Geri Dön
Tayfun Bayındır: Naim Süleymanoğlu'nun kaçışı bile bir film

Tayfun Bayındır: Naim Süleymanoğlu'nun kaçışı bile bir film

Milliyet Gazetesi Spor Servisi Müdürü Tayfun Bayındır, efsane sporcu Naim Süleymanoğlu'nun aktif sporculuk dönemini anlattığı "Cep Herkülü" adlı kitabını piyasaya sürdü. Naim Süleymanoğlu'nun hem yakın arkadaşı hem de en yakından takip eden gazeteci olan Bayındır, Cep Herkülü kitabı, dönemin gazetecilik anlayışı ve Naim Süleymanoğlu'yla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Turcel Orman
Turcel Orman

Milliyet Gazetesi Spor Müdürü Tayfun Bayındır, efsane sporcu Naim Süleymanoğlu'nun aktif sporculuk dönemini anlattığı "Cep Herkülü" adlı kitabını piyasaya sürdü. Naim Süleymanoğlu'nun hem yakın arkadaşı hem de en yakından takip eden gazeteci olan Bayındır, Cep Herkülü kitabı, dönemin gazetecilik anlayışı ve Naim Süleymanoğlu'yla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Haberin Devamı

1- Öncelikle kitap çok güzel olmuş. Dili çok akıcı ve samimi. Başka kaynaklardan yararlanmaya ihtiyaç duymamışsınız çünkü kaynak direkt birinci ağız olarak sizsiniz. Kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz? O yıllarda Naim Süleymanoğlu’yla dünyayı dolaşırken yaşadığınız maceraları ileride kitaplaştırmayı düşünmüş müydünüz?

Hiç düşünmedim. “İleride bunu kitap yaparım” düşüncesi hiç hâsıl olmadı. Hastaneden gelen haberler kötüleştikçe, Naim’in artık hastaneden çıkamayacağı kesinleştikçe anılarım birer birer aklıma gelmeye başladı.

Fakat açık söyleyeyim, kitabı yazmaya asıl cenaze töreninde niyetlendim. Oraya gelen en az 30-40 tane adam tam anlamıyla timsah gözyaşları döküyorlardı. Çünkü ben tanıyorum onları, Naim’in sporculuk hayatı bittikten sonra onun bu spora fayda sağlamasını engelleyen insanlardı. Bir anda hepsi Naimci kesilmişti. O, beni biraz etkiledi. Bu adam kimdir, nereden geldi, neler yaptı herkes bilsin istedim. O sırada yayınevinden de bununla ilgili teklif gelince denk gelmiş oldu.

Haberin Devamı

2- Anlattığınıza göre o dönem gazetecilik bayağı zormuş. Eski bir gazetecinin yerine geldiğiniz için otoriteler tarafından dışlanıp ciddi tepki görmüşsünüz. Neden öyleydi? Ve hala öyle mi?

Şimdi teknolojiden ötürü daha kolay gibi görünen bir gazetecilik var. Fakat bence o döneme göre daha zor. Çünkü o dönemde zorluk çıkarsalar da kaynaklarla iyi iletişim kurabiliyordunuz. Bazen teyit bile almadan karşılıklı iyi niyete dayalı olarak haber alabiliyordunuz. Şimdiyse kaynaklar sizi yanıltabiliyor ya da söylediklerinin arkasında durmayabiliyorlar.

Otorite konusuna gelince, o zaman gerçekten devlet memurları vardı, gerçekten otoriteler vardı. Hukuk, siyaset hepsi net bir şekilde kendi çizgilerinde yürüyordu. Şimdiyse pek öyle değil. Yine de her şeye rağmen o dönemi tercih ederim.

3- Naim Süleymanoğlu diğer gazetecilerle değil de sizinle yakınlık kurmuş. Birbirinizin aileleriyle bile tanışmışsınız. Bu yakınlık nasıl kuruldu? Neden siz?

Neden ben; biz tanıştığımızda ve ben bir gazeteci olarak onu takip etmeye başladığımda ikimiz de bekardık. En büyük neden bence o. İki bekar, genç ve sporu seven adam olarak ortak birçok şeyi paylaşabiliyorduk. Aramızda çok çabuk bir güven ortamı oluştu. Gecenin bir saati o kalkıp bana gelebiliyordu ya da ben ona gidebiliyordum.

Haberin Devamı

Aynı odayı paylaştığımız da oldu. Diğer gazetecilere göre nispeten yakın yaşlarda olmamız, Ankara’da onun antrenmanlarını çok yakından takip etmem ve paylaştıklarımız da bunda etkiliydi.

4- Naim Süleymanoğlu daha Türkiye’ye gelmeden önce çok genç yaşlarda Bulgaristan’da yaşarken bile çok ünlüymüş. Nedeni nedir?

Bir kere gençler seviyesinde çok parlak bir performans ortaya koyuyordu. İkinci olarak Todor Jivkov döneminde “Bulgar Zulmü” dediğimiz Türk soydaşlarımızın isim ve soy isimlerini değiştirme olaylarında Naim gibi önde gelen Türkleri kullanması söz konusuydu. “Bakın Naim bile değiştirdi, siz de değiştirin” amacı güdülüyordu. İşte o zaman Naim bir reaksiyon göstermeye başladı. Naum Shalamanov olan ismine karşı çıkmıştı ve Türkiye’ye kaçma girişiminde bulunduğu fakat engellendiği söyleniyordu. Asıl sebebi bu.

Haberin Devamı

5- Naim bir sohbetiniz esnasında size, “Bulgaristan’da insanlar size çıkarları için yaklaşırlar” demiş. Türkiye’de ise size anlattığı bir olayı yazmamanızı istediği zaman yazmamışsınız. Sır olarak aranızda kalmış ve ona güven aşılamışsınız. Sizden gördüğü bu samimiyet onun üzerinde ne kadar etkiliydi?

Çok, çok etkiliydi. Sadece kitapta bahsettiğim değil, daha birçok konu var. Ve o konuları yazmadığımı o da biliyordu. O olaylardan herhangi bir tanesini daha yazsam bir tane daha “Yılın Gazetecisi” ödülü alabilirdim. Fakat onlar, aramızda. O yanında götürdü, ben de zamanı gelince kendimle beraber onun götürdüğü yere götüreceğim.

Ama şu bir gerçek, bu bir güven meselesiydi. O, bunları yazmadığımı biliyordu ve bu aramızda çok ciddi bir güven sağladı. O güveni sağlayınca da hem arkadaşlık, hem de gazeteci-sporcu ilişkisi gayet iyi gidiyor.

6- Halteri bıraktıktan sonra büyük teşviklerle Bursa’da milletvekili adayı oldu fakat seçilemedi. Daha sonra Halil Mutlu’yla beraber Halter Federasyonu’nun başına geçme girişimi oldu ama o da fiyaskoyla sonuçlandı. Naim Süleymanoğlu’na vefasızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?

Haberin Devamı

Büyük ölçüde, çok çok büyük ölçüde hem de. Kitapta sporculuk sonrası döneme bilerek değinmedim çünkü eksik ve yanlış bildiklerim var. Fakat siyasete girmesi konusunda onu arkadan çok fazla ittiler. Önemli miktarda para ve çevre kaybetti. Oysa Uluslararası Halter Federasyonu, onu hemen kabul etmişti. İlk seçimde hemen yönetime girip asbaşkan olmuştu. Uluslararası camianın gösterdiği bu reaksiyonu biz ülke olarak, özellikle halter camiası olarak gösteremedik. Tam tersine Halil Mutlu’nun da, onun da önüne geçtik.

Buna çok üzüldü, açık söyleyeyim. Federasyon başkanı olmayı çok istemese de Halil Mutlu’nun başkan olmasını ve ona dışarıdan destek vermeyi çok istiyordu. Bir bakıma aramızdan erken ayrılmasının sebeplerinden biri de buydu. Bu üzüntü, bu keyifsizlik, bu sırttan hançerlenme onu yalnızlığa itti.

7- Peki Naim Süleymanoğlu’ndan ders çıkarılıp Halil Mutlu’ya daha olumlu yaklaşılacak mı sizce?

Hiç sanmıyorum, değişmez bu insanlar. Demin bahsettiğim cenazede timsah gözyaşları döken insanlar. Naim’in sadece televizyondan yarışmalarını izleyen, Naim’in yanına önlerini ilikleyerek giren insanlar. Cenazede 40 yıllık Naimsever kesildiler. Halil’i de istemezler. Hep kendileri olmak isterler, koltuk sevdası.

8- Naim Süleymanoğlu sporun içinde tutulsaydı hem kendisi hem de halter sporu için her şey daha farklı olabilir miydi?

Kesin olurdu. Naim halterden uzaklaştıktan sonra halter sadece Türkiye’de değil, dünyada da baş aşağı gitmeye başladı. O, bence dünya halterinin kralıydı. Michael Jackson’ın ölümünden sonra müzikte bir devrin kapanması, Muhammed Ali’nin ölümünden sonra boksta bir devrin kapanması gibi Naim de halter için çok özel bir insandı. Şu anda halterin olimpiyatlardan çıkarılması konuşuluyor çünkü bir yıldızları, fenomenleri yok. Kalsaydı doping konusunda, sporcu profesyonelliği konusunda, gençlerin haltere daha fazla yönelmesi konusunda ve uluslararası bilinirlik konusunda çok etkili olurdu.

9- Ezeli rakibi Yunan Leonidis’le olan çekişmesi tam da Türk-Yunan çekişmesinin had safhada olduğu dönemlere denk geliyor. Leonidis ve Naim ilişkisinin bu kadar sıkı olması Türk-Yunan ilişkilerinde etkili olmuş muydu?

Etkiliydi. Bunu Leonidis de, Naim de söylüyordu. Leonidis’in de ailesi aslında Trabzon’dan mübadeleyle giden Rum asıllı Yunanlar. Aile çok iyi derecede Türkçe konuşuyor. Ben bir günün sabahını Leonidis ve ailesinin evinde geçirdim. Neler konuşulduğunu, nasıl Türkçe konuşulduğunu çok iyi biliyorum.

Naim-Leonidis ilişkisi Türk-Yunan ilişkilerini kesinlikle başka bir seviyeye getirdi. Sportif anlamda da, sokaktaki insan anlamında da bu etkiyi yarattı. Bunu bir tek siyasetçiler anlayamaz, anlayamadılar da zaten. Naim, Yunanistan’da el üstende tutuluyordu. Aynı şekilde İbrahim Kutluay’la da Atina’da sokakta gezerseniz bir Türk sporcunun nasıl etki ettiğini görürsünüz. Naim, onun 10 katı etkiliydi.

10- Yazdığınız muhakkak çok değerli bir kitap . Peki Naim Süleymanoğlu’nun hayatı bir belgesel haline getirilebilir mi? Getirilirse daha çok kişiye ulaşılır mı?

-Çok geç kalınmış bir durum. Bence çoktan yapılmalıydı. Türkiye’de öyle insanların hayatları belgesel yapıldı ki, onları gördükten sonra Naim yaşarken neden belgeseli çekilmedi anlamış değilim. Sıradan bir sporcudan bahsetmiyoruz. Bulgar zulmünü dünyaya anlatmış, Türkiye-Bulgaristan ilişkilerini başka bir noktaya taşımış, spor aracılığıyla belki de dünyadaki en büyük toplum başkaldırısını ortaya koyan bir sporcudan bahsediyoruz. Onun o başkaldırısı olmasa belki de Todor Jivkov, o asimilasyon planında etkili olacaktı ve Bulgar zulmünü bu kadar erken öğrenemeyecektik.

Naim olmasa Avrupa ve Türkiye, asimilasyona karşı bu kadar erken reaksiyon gösteremeyebilirdi ve isim-soy isim değiştirme konusu çok daha farklı noktalara gelebilirdi. Naim’in misyonu ve vizyonu çok farklı. Belgesel çekmek için çok geç kalındı. Türkiye’de belgesel çeken çok iyi meslektaşlarım var ama neden yapmadılar anlamakta çok zorlanıyorum.

Ayrıca bu belgesel için malzeme de çok. Yalnızca benim kitabım değil, benim kitap yalnızca yüzde 15-20’si. Ben sadece faal sporculuk dönemini anlattım.

Naim’in kaçış organizasyonu dahi başlı başına bir film. Ve ben iddia ediyorum, Naim ABD’li olsaydı çoktan birden fazla filmi olmuştu. Ben çok özet olarak anlattım ama tamamen Türk gençlerinin kurguladığı, film gibi bir kaçış öyküsü var. Peşinizde Bulgar Gizli Servisi var, ellerinden kaçıyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bir şehir olan Sidney’de çok az tanıdığınız insanlar tarafından dört gün boyunca oradan oraya kaçırılıyorsunuz ve Türkiye Büyükelçiliği ilk etapta sizi reddediyor. “Şok oldum” diye anlatmıştı bana.

11- Peki son olarak, siz o dönem genç bir gazeteci olarak ekmeğinizi taştan çıkarıyormuşsunuz. Naim olmasa da mutlaka başka hikayelere imza atacaktınız fakat Naim’in gazetecilik hayatınızdaki yeri ve önemi nedir?

Çok büyük. Bunu yadsıyamam. Gazetecilik konusu açılınca tüm meslektaşlarıma şunu söylerim, “Asla alçakgönüllü olmayın. Alçakgönüllü olursanız, gazetecilik mesleğinde kaybedersiniz”. Elbette halka ve çevreye karşı alçakgönüllü olmak lazım ama meslekte olunmamalı. Çünkü bu rekabete dayalı bir meslek. Ben iyi bir gazeteciydim, hala öyleyim ama o dönem iyi bir muhabirdim.

Naim, benim için çok büyük bir şans. Onunla birlikte bu sporu tanıdım ve dünyada görmediğim kıta kalmadı. Altını çizerek söylüyorum, bir gazeteci olarak Naim sayesinde dünyanın her yerini gezdim. Spor haricinde benim kültürümü ve dünyaya bakış açımı geliştirmemde çok büyük katkısı oldu.

İkincisi, gazetecilik mesleğinin her alanını yapmamda büyük katkısı oldu. Çünkü ben Naim’le beraberken hem yazıyordum, hem fotoğrafını çekiyordum, hem çektiğim fotoğrafı yıkayıp karta basıp gazeteye geçiyordum ve bazen de o organizasyonla ilgili köşe yazısı yazıyordum. Yani dört işi birden yapıyordum.

Kitapta yazmayı atlamışım keşke yazsaydım, Melbourne’deki Dünya Şampiyonası’nda Avustralyalı bir gazeteci bana ve Cemal Ersen’e, “Siz burada yaşasanız sizi hapse atarlar. Bizim basın yasamıza göre bir gazeteci sadece bir iş yapabilir” dedi. Açıkçası öyle olmasını istemezdim çünkü işi o şekilde yapmak bana çok şey kattı.

Yani Naim için mesleğimde yüzde 20 katkısı var diyebilirim. Daha aşağısını söylersem Naim’e haksızlık etmiş olurum. Onunla tanışmam beni bambaşka noktalara taşıdı. Belki şu oturduğum koltuğa gelmemde de ciddi katkısı var.

Röportaj: Turcel Orman

Milliyet Gazetesi Spor Müdürü Tayfun Bayındır'a teşekkürler...

turcel.orman@milliyet.com.tr

Benzer İçerikler