09.01.2012 - 19:33 | Son Güncellenme:
NEŞE MESUTOĞLU/nese.mesutoglu@milliyet.com.tr
Bizans zamanında kuşatmalara karşı koruması için İstanbul’un çevresinde yapılan ve dört defa elden geçirilen şehir duvarlarının, bir zamanlar 55 kapısı vardı. 1600 yıl önce her sabah açılan bu kapılar, akşamları kapanıyordu. Bugün hâlâ ayakta kalan İstanbul Surları’nın izini, Murat Belge’nin ‘İstanbul Gezi Rehberi’ isimli kitabının ışığında sürdük
Constantinus, Yeni Roma olacak başkenti kurarken, şehrin kısa sürede büyüyeceğini hesaba katmamıştı. Öyle ki, 413’te, II. Theodosios zamanında, dördüncü ve son defa bugünkü kara surlarının yapılması gerekti. Deniz başka antik kentlerde olduğu gibi şehri koruyordu. Bizanslılar Haliç’in ağzını ayrıca bir zincirle kapatıyor, gemilerin girmesini önlüyorlardı. Onun için Haliç ve Marmara kıyıları boyunca surların tek duvarlı olmasıyla yetindiler. Ama kara surları için durum böyle değildi. Surlarda birçok kapı vardı ve bunlar ikiye ayrılıyordu: Kamusal kapılar ve askeri kapılar. Birinciler, barış zamanında halkın girip çıktığı şehir kapılarıydı. İkincilerse dışarı geçit vermeyen, kuşatma sırasında askerlerin sura yayılmak için kullandığı kapılardı. Bin yılı aşkın süre boyunca pek çok kere kuşatıldığı halde İstanbul surları yalnızca iki kere aşılabildi: 1204 Latin işgali ve 1453 İstanbul Fethi’nde.
Osmanlı’da savunma kalmadıOsmanlılar, İstanbul’u aldıklarını izleyen birkaç yüzyıl boyunca bir düşman kuvvetinin başkenti tehdit etmesi söz konusu olmadı. Bu anlamda ilk ciddi tehlike, Ruslarla ‘93 Harbi’ diye bilinen 1878 savaşında yaşandı. Zaten ‘sur’, askeri önemini kaybetmişti. Böyle olunca birkaç onarım girişimi dışında ihmal edildi. Daha çok kara surları dayanırken, Marmara surlarının önemli kısmı da, 19’ncu yüzyılda demiryolu yapılırken yıkıldı. Tahtakale’deyse kale kalmadı ama adı yaşıyor. Surlar oldukça geniş bir alanı çevrelediği için, bütün bu mesafeyi bir günde dolaşmak imkansız. Haliç’in iki köprü arasında kalan surun da hiçbir izi kalmamış.
KAPILAR
Kumkapı: Yakın zamana kadar ahalisinin çoğu Rum ya da Ermeni olan bir balıkçı semtiydi. Bugüne belirli bir mimarinin ayakta kalabilmiş konut örnekleri, Rum ve Ermeni kiliseleri, bir de orta sınıf balık tavernaları kaldı. Demiryolu köprüsünün altından geçilerek bir zamanlar Kumkapı Limanı’nın olduğu kıyıya çıkılabilir. Ya da tren istasyonundan sonra kalıntıları görülmeye başlayan deniz surlarına paralel giden iç sokaklarda ilerlenebilir.
Yenikapı: Burada eskiyi hatırlatan hemen hemen hiçbir şey yok. Bizans döneminde Marmara kıyısındaki en geniş liman Eleftherios ya da Thedosios limanıydı. İstanbul’da paralı askerlik yapmaya gelen Vikinglerin teknelerini bu limanda tuttuğu tahmin ediliyor. Eski şehrin tek akarsuyu Lykos buranın dolmasına katkıda bulundu.