Geri Dön
RockA geri döndü: Artık bizim devrimiz!

RockA geri döndü: Artık bizim devrimiz!

Tarkan'ın 'Ölürüm Sana' şarkısına yaptıkları cover, başarılı sahne performansları ve inanılmaz samimi tarzları... RockA, yıllar sonra tekrar hayatlarımıza girdi ve bu sefer, öncekinden çok daha iddialılar.

Andaç Üzel
Andaç Üzel

RockA ile alternatif müziğin sivrildiği bir dönemde tanıştık. O kadar iyi giriş yapmışlardı ki sektöre, aklımızda yer ettiler. Fakat bir şekilde, uzun süre sessiz kaldılar. 2018 ortasında çıkarttıkları "Sarılır Ay Geceye" single'ları ile de kalıcı bir şekilde geri döndüler. Geri dönüşlerini ve yaklaşan yeni albümü takiben, grubu İstanbul konserlerinden önce yakalayabildim. Vokalde Halil Özüpek, gitarda Utku Uslu ve basın ekiplerinden Özge Özer ile hem sektörü hem RockA'nın müziğini hem de geri dönüşlerini konuştuk. Dünya samimisi bu iki adamın sohbetinden keyif almamak imkansız. Bir süre sonra tüm röportaj kalıplarını aşıp düpedüz nehir söyleşiye dönüşen sohbetimizi sizinle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

Haberin Devamı


Uzun zamandır RockA’dan dan haber almıyorduk. 2018’e single’la başladınız ve şimdi de sanırım yeni albüm üzerinde çalışıyorsunuz. Bu boşluk döneminde neler oldu?

Halil Özüpek: En son 2013 yılında “101” albümünü yayınlamıştık ve ondan 5-6 ay sonra hayatımı etkileyen ölümler oldu. Motivasyonumu kaybettim ve bu işlerden uzaklaşmak istedim. O dönemde grup elemanlarında da değişiklikler yaşandı ve 2-3 yıl süren “Biraz kenara çekilelim” durumu oldu. Grupta sadece Ömer ve ben kaldık. Sonrasında 2016’nın başlarında Utku ile arkadaş vasıtasıyla tanıştık ve kendisinin gitar çaldığını öğrendik. Grubun genel konseptini biraz değiştirme fikri vardı aklımda. Utku’ya “Gelir misin” diye sorduk ve katıldı bize. O “duraklama dönemi” dediğim zamanda ben bazı demolar yapıyordum zaten. Üzerlerine ufak tefek bir şeyler ekleyerek yeni şarkılar ortaya çıkardık ve 2018 Mayıs’ta “Sarılır Ay Geceye”yi yayınladık. Şubat ayında ”Unutulur Her Şey” adlı yeni bir şarkı daha yayınlamayı planlıyoruz. Ondan sonra da daha da hızlanarak albüm veya 3-4 şarkılık EP’lerle devam edeceğiz.

Haberin Devamı

Peki, biriken çok şarkı var mı? Albümü hazırlarken o birikmiş şarkılara mı yoğunlaşıyorsunuz?
Halil: Epey şarkı var aslında. Ancak yıllar içerisinde biriken şarkıları yayınlarken dikkat etmemiz gereken şeyler var. Örneğin; ilk albümümüzün kayıtlarını 2007-2011 arasında yapmıştık. Fakat süreç çok uzadığı için 2007’de yaptığımız şarkıyla 2011’de yaptığımız şarkı arasında çok fark vardı. Hem tarz hem söz anlamında… Her geçen gün olgunlaşıyorsun, değişiyorsun ve başka türlü bakıyorsun olaylara. Şimdi biriken şarkıları yayınlarken bu duruma dikkat etmemiz lazım.

“Sarılır Ay Geceye”yi dinlediğimde tarzınızın çok değişmediğini gördüm aslında. Sadece biraz daha elektronik sanki…
Halil: Eski şarkılarımız daha çok old school nu metal tarzında şeylerdi. Şimdi o tarzı trap ve elektronik öğelerle birleştirerek günümüz müziğine daha uygun hale getiriyoruz

Endüstride neler değişmiş siz yokken?
Halil: Bizim gibi insanlar daha ünlü oldu. (Gülüyor) Artık devir bizim devrimiz, alternatif müzik yapanların devri…

Haberin Devamı

“Keşke ara vermeseydik” dediğiniz oluyor mu o zaman?
Halil: Müzik açısından değil de, kaybettiğimiz insanlar açısından söyleyebilirim bunu. Keşke o insanları kaybetmeseydik de 10 yıllık ara vermiş olsaydım. Hatta müziği bile bırakabilirdim o insanları kaybetmek yerine.

Peki, şimdi yeni şarkılar ve yeni albüm geliyor. Yine “Ölürüm Sana” gibi bir cover olacak mı içinde? Konserlerde de cover yapıyor musunuz?
Halil: Konserlerde çok fazla yerli-yabancı cover çalıyoruz. Bir cover daha mutlaka çıkartırız ama zamanını bilmiyorum.

Cover’lara çok eğiliyor olmalısınız… Ölürüm Sana’yı döneminde dinlediğimde şunu düşünmüştüm: Bu kadar tarzına uygun bir şarkıyı seçip coverlayabilen çok az müzisyen ve grup var. Muhtemelen de o yüzden diğer üretimlerin arasından sivrilebildi…
Halil: Ölürüm Sana çıktığında şarkının gitar melodisinden dolayı bazı kesimden “Yahu şarkının aynısını yapmışlar!” lafını çok duyduk. Ama o şarkıda kullanılan gitar melodisi aynı şarkının sözü gibi, değiştirilemeyecek bir şeydi. O gitarın orada olması lazım. Biz o şarkıya yepyeni bir bölüm ekledik. Bunu o zaman pek konuşmadılar. Evet, çok kişi beğendi. Bir kere, şarkının sahibi yani Tarkan bile bayıldı… İnsanlar Türk pop müziğinin gelmiş geçmiş en iyi üç şarkısından birine yeni bir bölüm eklenmiş olmasını ıskaladılar. Ölürüm Sana, yeniden çalınması ve söylenmesi cesaret isteyen bir şarkı. Fakat Tarkan beğendikten sonra geri kalanının beğenmemesi çok da sorun değil… (Gülüşmeler)

Haberin Devamı

Gruba dahil olma sürecini sana da sorayım o zaman Utku… Dövme sanatçısı olduğunu biliyoruz. Senin RockA öncesinde müzikle ilişkin nasıldı?

Utku: Yıllar içerisinde birçok grupta çaldım. Aynı zamanda dövme sanatçısıyım ve bu sayede Ömer’le tanıştım. O’nunla kimyamız uyunca “Gel seni birinin yanına götüreceğim” dedi ve Halil’e götürdü. Gerçekten soğuk bir kış günüydü. (Gülüşmeler) Ondan önce de çok şey yaptım ama RockA biraz farklıymış…
Halil: Ben Utku’yu tanıdığımda rap dinleyen bir dövme sanatçısıydı. Ama stüdyoya girdiğimizde V kasa metalci gitarını çıkartıyor…
Utku: Arada kalmış gibi… (Gülüşmeler)
Halil: Aynen! Ver o gitarı bir black metal grubunun eline, çalsınlar. “Bu çocuk tam bizlik!” dedim… Her şeyi yapabilir…
Utku: Ama gerçekten RockA diğer gruplar gibi değil… Halil’in de burada etkisi büyük. İnsanları bir araya getirip şarkıyı belirleme ve çalma sürecinde herkesi zorlamak durumunda kaldığım gruplarda çaldım ve Halil bunun tam tersi. Müthiş…

Haberin Devamı

Esnek bir grup musunuz peki? Biri stüdyoya “Şu şarkıda şöyle bir şey yapsak” önerisiyle geldiğinde dikkate alınıyor mu?

Halil: Biz artık üç kişiyiz. Ben zaten bilgisayar başında prodüktör olarak bir temel oluşturuyorum. Sonra “Şuna bir gitar çalalım” diyorum, o içinden gelen her şeyi çalıyor. Onların arasından “Bu iyi oldu, bu ritme çok uydu” diye üzerine gidip sonra da çeşitleme yapıyoruz. Veya en başında Uğur bana “Ya benim elimde şöyle bir riff var” diyor, önce o riff’in üzerine çalışıyorum. “Tamam sen bir git” diyorum.
Utku: Aynen, yalnız bırakıyorum onu. (Gülüyor)
Halil: Bir şeyler yapıp yeniden çağırıyorum ve “Hadi artık bunu çeşitliyoruz” diyorum.

Kimleri dinliyorsunuz?

Halil: Herkesi…
Utku: Halil herkesi dinliyor, ben biraz daha rap’e kayıyorum.
Halil: Hakikaten her şeyi dinliyorum. Bu biraz işimle de alakalı. 17-18 yaşımdan beri stüdyolarda çalıştım. Her tarzı kaydettim. Sabah Ankara oyun havası, akşam death metal kaydetmişliğim var. Ertesi sabah ilahi kaydediyordum. İyi müzisyen-kötü müzisyen ayrımını da burada öğrendim. İyi çalmanın ne demek olduğunu, stüdyolara gelen profesyonel müzisyenlerden öğrendim. Böyle olunca her şeyi dinliyorsun.

Tabii, her şeye kulak kabartıp sonunda “Şu an bunu dinlemek istiyorum” kararı veriyorsun...

Halil: Belli bir yaştan sonra bir şeyleri hakikaten kafa kaldırmıyor. (Gülüşmeler) Ben bu laf için eskiden “Ya olur mu öyle şey” diyordum. Şimdi evde yalnız başıma öldürseler 10 tane rock şarkıyı üst üste dinleyemem.

Endüstride çok şey değişti. Artık single kültürünün de döndüğünü görüyoruz. Spotify’da oluşturulan ve tüketilen müzik listelerinin bunda payı var. İnsanların bir albüme aylar, yıllar harcamak yerine, birkaç ay arayla isminin popülerliğini koruyabilmek için single’a yöneldiğini görüyoruz. Bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Streaming’le ilgili fikirlerinizi merak ediyorum.

Halil: Bence her şey harika olma yolunda. Biz lisedeyken, Napster’la başladı bu iş. Sonra herkesin kullandığı LimeWire’lara gitti süreç. O zamanlar müzik şirketleri inanılmaz telif davaları açtı. Ama sonunda geleceği nokta buydu. Bu güzel bir şey. Gerçekten artık yavaş yavaş para kazanılmaya da başladı. “Biz streaming’ten para kazanmıyoruz” diyen varsa yalan söylüyor. Sen kazanmıyor olabilirsin ama şirketin kazanıyordur ve sana söylemiyordur. İnternet olmasaydı kimse bu kadar ünlü olamazdı. Alternatif müziğin önünü açtı. Belki kötü yönlerinden biri; örneğin YouTube’da güzel bir şey dinleyebilmen için, ilk önce beş tane kötü şey dinlemen gerekiyor. Ortada çok üretim var. Sadece müzikle ilgili de değil. Burada da işini kaliteli yapan mutlaka öne çıkacak ve insanlar seçerek dinlemeye başlayacak. Albüm kültürünün yok olup bir-iki şarkıya yönelmek üzücü tabii.

Koskoca albüm yapıyorsun, atıyorum, 13-14 şarkılık… O listeye birini seçip alıyorlar aslında.

Halil: Eskiden de koskoca albüm yapılıyordu ve o albümün içinden sadece iki tanesine klip çekip o şarkılar üzerinden konser veriyordu insanlar. Albümün tamamının güzel olduğu işler çok enderdi. Tarkan’ın albümlerini baştan sona dinlerdin mesela. Şimdi her şey daha pratik. Evde kayıt yapabiliyorsun, albüm yaratma süreci teknik olarak daha kısa sürüyor. Albüm yapmak için 1-2 yıl ortadan kaybolup kapanman gerek. Yeni bir şey çıkartana kadar 2 yıl bekletmeyi de göze alamıyor insanlar…

Bıraktığın gibi bulamayabilirsin yani…

Halil: Tabii. Böyle olunca da hemen bir şeyler çıkartalım kaygısı oluyor. Mesela rapçiler çok fazla şarkı yapıyor. Her ay bir tane çıkartıyor, sürekli yeni klip çekiyorlar. Bu demek oluyor ki eline ne geçerse onu çıkartıyorsun…
Utku: Seçici değilsin.
Halil: Belki biraz daha üzerine uğraşsan şarkını bir klasik haline getirebilirsin. Ama yapmayıp bir an önce çıkartıyorsun.
Özge: Dinleyiciden seçmelerini bekliyor olabilirler mi?
Halil: Dinleyici artık o kadar seçici değil ki. Önüne ne konulursa tüketip unutuyor.

“Bu yeni bir şarkı çıkartmış dur dinleyeyim, bir ay sonra yeni bir şarkı yaptı onu da dinleyeyim” şeklinde…
Halil: Ama sen de dinleyiciyi buna ittin işte. Alıştırdın… Her ay ona yeni şarkı verdin.

Üç ay ortadan kaybolunca da “Aaa nereye gitti ki bu?” oluyor…
Halil: Aynen. Bir de bunu “Ben çok üretkenim” diyerek sunuyorlar. Hepimiz sürekli bir şeyler üretiyoruz. Ama onu çıkartmıyoruz, bekliyoruz, çalışıyoruz. Biraz daha insanların kendilerini kontrol etmesi gerekiyor.
Özge: Bence iki tarafın da biraz sakin olması gerekiyor. Hem dinleyicinin hem de müzisyenin.
Halil: Çünkü böyle ürettiğin zaman, çıkarttığın şeyin de ömrü bir aylık oluyor. Bir yıllık bir şey üretmiyorsun ve yenisini de çıkartmak zorunda kalıyorsun.

Hızlı tüketim olayı müzikte de işleri yönlendirmeye başladı. İki ay önce dinlediğimiz şarkıyı hatırlayamayacak duruma geldik. Sizin gibi gruplar genel olarak “Birkaç ay erteleyelim albümün çıkışını ama şöyle bir şey yapalım” diyorken, bu sürece ayak uydurmakta sanki biraz zorlandı tabii.
Halil: Öyle diyebiliriz, ama rock müzik dinleyicisi buna alışkın, bekleyebiliyor. Üretim sürecine hakim çünkü. Albümün yapılma sürecinin ne kadar sürdüğünün farkında… Rock müzik kaydetmekle rap müzik kaydetmek arasında fark var. Rock kaydetmek daha uzun sürüyor ve dinleyici de bunu biliyor. Biz zorlanmıyoruz desem yalan olur. Ama sağlam adım atmak istiyoruz.

Peki başladığınız günden bugüne bakınca RockA’nın müzikal anlamda bir sonraki aşamasını kestirmeye çalıştığınızda karşınıza neler çıkıyor? Belki daha elektronik, belki daha akustik…
Utku: Aslında her şeyi yapabileceğimizi düşünüyoruz da bize yakışanı seçiyoruz gibi.
Halil: Biraz öyle biraz da “İlerde nasıl olur” diye düşünmedik. Ama ne yaparsak şaşırmam. Fakat illaki yapacağımız şeyin RockA sınırları olur. Orta vadeli planlarımız içinde İngilizce coverlar kaydedip çıkartmak ve Avrupa’ya oynamak var. Daha akustik yapılı şarkılar olacak. Ama biraz elektronik hale getirilebilir gibi geliyor.
Utku: Bir ay sonra ne olacağı belli değil aslında. Skalamız çok geniş.
Halil: Ama yıllardır yaptığımız şeylerden parçalar taşır.

Avrupa dediniz, orası biraz işin aslında heyecan verici kısmı. Artık daha rahat bir dönemdeyiz. Müzik şirketlerini birazcık geri plana atıp “Ben Avrupa’ya oynamak istiyorum” diyebiliyor müzisyenler. Bu süreçte atıyorum, Türkiye’den çıkan bir albüme The Guardian’da eleştiri yapılabiliyor. Bunu değerlendirerek yapacağınız üretimlerde RockA’nın Türkiye’ye yaptığı üretimlerle çok daha farklı olacağını düşünüyor musunuz?
Halil: Aslında değil. İngiltere’yi dışarıda tutarak söylüyorum, Avrupa ve Rusya’da büyük bir pazar var. Bu ikisi çok göz ardı ediliyor ve bizim müzik kalitemiz buralarla yarışabilecek nitelikte. Hatta onlardan öne çıkabileceğimiz şeyler var. Yetenekli teknik ekiplerimiz ve iyi stüdyolarımız da var. Ben Türk müzisyenlerin Avrupa ve Rusya’ya neden ilgi göstermediğini anlayamıyorum. Çok başarılı olabiliriz. Bunun için İngilizce müzik yapmanıza da gerek yok. Sadece İngiltere’de bir yıl içinde 7 bin tane müzik festivali yapılıyor. Yani illaki birilerine ulaşacak ve oralarda çıkacaksın. Git çık. Almanya’ya gidip oradaki Türklere konser vermekten bahsetmiyorum. Git o festivallerde, gerekirse sabah 11’de çık ve oralarda ol. Bu tabii ki biraz vizyonla da alakalı. Rusya’yı geri plana atıyoruz. Halbuki büyük bir talep var. Şu an Rusya’nın en popüler müzik türü nu metal. Avrupa’da 15 yıl önce, bizde 10 yıl önce popülerdi. Şimdi Rusya’da popüler. Oranın büyük grupları nu metal grupları. Yaptığımız işleri beğeniyorlar, hatta televizyonlarında döndürüyorlar. Mükemmel bir sosyal ağları var. Reklamlarla bile belirli bir kitleye ulaşabilirsin. İngiltere ve Amerika’ya ulaşmak ve onlara bir şeyler satmak ise zor. Hatta neredeyse imkansız.

Endüstrileşme süreçlerini tamamladılar, dışa kapandılar belki de…
Halil: Tabii… Önce orada bir 30 yıl yaşaman lazım. Çok çok iyi müzisyen olup her şeyi mükemmel yapman lazım. Şöyle söyleyeyim, ne kadar iyi İngilizcen olursa olsun, oradaki insanlara yedirebilmen imkansız. Bu herhangi bir Fransızın buraya gelip Türkçe bir şeyler yapmasına benziyor. Ama Türkçe müzik yaparak Rusya ve Avrupa için bence gayet yeterliyiz.

Bizde “Bu adamlar yahut bu kadınlar iyi müzik yapıyor ama Türkiye’de harcanıyorlar. Keşke Fransa’da doğsaydı, kesin şöyle bir müzisyen olurdu, John Lennon olurdu” algısı var. Türkiye’de müzisyenler harcanıyor mu?
Halil: Bence biraz harcanıyor ama bu müzisyenlikle alakalı değil. Genel sanatla alakalı. Şimdi bu adamın gitar çalabilmesi için 16 yaşından sonra lisesini, üniversitesini bitirip aynı zamanda para kazanması gerekiyor. Şartlar buna yöneltiyor. İngiltere’de ve özellikle Amerika’da, “Ben gitar çalacağım” dediğin zaman onunla hayatını idame ettirebilirsin. Türkiye’de gitarla ya da bir sanat dalıyla hayatını idame ettirebilmek zor. Herkes müziğin yanında mutlaka yan işler yapmak zorunda kalıyor. Büyük yetenekler iyi yerlere gelebilecekken geride kalabiliyor. Ama Erkan Oğur, Yavuz Çetin gibi aksi örnekler de elbette var…

Tarkan orayı hedeflemeyeli de uzun zaman oldu. En son Come Closer albümünü çıkarttı 2000’lerin ortasında ama hala Amerika’da konser verebiliyor…
Halil: Burada şans farktörü devreye giriyor. Gerçekten harcananlar var. Çok iyi Rock gruplarımız var mesela.
Utku: Vardı.
Halil: Bence hala var. İngiltere’de olsalar büyük yerlere ulaşabilecek gruplar ve müzisyenler var. Türkiye büyük bir ülke. 80 milyon nüfusu var…

Peki, yeni albümden bahsedelim. Yeni albümde dinleyiciyi neler bekliyor? Daha elektronik dedik ama detay istiyorum…
Utku: Daha büyük bir kitleye ulaşacağımızı düşünüyorum. “Sarılır Ay Geceye” daha sert bir şarkıydı ama “Unutulur Her Şey” herkese hitap edebilecek bir şarkı. Neyin gidip neyin gitmeyeceğini, neyin satıp neyin satmadığını iyi gözlemledik.

Bu arada ben “Sarılır Ay Geceye”yi çok beğendim. Gelirken loop'a aldım hatta. Loop'a alabildiğim şarkılar bana göre olmuştur ve bu da olmuş bence.
Halil: Bu yaptığımız yeni tarza ne ad vermemiz gerektiğini de düşündük bir süre. Trap metal demeyi düşündük önce ama insanlar metal kelimesini duyunca önyargılı olarak “Metal mi?” falan diyor. Metali çıkartıp Nu-trap olarak adlandırmayı düşündük.

Nu metalin şu anki durumu ne dünya çapında?
Halil: Dünyada düşüşe geçti. Genelde insanlarda “Rock ve metal müzik artık ana akım değil” gibi bir algı var. Hatta Adam Levine “Artık hiçbir yerde rock müzik yok” demiş ama bu yanlış. Slipknot, Metallica, Iron Maiden, Korn gibi gruplar hala stadyumlarda konserler veriyor.. Maroon 5 gibi hayatında hiç stadyum konseri vermemiş bir gruptaki herifin böyle bir şey söylemesi de garip… Geçtiğimiz 35-40 yılda o kadar çok güzel şeyler çıktı ki, onlar bile bir 20 yıl daha götürür...

Benzer İçerikler