiidir. Memleketimizin kadın ve erkeklerini, biri diğerini sürükleyen ve taşıyan değil, el ele ve aynı tempoda yürüyen iki mahluk olarak göreceğimiz günün uzak olmamasını dilerim."
Sabahattin Ali, Konya'da yaptığı bir konuşmada bu sözleri söylediğinde tarih 17 Ekim 1932'ydi. Sabahattin Ali'yi biz 'Kuyucaklı Yusuf'undan, 'İçimizdeki Şeytan'ından, 'Kürk Mantolu Madonna'sından tanırdık. Yusuf'un yiğitliğini alkışladık önce, yüreğinde kopan fırtınalara ortak olduk. Ömer'in içindeki şeytanı taşladık sonra, Macide'ye sıkı sıkı sarılsın istedik. Ama en çok da Maria Puder'i sevdik. Onun kürk mantosunu canlandırdık gözümüzde.
Kayıtsız kalmak imkânsız
Romanlarında kahramanlarının en derin yerlerine kadar uzanmayı başaran Sabahattin Ali, benim dünyamda da kalıcı izler bıraktı desem abartmış olmam. Onun hikayelerinde toplumsal konulara farklı yerlerden bakmayı öğrendim. Bazen bir miras kavgasıyla dönemin hukuksal boşluklarını anlattı bana, bazen bir hapishane anısıyla adaletin çarkına sıkıştırdı. Anadolu'nun köhne yerlerinde bırakılmış, unutulmuş insanların evlerine konuk etti beni. Ağalar-köylüler, jandarmalar-eşkıyalar, doktorlar-hastalar, ezenler-ezilenler arasında taraf tuttum. Zaten Sabahattin Ali'nin hikayelerinde taraf tutmamak, anlattıklarına kayıtsız kalmak imkansızdır. Şiirlerinde romantikleştiğinizi hissetmemeniz, naifliğine karşı koymamanız mümkün değildir.
'Milyonların yararına olsun'
Yazar ve şair yanı baş üstüne, fikri hayatını özetlediği şu cümleleri bellekte tutmakta fayda olduğuna inanıyorum: "Biz istiyoruz ki memlekette yapılan her iş üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Biz istiyoruz ki bu topraklar ve onun üzerinde yaşayan insanlar hiçbir yabancı devletin oyuncağı olmasın. Dünya işlerinde politikamız, şunun bunun kölesi gibi peşinden gidilerek değil, bu milletin selametini en iyi sağlatacak yolları müstakil olarak seçmek şeklinde kendini göstersin." Ne kucaklayıcı sözler değil mi?
86 yıl geçmiş
Sabahattin Ali'yi Sabahattin Ali yapan daha birçok şeyden söz etmek mümkün elbet. Ama benim farkı fark etmemin asıl sebebi başlarken paylaştığım konuşması. Takvimler 1932'yi gösteriyor. Cumhuriyetimiz doğalı 9, Medeni Kanun kabul edileli 6 sene olmuş. Türkiye'de ve dünyanın pek çok ülkesinde henüz kadınlara seçme seçilme hakkı tanınmamış. Fakat Sabahattin Ali, kadın erkek meselesine eşitliğe dayanan bir anlayışla yaklaşabilme cesaretini göstermiş. Memleketimizin kadın ve erkeklerini aynı tempoda yürürken görmek istediğini söylemesinin üzerinden yaklaşık 86 yıl geçmiş. Bugün bu isteğin gerçekleştiğini söylemek hiç de gerçekçi olmayabilir ama biz kadınların haklarımıza sahip çıkma konusunda elde ettiğimiz kazanımlar da yadsınamaz.
Henüz yakalayamamış olsak da...
Henüz istediğimiz tempoyu yakalayamamış olabiliriz fakat bu asla yakalayamayacağımız anlamına gelmez. Memleketimin tüm kadınlarının hayatlarını hür iradeleriyle sürdüreceği, yaşamın her alanındaki seçimlerini baskı altında kalmadan yapabilecekleri günün uzakta olmamasını dilerim. Bu kadar efendim.